''İşte gerçek tevekkülün sırrını kendinde yerleştiren bir insan, kainata meydan okuyacak bir imana sahip olduğu için, herkes görerek belasıyla, tekâsül ve tembellik zindanına düşse bile, o tek başına ortaya atılır, lokomotif gibi o zindandan uyayan vagonları uyarıp peşine takar, bu sefer görenek işe yarar hale gelir.''
Abdullah Aymaz / samanyoluhaber.com
Görenek iyi veya kötü bir şeyi hemen yaygın hale getirebilir. Çocuk bakım evlerinde bir çocuk ağlayınca, başka çocuklar da –başka bir sebepleri olmadığı halde – ağlamaya başlarlar. Büyük öğrenciler içinde bile, birisi esnemeye başlayınca diğerlerinde de esneme duygusu tetiklenmiş olur. Onun için lokomotif olacak ilk iyi başlangıçlar çok mühimdir. Aksine kötü örneklerin tetikleyici olması da çok zararlıdır.
Vanlı Molla Hamid Ağabeyimiz, Üstad Hazretleriyle ilgili hatıralarını anlatırken diyor ki, “Bir gün bana Üstad dedi ki: Gayret ne kadar hayırlı, gayret âhirette ne kadar fayda temin edecek bunu bir idrak etsen, bir dakika bile yerinde durmazsın… Bazı insanlar vardır mesela tırpanları ve oraklarıyla ekin biçen insanların yanına varırlar, ‘Gelin sizinle bir sigara içelim, biraz konuşalım’ derler ve onları yapacakları işlerden alıkoyarlar. Bazı gayretli insanlar da vardır ki, tembel tembel oturanların yanına geldiklerinde tırpanı, orağı ellerine alıp ekinleri biçmeye başlarlar. Onları gören de gayrete gelip çalışmaya başlar.” “Kendinden motorlular” tabirini haklarında kullanacağımız ümit dolu, aşklı ve şevkli insanlar, her zaman için karamsarlık ve tembellik salgınına yakalanmış insanları ve cemaatleri ayağa kaldırıp şahlandırırlar…
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Avam Reçetesi” dediği halk için yazdığı ve aslında Güneydoğu'nun kalkınmasında nasıl bir eğitim vermenin gerekli olduğunu ortaya koyduğu Münazarat Risalesinde pek çok meseleyi tartışmaya açmıştır. 1911’de basılan bu şaheserde en başta bir eğitim projesi vardır. Merhum Süleyman Demirel'i Cumhurbaşkanı iken ziyaretine gitmiştik. Güneydoğu’daki olayların konuşulması esnasında biraz bunlardan söz etmiştim. Üstad Hazretlerinin tesbitleri karşısında, “Çağları delen görüşler!...” diyerek Üstad için takdirlerini dile getirmişti. Gerçekten onları, sadece yüz sene öncesi ve sadece güneydoğu için söylenmiş ve modası geçmiş tesbitler olarak bakmak çok yanlıştır ve kadir-nâşinaslık olur. Hem Türkiye, hem de perişan İslam dünyası için, hatta bütün insanlık için gerçek kurtuluş reçetesidir. Kadir-kıymet bilen pek çok akademisyen tebliğlerinde bu gerçeği dile getirmekten çekinmiyorlar…
İşte tembellik zindanına düşmemizin sebeblerinin muhakeme ve muhasebesinin yapıldığı yerde şevk atına binip varlık mücadelesi verenleri yere seren engeller teker teker ele alırken Üstad Hazretleri, bunlardan birisinin de “tekâsül” olduğunu ifade ediyor ve şöyle diyor:
“Sonra, başkasının tekâsülünden görerek fırsat bulup hücum edip (şevkin) belini kırar. Siz de ‘Tevekkül edenler, başkasına değil, sadece Allah’a tevekkül etsinler, etmelidirler.’ esasında ifade edilen çok sağlam kaleyi, himmetinize sığınak yapınız.”
Gayretlerinizi baltalayan, himmetinizin bindiği şevk atının belini kıran, görenek belasıyla yaygınlaşan tembellikten kurtarmak için himmet duygunuzu tevekkül kalesine sokup o sığınakta koruyunuz. Niçin bu sağlam kaleye sığınmak lâzım? Çünkü, “Hakikî imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir.” Peki meselenin tevekkül ile alâkası nedir? “İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim TEVEKKÜL’ü tevekkül ise dünya ve âhiret saadetini gerektirir.” Yani kainattaki delilleri, ilim, mantık ve vicdan ölçüleriyle ele alıp tedkik ettiğimizle, Yaradanın varlığını kabul etmek zorunda kalıyoruz. Böyle akıl ve kalbi ikna eden tahkîkî bir iman, o Yaradan’ın bir olması gerektiğini de ortaya koyuyor. Yani mecburen tevhidi kabul edip, BİR’den fazla ilahı reddetmek zorundasınız. Hem ilah ve Mabud olarak, hem de herşeyi yaratan ve her an herşeye müdahale edip ilim, Hikmet ve Kudretini gösteren bir Yaradan karşısında O’na teslim olup tevekkül ederek, O’na güvenip dayanmak, O’na sığınıp iltica etmek zorundasınız; O’nun dışında size kim sahip çıkıp koruyabilir? İşte bu hususu Üstad Hazretleri Yirmi Üçüncü Söz’de şöyle anlatıyor:
“Üçüncü Nokta, İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakikî imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdiselerin tazyik ve baskılarından kurtulabilir. ‘Tevekkeltü al’ Allah’ der, hayat gemisinde tam bir emniyet ve güvenle hâdiselerin dağlar gibi dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını mutlak kudret Sahibi Cenab-ı Hakkın kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, kabirde, berzah âleminde istirahat eder. Sonra ebedî saadete girmek için Cennet’e uçabilir. Yoksa tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki aşağıların aşağısı esfel-i sâfilîne çeker. Demek; iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise dünya ve âhiret saadetini gerektirir.”
İşte gerçek tevekkülün sırrını kendinde yerleştiren bir insan, kainata meydan okuyacak bir imana sahip olduğu için, herkes görerek belasıyla, tekâsül ve tembellik zindanına düşse bile, o tek başına ortaya atılır, lokomotif gibi o zindandan uyayan vagonları uyarıp peşine takar, bu sefer görenek işe yarar hale gelir. İnsanlar gördüklerini taklide başlarlar, sonra işin şuuruna varıp akıllarını başlarına toplayıp her biri birer lokomotif olur, pek çoklarını peşlerine takarlar. Yani ben tek başımayıp, ne yapabilirim ki, demeye gerek yok… Bilakis, tevekkülün gücüyle, Allah’a dayanıp sâye sarılıp, hikmete râm olarak, hizmete girişmek lâzımdır… Tek başına Üstad Hazretleri öyle yapmamış mı? Siyasî cereyanlara kapılmayarak, sâfî, ihlaslı bir Hizmeti ortaya koyup revân olmuştur…