Binlerce masumun hapsedildiği Silivri Cezaevi’nde gardiyanların ‘Sayımmm’ çığlığı herkesi uyandırır. Kış aylarında Silivri’de çiçekler solar. Mahpus bir Harbiyeli’nin vefat haberi yayılır Silivri’ye.. Yusuf’tur adı.. Henüz takamadan yıldızlarını omzuna, sonsuzluğa uçuvermiştir. ‘Gökyüzünden bir yıldız kaydı’ der gençten bir çocuk, gözü yaşlı ihtiyar ‘hayır’ der, ‘Gökyüzünden bir Yusuf kaydı’.
Silivri’de kış aylarında çiçekler açar. Çiçek dediysem, öyle balkonunuzda saksı saksı sıraladığınız yaseminler, begonyalar, menekşeler gelmesin aklınıza. Koğuş havalandırmasının tam ortasında kare şeklinde demir bir mazgal vardır. Yağmur sularını toplar, hapishanenin kanalizasyonu da o demir perdenin altından geçer. Bir sabah, her sabah gibi üzerinde gardiyanların ‘Sayııımmm’ çığlıklarının gezindiği sıcacık bir anne özlemiyle uyanırsın. Devlet gelip sayar seni ve arkadaşlarını. Hemen peşinden kendini havalandırmaya atarsın, bir nefes gökyüzü için. Kollarını uzatırsın semaya, pamuk pamuk bir bulutu kucaklayıp, başını bembeyaz bir yumuşaklığa yaslamak istersin. Olmaz tabii, mucizeler ve kerametler devri çoktan kapanmıştır. Üzülürsün biraz, sonra erişemeyeceğin uzaklara değil de ayağının ucuna bakmayı akıl edersin ansızın. ‘Ol’ demiştir yaratıcı, mazgalın kıyısında köşesinde beş yapraklı yemyeşil bir bitki çıkıvermiştir, çoktan kapanan mucizeler devrine inat.
Cezaevi avlusu.
YASAK DER POSTALIYLA EZER ÇİÇEĞİ
Heyecan sarar koğuşu. Artık mahpusların buluşma yeri mazgal başı olmuştur. Bir öğrenci gider gelir yapraklarını sayar, acaba çoğaldı mı diye; ak sakalından ümitvar hüzünler damlayan bir ihtiyar belirir ardından, dertleşmeye başlar ‘çiçeğimiz’ dedikleri isimsiz bitkiyle. Torunlarını anlatır, onları ne kadar özlediğinden dem vurur; hakikat midir bilinmez ama sanki yapraklar da kulak kesilir ihtiyara. Usul usul başlarını sallarlar. Sert bir rüzgâr estiğinde bir tedirginliktir alır götürür koğuşu, acaba zarar görmüş müdür ‘çiçek’leri. Sabahı zor beklerler. Biraz çayla beslerler kökünü. Gel zaman git zaman koğuş araması için jandarmalar ve gardiyanlar çıkagelir. İç çamaşırlarına kadar karıştırırlar eşyalarını, yatakları ters çevirirler, eşine yazdığın sevgi cümlelerini okurlar. Tam çekip giderlerken, bazen bir jandarma bazen bir gardiyan dönüverir gerisin geri. ‘Yasak’ der, postalıyla ezer ‘çiçeğinizi’. Görevinin yapmanın verdiği huzurla, havalandırmada postalının siyah öfkesini bırakıp çalımlı çalımlı, rap rap gözden kaybolur.
BİN YILDIZ BİR YUSUF ETMEZ
Kış aylarında Silivri’de çiçekler solar. Mahpus bir Harbiyeli’nin vefat haberi yayılır Silivri’ye.. Yusuf’tur adı.. Henüz takamadan yıldızlarını omzuna, sonsuzluğa uçuvermiştir. ‘Gökyüzünden bir yıldız kaydı’ der gençten bir çocuk, gözü yaşlı ihtiyar ‘hayır’ der, ‘Gökyüzünden bir Yusuf kaydı’. Karyolanın demir ayaklarına sırtını yaslamış esnaf, bağlamasını alır eline. Mızraba bakar uzun uzun, düşünür taşınır, ölçer tartar, ‘Bin yıldız bir Yusuf etmez’ diye bir türkü tutturur. Yüreğinden akıp geldiği gibi, kafiyesiz, ölçüsüz söyler de söyler.
AKŞAM SAYIMINDAN SONRA KAPILAR KAPANIR
Silivri’de kışlar soğuk olur, en çok üşüyen kalorifer peteğine en yakın oturur. Akşam sayımından sonra kapılar kapanınca yemek telaşı başlar. Biri çaycının üzerinde karavanaları ısıtırken, diğeri plastik kesme tahtasının üzerinde salata yapmaya başlamıştır bile. Gençler sofrayı kurarken, ihtiyarlar türlü hikâyeler anlatır. Onlar anlatadursun, yemek de ısınmıştır artık. Kuru fasulye-pilav çıktıysa o gün mahpusta, koğuşta da keyifler gıcırdır. Ah hele bir de yanında turşu varsa. Çatal kaşık seslerinin arasından, kahkahalar geçer kimi zaman, kimi zaman da eş, çocuk, ana-baba hasreti. Gece çay ve meyve faslı olur. Bazıları köşesine çekilip kitap okur peşinden, kimi çekirdeğini alıp tartışma programlarının karşısına geçer. Abdulkadir Selvi, Nedim Şener, Barış Pehlivan ile Barış Terkoğlu, Yaşar Hacısalihoğlu ve türevleri konuşmaya başladığında, elinde su bardağı olan varsa hemen masaya bırakır. Açık çeşme varsa derhal kapatılır. Ekrandan saçılan nefret tohumlarının üzerine yanlışlıkla su dökülmesin, nefret tohumları kök salıp dallanıp budaklanmasın diye..
SİLİVRİ’DE KIŞLAR UZUN SÜRER
Silivri’de kışlar uzun sürer. Haftada bir telefon görüşmesi vardır, ayda bir kez de açık görüş. Kantinden haftada bir kez alışveriş yapma hakkına sahipsindir. Pazartesi doldurursun sipariş fişini, sonra beklemeye başlarsın. Kantin arabası koğuşun önünde belirince, bir avuç jelibon bulmuş çocuk gibi sevinirsin. Telefon, görüş, kantin derken günler gelir geçer. Silivri’de kışlar uzun sürer ama her kış baharı müjdeler.
Ben de bir kış günü tahliye oldum Silivri 4 Nolu kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan. Eşim ve kızlarım yurt dışındaydı. Dört koca yıl geçmişti. Biraz meşakkatli de olsa kavuştum aileme. Öyle özlemiştim ki onları, bu özlemin üzerine hiçbir yeni özlem inşa edilemez diyordum. Eşimin ve kızlarımın haberi olmasın ama asıl hasret, geride bıraktığın mahpus arkadaşlarına duyduğun hasretmiş.