"Arınç, canlı yayında havlamaktan parsellemeye varana kadar ağır ithamlarla dolu cümleler sarf etti. Türkiye’de mukim yabancı bir gazetecinin dalga geçerek söylediği gibi tüm ülke Gökçek hakkındaki yolsuzluk iddiaları karşısında şoke oldu (!)."
Sadece arsızlık eşiğinin değil, duyarsızlık eşiğinin de zirve yaptığı bir toplum haline gelmemiz bela olarak yetmez mi? Siyasi kariyerleri sonlandıracak skandallar bile bizde sinek vızıltısı etkisi yapıyor.
Belediye başkanlığı bir saltanat devam eden ve hakkındaki iddiaları sadece Başkent’in değil, tüm Türkiye’nin konuştuğu Melih Gökçek, Bülent Arınç’a bu dönemin en ağır suçlaması(!) sayılan “paralel” sıfatını yapıştırınca, cevap gecikmedi.
Arınç, canlı yayında havlamaktan parsellemeye varana kadar ağır ithamlarla dolu cümleler sarf etti. Türkiye’de mukim yabancı bir gazetecinin dalga geçerek söylediği gibi tüm ülke Gökçek hakkındaki yolsuzluk iddiaları karşısında şoke oldu (!). Kendi partidaşına yolsuz diyen Arınç, sanki şahsî meselelerinden bahseder gibi daha fazla konuşmayı seçim sonrasına ertelerken, ne de olsa kendi ifadesiyle amaç seçim kazanmak ve “ütmek”, Gökçek kendisini aklamak için meydan okumak yerine “omerta kuralı”nı andırırcasına susacağını söyledi. Buzdağının görünen ucu olduğu anlaşılan bu kirli söz dalaşı bile, ağızlarından “kutsal dava” tabirini düşürmeyen AKP’lileri bir arada tutan harcın saf çıkar olduğunu ispatlamaya yetiyor. Bakalım bir de vekil listeleri açıklanınca neler olacak.
Arınç hakkındaki paralel, yani cemaatçi iddiasına gelince: 17 Aralık’ta yolsuzlukla başlayıp hukuksuzluklarla ülkeyi teslim alan keyfî yönetime sesi çıkmayan Arınç, bundan önceki tüm kredisini, kendi tabiriyle özgül ağırlığını yitirmiştir. Siyasi kariyerini böyle trajik bitirmeyi tercih eden Arınç, hakkındaki iddiayı yalanlarken bile cemaati şaibe altında bırakmaktadır. Ona düşen, Ankara’nın kime nasıl parsel parsel satıldığını açıklamak, Cemaat’le ilgili iddialarını ispatlamaktır ama “hesap verme” geleneğinin olmadığı bir siyasi kültürde bu kadarı bile karşılıksız kalmaya mahkûm bir beklenti. Zira, 17 Aralık’tan beri şahit olduğumuz gibi “paralel” tüm yamuk işleri örtmeye yarayan “kullanışlı bir araç” haline gelmiştir. Kaçak tüpgaz işi yapanların bile “bize paralel komplosu var” diyerek Başbakanlık’a başvurması ülkenin vardığı küçük düşürücü durumu göstermiyor mu?
(...)