Sıcak parada büyük tehlike

Uzmanlar Türkiye'nin doğrudan yatırımcı çekememesini büyük bir tehlike olarak görüyor...
Eski Hazine Müsteşar Yardımcısı ve AÜ SBF ve Başkent Üniversitesi İİBF yarı zamanlı öğretim görevlisi R. Hakan Özyıldız, “Türkiye’nin Sıcak Para Macerası” konulu yazısında Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını biraz daha kaybedeceğine dikkat çekti.

Türkiye’nin doğrudan yatırım alamadığına dikkat çeken  R. Hakan Özyıldız’ın yazısının bir bölümü şöyle: “Ekonomistler için nominal büyüklüklerden çok reel göstergelerin daha önemli olduğu gerçeğinden hareketle konuya yaklaşınca, dar tanımlı sıcak paranın milli gelire oranına bakmak gerekiyor. 1996’da millî gelire oranı % 9’larda olan sıcak para bu yıl içinde % 25’e yaklaştı.

Neden Türkiye?

Artık sıcak paracıların neden Türkiye’ye bu kadar ilgi gösterdiklerini sorgulamamız gereken yerdeyiz? Bunu anlayabilmek için ülkeler itibariyle nominal faizlere bakalım. 

10 yıl vadeli tahvil faizi (%)

Japonya 0,03, Almanya 0,35, İngiltere 1,27, ABD 2,35, Çin 4,00, Hindistan 6,94, Rusya 7,70, Brezilya, 10,12, Türkiye 12,78 (tardinge.cenomics.com) ABD, İngiltere, Japonya, Almanya’da yatırımcıların gelirleri yerlerde sürünüyor. Oralardaki reel faizleri hesaplamak isterseniz negatif olduğu da görülecek. Oysa Türkiye’deki nominal faiz % 12,78. İşte bu fark sonucunda yabacılar yüksek gelir elde edebilmek için parasını Hazine’nin çıkardığı devlet iç borçlanma senetlerine yatırıyor.

Tekrarlamakta yara var. Yüksek faiz, zamanı geldiğinde, sıcak paracının getirdiğinin üstüne bir de dövizle faiz geliri ödemesi yapmak demek. Burada hayatî bir sorunla karşı karşıya kalınıyor: Faiz ödemek için gereken döviz nereden bulunacak? Cari açık verdiğimiz için ihracat ve turizm gelirleri ithalata yetmiyor. Döviz basamayacağımıza göre tek yol dışarıdan borçlanmak oluyor. Diğer bir deyimle, sadece yatırım, ithalat yapmak için değil sıcak parayı mutlu etmek için de ekonomi dış borç sarmalına giriyor. Bu sarmalın sonucunda ekonomi yabancı yatırımcılar açısından bir “trade market” haline dönüşüyor. Ne demek biraz açalım. Bir yükselen piyasa ekonomisi eğer doğrudan yatırım (istihdam oluşturan fabrika) yapılacak bir yapıda ise orada orta/uzun vadeli yatırım kararları veriliyor. Güvenilir, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, teşviklerin yeterli olduğu ekonomilere yeni ve istihdam sağlayan, ithalatı azaltan doğudan yatırımlar geliyor.

Ancak, finansallaşması ve dolayısıyla dolarizasyonu yüksek, sıcak paraya dayalı ekonomilerde, doğrudan yatırım yerine, sadece para ve sermaye piyasalarında işlem (trade) yapılabilecek bir ekonomi gözüyle bakılıyor. Yani o ülke “investment market”/yatırım pazarı olmaktan çıkıyor “trade market” kategorisine giriyor. Döviz sahipleri, yatırımlarını en fazla bir yıllık bir vadeyle yapıyorlar. Çoğunluğu da, hedge (sigorta) edilmiş borsa ve para piyasası işlemleri oluyor. Sıcak paracıların tercihlerini, kurların aşırı yükselmesini engellemek adına yüksek tutulan faizler belirliyor. Tabiî olarak yüksek getirileri çok seviyorlar. Yüksek faiz ortamı devam ettiği sürece o ülkede “trade” yatırımlarını devam ettiriyorlar.

Bağımsız Para Politikası Mümkün Mü?

Ortam böyle iken, Türkiye’nin döviz ihtiyacı her yıl büyüyor. Meselâ, 2018 yılında 210 milyar dolar bulunacak. Bunun sadece 40 milyar dolaklık bölümü cari açığın finansmanı, kalanı ödenecek dış borçlar için.

Sıcak paraya bu kadar bağımlı iken, dünyada faizlerin yükseldiği, ucuz ve bol dövizin azalmaya başladığı bir döneme girdik. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) nin bir raporu şöyle başlıyor: “küresel olağanüstü düşük faiz oranları dönemi sona eriyor.” (...)

Yeri gelmişken artık TCMB’nin faiz politikasını enflasyonla mücadele aracı olarak kullanamadığını belirtmekte yarar var. İthalata bağımlı girdiler ve dövize bağımlı kredi maliyetleri sonucunda, TL faizlerinin fiyatlama ve diğer ekonomik kararlarda etkisi oldukça azalmıştır. Bilindiği gibi, TL faizinin enflasyon sepeti içindeki gıdaya, kiraya ve ulaştırmaya istendiği kadar etkisi yoktur. Buna karşılık, sıcak para yatırımlarının getirileri üzerinden döviz kuruna etkisi olduğundan, politika faizleri enf- lasyondan çok kuru yönlendirmek için kullanılmaktadır. (...)

Zaten sürdürülebilir büyüme sorunu yaşayan ekonomi, yükselen faizlerin negatif etkisini mutlaka hissedecektir. Diğer bir deyimle, kendi iç dinamikleri için üretken ve istihdam yaratan yatırımlara ihtiyacı olan, faiz düşürmesi gereken Türkiye, sıcak paracıyı mutlu etmek için faiz yükseltmek zorunda kalacaktır. Yani ekonomik bağımsızlığını biraz daha kaybedecektir.
02 Ocak 2018 10:51
DİĞER HABERLER