Serveti dudak uçuklatan gazeteci!

Serveti dudak uçuklatan gazeteci!
2001 yılında tüm mal varlığını 300 bin dolar olarak açıklayan Tuncay Özkan, 7 yılda nasıl '30 milyon dolarlık adam' oldu?
Terör örgütü Ergenekon tutuklusu, Erzincanlı bir matbaa ustasının oğlu Tuncay Özkan'ın önlenemeyen yükselişi… Tuncay Özkan daha önce Show TV’de görev yapıyordu. Ancak bu hükümet kendi aleyhinde yayın yapan tüm kişileri oldukları gazetelerden çıkarttı ya da kanallardan uzaklaştırdı. Kemal Yavuz general de aynı durumda. Ben de kendilerine yardım edebilmek için MÖ ile konuştum. 7 Ocak 2004… Tuncay Özkan’ın ziyareti... Benden OYAK’ın kurulacak şirkete hissedar olmasını ve böylece BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’a karşı bir çeşit koruma sağlamayı istedi. Ben de kendisine elimden geleni yapacağım, dedim. Bana kendi hazırladığı ‘Türk Medyası’ ile ilgili bir kitap verdi. Bu kitabın içinde her türlü ilişki ve rezaleti bulabilirsiniz, dedi. Medya desteği olmadan ulusalcıların BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN ve partisi ile başa çıkması mümkün değil. Bu nedenle TÖ’nün desteklenmesi gerekir. 15 Mart 2004… Tuncay Özkan yanında yeni kurmakta olduğu TV istasyonu (Kanaltürk) yöneticisi olacak Kerim Can ile beraber geldi. Çok oturmadılar. Bana OYAK’ın reklam teminatı verip veremeyeceğini sordu. Esas bunu öğrenmeye gelmişler. Bana göre dehşetli bir istihbarat bilgisi var. (…) OYAK’ın reklam için teminat belgesini veremeyeceğini söyledim.’ Özkan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in bilgisayarından çıktığı kesinleşen Darbe Günlükleri’nde böyle yer almıştı. Özkan, kuracağı Kanaltürk Televizyonu için finans arayışı içindeydi. Nitekim bunlar, Şubat 2005’te kulağı delik bir medya patronundan dinlediğimiz ‘off the record’ bilgilerle de örtüşüyordu. Tuncay Özkan, Ankara’da bir oda başkanını ziyaret ediyor ve ‘Size 150 bin dolar yazdık, herkese yazıyoruz’ diyordu. Özkan, anlaşılan arkasını sağlama almıştı. İSTANBUL’DA KİRADA OTURUYORDU Ulusalcılar, 3 Kasım 2002 seçimlerinden kısa süre sonra harekete geçmişti. Yine aynı kişinin söylediklerine göre Mart 2004’te, Ankara Ticaret Odası Meclis Salonu’nda düzenlenen ve zamanın komuta kademesinin de neredeyse tam kadro hazır bulunduğu Hilafetin Kaldırılışı-Öğretim Birliği Yasasının Kabul Edilişinin 80’inci Yılı ve Bugünkü Türkiye panelinde partileşme kararını açıklayacakken son anda vazgeçirilmişti. Anlaşılan ‘ulusalcı’ Tuncay Özkan’ın Kanaltürk macerası kendiliğinden başlamamıştı. Gelişmeler onu gösteriyordu çünkü. Tarih, 2 Ağustos 2001... Tuncay Özkan, Milliyet Gazetesi’ndeki Perde Arkası adlı köşesinde ‘İşte benim müthiş servetim’ başlığını koyduğu yazısında, babasından hiç miras kalmadığını belirttikten sonra tüm mal varlığını kayda geçirmişti. Buna göre Özkan’ın, Ankara’da Çay Yolu semtinde bir kooperatif evi, yine Ankara’da, 2001’in parasıyla 30 milyon TL ödediği inşaatı ilerlemeyen bir kooperatif üyeliği vardı. İstanbul’da ise Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Beylikdüzü’nde kurduğu kooperatif ile Şile’de gazetecilerin kurduğu Saklıköy Doğa Yapı Kooperatifi’nde 70 metrekare bir yazlık hisse karşılığı üyelikleri olduğunu da aynı yazıda ifşa etmişti. Şu satırlar da aynı yazıdan: “Yurtiçinde ve yurtdışında başka hiçbir malım, mülküm, banka hesabım yok. İstanbul’a geldiğim günden beri bir kiralık evde oturuyorum.” Özkan, eşi Arzu Hanım ile ilgili olarak da Hilton Oteli’nde mağaza işlettiği iddialarına karşılık, eşinin, adı geçen otelde bir ortağıyla (Terri Profeta) De-Na Gıda Ltd. adlı bir cafenin işletmesinin yüzde 50 hissesine sahip olduğunu aktarıyordu (Arzu Hanım, Terri Profeta adlı ortağıyla kurduğu bu şirketi 2003 yılı ortalarında tasfiye etme kararı aldı. C.K.). MAAŞI 7 MİLYAR LİRAYDI Tuncay Özkan’ın yazısındaki akışı takip ediyoruz: “Bir de benim maaşım var. 7.000.000.000 TL (YTL karşılığı 7 bin) aylık ücretle çalışıyorum. Bunu bordromdan çek edebilecekleri gibi Mecidiyeköy Karakolu’na başvurduklarında oradaki bildirimlerimden de sağlamasını yapabilirler. İşte benim müthiş servetim bu.” Eski gazeteci, Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan, iddialı çıkışını şu cümlelerle süslüyor aynı yazısında: “Bu müthiş servetin içinde yer alan Ankara’daki evim dahil bütün kooperatif hisselerime her kim 300 bin dolar verirse derhal kendisine teslim edeceğim. Bu 300 bin dolar rakamı da oldukça büyük bir tenzili pazarlığa açıktır.” Tekrar ediyoruz, tarih 2 Ağustos 2001... Tuncay Özkan, bu yazıyı yazdığı dönemde Kanal D Haber’in başında bulunuyordu. 1998 Haziran’ında başladığı Radikal Gazetesi’ndeki köşe yazarlığını da Şubat 2001 itibariyle Milliyet’e taşımıştı. Bu süreçte en büyük transferi de, kamuoyuna yansıdığı gibi eski bir başbakanın onu Show TV haberlerinin başında görmek istemesiyle 1 Temmuz 2002 tarihinde Çukurova Medya Grup Başkanlığı’na geçerek yapacaktı. Özden Örnek’in, Darbe Günlükleri’nde de belirttiği gibi Özkan’ın Çukurova Grubu’ndaki bu görevi 2003 Aralık’ta sona ermişti. BİRBİRİYLE ÇELİŞEN İFADELER 2 Aralık 2003 tarihinde Nuriye Akman’a verdiği röportajda, ‘5 milyon dolar transfer parasının telaffuz edildiği’ sorusuna “Bunların hepsi yalan. Biz, transfer parası falan da almadık. Transfer değil, bizim yaptığımız şey, telif.” diyen Özkan’la Akman arasında şöyle bir diyalog geçmişti: - Mal varlığını bize de açıkla. 2 tane dairem var, bir tane arabam var. Evleri de yeni aldım. - Ne yani sen, 5 milyon dolarlık adam değil misin şimdi? Değilim. Bana 5 milyon dolar veren insanların, benden bir beklentisinin olması lazım. Benim ürettiğim iş, o paraya karşılık gelecek bir iş değil. Ben finansçı değilim. Ben sadece gazeteciyim.” Tuncay Özkan’ın portresini, kendi ifadelerinden yola çıkarak örmeye devam ediyoruz. Bir söylediği bir söylediğini tutmayan Özkan’ın çelişkili ifadelerinden birine de Vatan Gazetesi yazarlarından Mustafa Mutlu’nun 24 Şubat 2007 günü yazdığı köşe yazısında rastlıyoruz: - Kanaltürk’ün patronu siz misiniz? Hayır... Kanaltürk’ü yayınlayan şirkete, yaklaşık 3 milyon dolar borç verdim. (…) - 3 milyon doları nereden buldunuz? En çok sorulan soru bu... Öncelikle belirtmeliyim ki; Star Gazetesi’nin bir yazarı (Şamil Tayyar) ısrarla benim Kanaltürk için 17 milyon dolar harcadığımı söylüyor. (…) Şirkete resmi yollardan, banka işlemleri aracılığıyla verdiğim para yaklaşık 3 milyon dolar civarında. Bu parayı yöneticilikten kazandım. Yıllarca Kanal D’de üst düzey yöneticilik yaptım. Çukurova Grubu’na Medya Grup Başkanı olarak transfer olurken 3 milyon dolar aldım. Ayrıca görev yaptığım 20 ay boyunca ayda 64 bin dolar maaşım oldu.” Ve Tuncay Özkan, bu yılın mayıs ayında, sahibi olmadığını söylediği fakat kanalın sahipleri olarak görünen isimlerden bile gizli, satış pazarlığını tamamen kendisinin yaptığı bir girişimle Kanaltürk’ü tüm borçları ile birlikte 30 milyon dolara elinden çıkardı. Yine kendi ifadelerinden öğrendiğimize göre 22 Temmuz seçimleri öncesinde kanalı 125 milyon dolara satabilecekti; hatta Aydın Doğan’la da 55 milyon dolara satış üzerinde anlaşmaya varmıştı. PARALARI 3 KEZ SÜNNET OLARAK KAZANMIŞ! 2001 yılında tüm mal varlığını pazarlığa açık 300 bin dolara satmaya hazır olan Özkan, 7 senede 30 milyon dolarlık adam oluvermiş, yüz kat değer kazanmıştı. Parasının kaynağını soranlara da “3 kez sünnet oldum. Bir kısmını sünnet düğününden, bir kısmını ninemin yastık altındaki parasından” gibi alaycı ifadelerle cevap vermeyi yeğleyen Tuncay Özkan, aslında bir matbaa işçisinin oğluydu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin resmî yayın organı Ulus Gazetesi’nin Ankara matbaasında usta olarak çalışan Ziya Bey’in tüm zenginliği çocukları idi. Sulhiye Özkan’la evli olan Ziya Bey, 41 yaşında vefat etti. Aslen Erzincan, Kemaliye, Demirköy nüfusuna kayıtlı olan Tuncay Özkan da 14 Ağustos 1966’da Ankara’da dünyaya gelmişti. Ailesinde çiftçi, işçi, öğretmen dışında başka meslekten kimse olmadığını söyleyen Özkan, fakir bir dönemde fakir bir öğrencilik hayatı sürdü. Kur’an kursuna da giden Tuncay, ilkokulu, kendi deyimiyle ‘yedi yerinden çatısı akan, kışın odun-kömürü öğrenciler götürmedi mi sobası yanmayan bir barakada, Malazgirt İlkokulu’nda okudu. Ortaokulu ve liseyi, kurşun deliklerinin içine yuva yapan kuşların arasında ve en az 97 kişinin okuduğu sınıflarda Ankara’daki Tuzluçayır Lisesi’nde bitirdi. Bu yıllarda sokaklarda “Kahrolsun emperyalizm” şeklinde bağırıyor, duvar yazıları yazıyordu. BASAMAKLARI ÇOK HIZLI TIRMANDI Geçmişe dair bilgiler verirken hep farklı cevaplar çıkıyordu ağzından. Mesela, bir röportajında babasından kendisine üç bin, bir konuşmasında da beş bin kitap kaldığını söyleyen Özkan, Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nu kazandı. 1983’te girdiği üniversiteyi, sınıfta çok kaldığı için geç bitirebildi. Sol öğrenci faaliyetlerine burada da devam etti. Fakat kendi aralarında da anlaşmazlıkları olurdu. Özellikle Özkan’ın, aynı gruptan Servet adlı bir arkadaşından birkaç kez dayak yediği, bu yüzden ondan kaçtığı olurdu. Babası Ulus Gazetesi’nin matbaasında çalıştığından olacak, 1981’de, 15 yaşındaiken Ankara’nın Babıâli’si Rüzgârlı Sokak’la tanıştı. Mesleğe 1985’te, Hürriyet Grubu’nun çıkardığı Hür Gün’de başladı. Ardından Cumhuriyet’in Ankara bürosunda çalıştı. Mesleğinde, üniversitede kendisinden bir üst sınıftan Şamil Tayyar’ı takip etti. Tayyar, Milliyet’te polis-adliye muhabiri iken o da onunla konuşarak Cumhuriyet’te aynı alanı seçti. Hatta haberlere bir süre birlikte gidip geldiler. Daha sonra Tayyar eğitim muhabiri oldu. Özkan da Cumhuriyet’te aynı alanı seçti. Cumhuriyet’te uzun süre çalışan Özkan’ın şansı Mesut Yılmaz devri ile açılmaya başladı. ELİNDEN TUTAN DÜNDAR İÇİN NE DEDİ? Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansını da tamamlayan Özkan, 1993 senesinde Hürriyet Production’ın Ankara temsilcisi olarak yazılı basından televizyona geçti. Arena Programı’nda Uğur Dündar’ın emrinde çalışarak televizyonculuğu öğrendi. Deyim yerindeyse Dündar ve Haluk Şahin Özkan’ın elinden tuttu. Cebine parası konularak İngiltere’ye dil öğrenmesi için gönderildi. 1996’da Kanal D Haber Merkezi’nin başına getirildiğinde henüz 30 yaşındaydı. O da tası tarağı toplayıp 22 Temmuz’da bir daha dönmemek üzere İstanbul’a yerleşti. Aradan zaman geçti. 2001’de Tuncay Özkan Milliyet’te Ahmet Tulgar’a verdiği röportajda “Uğur Dündar bizim getirdiğimiz haberleri sunan bir vitrindi. O sadece sunucuydu!” diyerek kendisine el verenlere vefasını(!) böyle göstermiş oldu. Böylece ikilinin arasına mahkeme girdi. Tabii ki Özkan kaybeden kişi oldu. MESUT YILMAZ İLE İLİŞKİSİ, SİYASETİN AKIŞINI DEĞİŞTİRDİ Milletvekilinin kızı olduğu söylenen Arzu Hanım’la evliliğinden Nazlıcan adında bir çocuğu olan, İstanbul’daki günlerinde manken bir sevgilisi sebebiyle ailesi tarafından terk edilen Özkan, Kanal D Haber’in başında iken farklı işlere imza attı. 1998’de Radikal ve üç yıl sonra da Milliyet’te köşe yazarlığına başlayan Özkan’ın, Anasol-D Hükûmeti’nin Başbakanı Mesut Yılmaz’la yakın ilişki içinde olması Türkiye’de siyasetin akışını da değiştirdi. Hükûmet yıkan Türkbank ihalesinde, Fikri Sağlar’ın, 1998’de kamuoyuna açıkladığı Alaaddin Çakıcı ile Korkmaz Yiğit arasındaki konuşmanın yer aldığı kaseti önceden Mesut Yılmaz’a götüren kişi Tuncay Özkan’dı. En azından Fikri Sağlar’ın Kod Adı Susurluk kitabı böyle diyordu. Aynı okulda okudukları ve sonraki sürecini de bildiği için kendisini iyi tanıyanlardan biri de gazeteci Şamil Tayyar’dı. Tayyar, bir yazısında Mehmet Eymür’ün kendisine verdiği şu mesajı da okurlarıyla paylaşmıştı: “MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un o mevkiye tayininde Tuncay’ın rolü olduğunu herhalde biliyorsunuzdur.” Bu da Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu dönemde Şenkal Atasagun ile gazeteci Tuncay Özkan arasında bir sacayağı kurulduğu yönünde yorumlara yol açıyordu. Bu iddiayı kuvvetlendiren gelişmelerden biri de Mesut Yılmaz, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ı görevden almayı düşününce, o zaman Tantan’a ilk muhalefeti Tuncay Özkan’ın başlatmasıydı. Özkan, Mavi Akım’ı da savunan ilk yazardı aynı zamanda. SAÇAN’IN KIZININ DERSHANE PARASINI ÖDEMİŞ Özkan’ın ilişkileri bunlarla sınırlı değildi. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü ve bugün kendisiyle aynı davada tutuklu bulunan Adil Serdar Saçan’la gazetecilik sınırlarını aşan ilişki içerisinde olduğu biliniyordu. Öyle ki, 2001 yılında, yazdığı bir yazıyla Tuncay Özkan, daha sonra meslekten defalarca atılacak Adil Serdar Saçan’a kefil bile olmuştu. Yine yakın zamanda gazetelere yansıdığına göre Saçan’ın kızının dershane parasını da Özkan ödemişti. Tuncay Özkan, askerliğini yapmak için de 2000 yılına kadar beklemiş veya bekleme imkânı bulmuştu. O yıl bedelli askerlik çıkınca Özkan da 34 yaşında 28 günlük askerliğini yapmaya karar vermişti. Kader arkadaşı Kerimcan Kamal ile birlikte yola çıktığı askerlik macerasında şansı yerinde idi. İkisinin de askerlik yapacakları yer olarak İstanbul/Küçükyalı çıkmıştı. Özkan’ın, askere gittiğinin onuncu gününde, başında bulunduğu Kanal D Haber Merkezi’nde büyük bir şok yaşandı. Özkan, üzerinde kamuflajla TV binasındaki işinin başına dönmüştü. Askerliğinin geri kalan 18 gününü, akşamları nizamiyeye dönmek üzere Kanal D’de tamamladığı yazılmıştı. KARAMEHMET GRUBU’NA NEDEN GEÇMİŞTİ? Türkiye’de 2001 yılındaki krizle bankalar birer birer batıyordu. 18 Haziran 2002’de sıra Pamukbank’a gelmişti. Ona da el kondu. Finans piyasalarında bunlar olurken Tuncay Özkan da Medya Grubu Başkanı olarak Mehmet Emin Karamehmet’in grubuna geçecekti. Hiçbir şey gizli kalmıyordu işte. Bunu da selefi olan Reha Muhtar’ın geçen yıl 21 Şubat’ta Vatan’daki yazısından öğreniyorduk: “İşte tam o günlerde 18 Haziran’da (2002) Pamukbank’a el kondu... 23 Haziran’da Mehmet Emin Bey’in (Karamehmet) Show TV’nin üst katındaki odasında toplandığımızda 4 kişiydik. Ersin Pamuksüzer’in o sözlerini o anda 4 kişi duydu... ‘Reha Bey, Ateş Hattı ve İtiraf programlarını yeni sezonda da yapmanızı istiyoruz... Tek bir konu var. Haberler. Pamukbank’a el kondu. Yapı Kredi’ye el konması an meselesi. Bankaları kurtaracak parti, haberlerin başında bir başka kişiyi görmek istiyor...” Nuriye Akman’a 2003’te verdiği röportajda ne demişti Tuncay Özkan? “Bana beş milyon dolar veren insanların, benden bir beklentisinin olması lazım. Benim ürettiğim iş, o paraya karşılık gelecek bir iş değil. Ben finansçı değilim. Ben sadece gazeteciyim.” Peki, 2007’de Mustafa Mutlu’nun köşesine taşıdığı açıklamalarda Özkan ne diyordu? “Çukurova Grubu’na Medya Grup Başkanı olarak transfer olurken 3 milyon dolar aldım. Ayrıca görev yaptığım 20 ay boyunca ayda 64 bin dolar maaşım oldu.” Var mı başka sorusu olan? İlk kitabını 1993’te çıkaran Özkan, neredeyse hepsi istihbarat içerikli kitaplara imza atmıştı. Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan Türkiye’ye nasıl getirildiğinin perde arkasını Operasyon kitabıyla o öğrenip yazmıştı. CIA Kürtleri onun kaleminden çıkmış, Ermeni soykırımını Yaraya Tuz Bastım adıyla o kitaplaştırmıştı. 3 KASIM’DAN SONRA ULUSALCI OLDU Fakat en çok merak edilen kitaplarından biri Milli İstihbarat Teşkilatı MİT’in Gizli Tarihi kitabı olmuştu. İçerisinde açıklanması sakıncalı bilgilerin de yer aldığı kitap, eski MİT mensubu Mahir Kaynak’ı bile şaşırtmıştı. Zira, MİT’le alakalı hatıralarına yüzeysel değindiği kitabından dolayı ifade vermeye çağrılan Kaynak, Özkan’a gösterilen müsamahayı anlamlandıramamıştı hiçbir zaman. 3 Kasım 2002’de Türkiye’de genel seçimler yapıldı. Daha önce Türkiye’yi 28 Şubat gibi bir cenderenin içine sürükleyen tüm bildik partiler seçmen nezdinde oy alamayınca Türk siyaseti de yeniden şekillendi. Tabii ki gazeteci-siyasetçi ilişkileri de… Bundan dolayı Tuncay Özkan ancak 20 ay çalışabildi Çukurova Grubu’nda. Ergenekon’un firari sanığı Emekli Tümgeneral Levent Ersöz, Karamehmet’le görüşerek Özkan’ın mağdur edilmemesini talep etti. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un sitemlerinin iletilmesi bile Özkan’ın dönüşünü temine yetmedi. Özkan kariyerini ‘imza attığı’ kitaplara ve kendisi adına iş takipçiğili yapan başbakanlar, jandarma genel komutanlarına borçluydu. Ama artık iş başa düşmüştü. İşte, Tuncay Özkan’ın hayat çizgisindeki değişim bundan sonra hızlandı. En büyük ulusalcı oydu. Atatürk’ü de onun kadar sevecek başka kimse çıkamazdı artık! TV’nin gücünü keşfettiği için önce TV kuracaktı. Ancak 2001 ve 2003 yıllarındaki açıklamalarına göre en fazla 300 bin dolarlık biriydi. O sebeple Darbe Günlükleri’nde de ifade edildiği gibi OYAK’ı da arkasına alacak şekilde finans turlarına çıktı. CHP’den 3,5 milyon dolar kopardığına dair de belgeler ortalığa saçıldı. Özkan, her zaman yaptığı gibi önce bu iddiaları sert, inandırıcı olmaya çalışan bir dille yalanladı. İddia sahipleriyle mahkemede hesaplaşacağını söyledi. Ancak CHP’li Mustafa Özyürek, belgelerin varlığını onaylayıp Kanaltürk yönetiminde CHP’nin bir kişi ile temsil edildiğini, yüzde 40 hissenin de yapılan anlaşma gereği rehin alındığını kabul edince, çırpınarak da olsa Özkan için söylenecek söz bitti. Fakat Özkan, önünde sonunda, öyle ya da böyle Kanaltürk’ü kurma emelini bir yıl içinde gerçekleştirmiş, 2004 yılında işi bitirmişti. Cüneyt Arcayürek başta olmak üzere Kemal Yavuz, Mine G. Kırıkkanat gibi isimlerden oluşan ekiple beraber Özkan’ın ekranlardan köpürmeye başlaması 2006 ve sonraki yıllarda oldu daha çok. Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2007 yılında Dolmabahçe’deki buluşmasını merak edenler, bugün yaşı ve rahatsızlığı sebebiyle Ergenekon Terör Örgütü Davası’nda dışarıda bulunan İlhan Selçuk’un, ondan bir yıl önce, 2006’da, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le Köşk’te ne konuştuğunu merak etmediler. Zira, Türkiye’de ulusalcılığın ateşi bu görüşmeden sonra yükseldi. Çankaya’nın yeni sahibi 2007 yılında belli olacaktı. Köşk’ü kaptırmamak için Çankaya yoluna nasıl barikatlar kurulacağı mı konuşulmuş, ‘organize’ mitingler mi ele alınmıştı? Kimse bu görüşmeyi çözemedi. ‘YÜZLERİNE TÜKÜRMEZSEM NAMERDİM!’ Aynı dalganın halkalarından Tuncay Özkan, bu tarihlerden sonra Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı ve Ergenekon terör örgütü tutuklusu Şener Eruygur ile meydanlara çıktı. Genel seçimlerde ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hedeflerine ulaşamadı; geride Anadolu insanının unutamayacağı kareler bıraktı sadece. 2008 yılının başında düzenlediği panel, miting ve sohbet programlarında hızını alamayan Tuncay Özkan, İmralı’da tutuklu bulunan teröristbaşı Abdullah Öcalan’a da övgüler düzdü ve “Öcalan’ın bugünkü siyasi tutumu, Türkiye’nin bütünlüğüne, birliğine çok farklı bir açıdan yarar sağlar. Türkiye biraz akıllı davranmak zorunda.” sözlerini sarf etti. İlhan Selçuk gibi isimler Ergenekon’dan içeri alınınca “Mustafa Kemal’in askeri olarak beni götürmezlerse, işkence tezgâhlarından geçirmezlerse, ben de onların yüzüne tükürmezsem namerdim!” diyebilen önder bir ulusalcıydı Tuncay Özkan, nihayetinde. Kanaltürk’te ekonomik sıkıntıya girince hemen kaç kişi olduklarını anlamak için bir internet sitesi kurup yardım toplama işine girişen Özkan, kanalı ve ‘bizkackisiyiz’ ekibini de yolda bıraktığı için taraftarlarınca eleştiri yağmuruna tutuldu: “Bu cahiller, ‘bizkackisiyiz’ bilmiyorlar. Oysa sen fiyatımızı bile biliyorsun.” diyenler oldu. Hemen ardından Kanalbiz’i kurdu. Tuncay Özkan, Ergenekon terör örgütüne üye olmak ve örgüt adına faaliyette bulunmak suçundan İstanbul nöbetçi 13. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklandı. Ve böylece namertlikten kurtuldu! Cemal A. Kalyoncu / Aksiyon
14 Ekim 2008 12:08
DİĞER HABERLER