''Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin izahları zihinlerimizde engin bir ufuk açıyor… Değil, itirazların şüphe ve tereddütlerine maruz kalmak, bilakis ifade ettikleri derin ve ince mânâlar karşısında hayret ve hayranlık hissi uyanıyor.''
Safvet Senih / samanyoluhaber.com
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Yirmi Dördüncü Söz’ün Üçüncü Dalında bazı Hadis-i Şeriflere gelen itirazlara cevap veriyor...
“Dokuzuncu Aslı: İmanî meselelerden bir kısmının netice ve meyveleri, şu sınırlı, kayıtlı ve dar âleme bakar. Diğer bir kısmı, geniş ve mutlak olan âhiret âlemine bakar. Amellerin fazilet ve sevabına dair Hadis-i Şeriflerin bir kısmı tergib (teşvik) ve terhibe (sakındırmaya) münasip bir tesir vermek için belâğatlı (edebî ve yüce ifadeli) bir üslûpta geldiğinden, dikkatsiz insanlar onları mübâlağalı zannetmişler. Halbuki, bütün onlar tamamen hak ve hakikat olduklarından ölçüsüz ve abartılı ifadeler, içlerinde yoktur. Bu cümleden olarak, en ziyade insafsızların zihnini kurcalayan şu hadistir ki: ‘Dünyanın Cenab-ı Hakkın yanında bir sinek kanadı kadar kıymeti olsa idi, kâfirler bir yudum suyu ondan içmeyecek idiler.’ (Buhari) Hakikatı şudur ki, ‘indallah’ (Allah nezdinde, yanında) tabiri, bekâ âleminde demektir. Evet bekâ âleminden bir sinek kanadı kadar bir nur, mâdem ebedîdir; yer yüzünü dolduracak muvakkat bir nurdan daha çoktur. Demek, koca dünyayı bir sinek kanadıyla muvâzene (dengeleme, mukayese) değil, belki herkesin kısacık ömrüne yerleşen hususî dünyasının, bekâ âleminden bir sinek kanadı kadar daimî, ebedî, İlahî feyiz ile ve İlahî ihsan ile muvazeneye gelmediğini ifade etmektedir.
“Hem mesela: İnsafsız, inançsızların mübâlağa zannettikleri hatta imkânsız bir abartı zannettikleri meselelerden birisi de amellerin sevaplarına dair bazı surelerin faziletleri hakkında gelen rivâyetlerdir. Mesela, ‘Fâtiha Suresinin Kur’an kadar sevabı vardır.’ (Buharî) İlhas Suresi, Kur’an’ın üçte bir kadardır.’ (Buharî ) Zilzâl Suresi, Kur’an’ın dörtte biri kadar.’ (Tirmîzî) ‘Kâfirun Suresi, Kur’an’ın dörtte bir kadar.’ (Tirmizî) Yâsîn Suresi, on defa Kur’an kadar.’ (Tirmizî) olduğuna dair rivayetler vardır.
“Hakikatı şudur ki, hikmetli Kur’an’ın her bir harfinin BİR SEVABI var, bir hasenedir, Fazl-ı İlâhi’den o harflerin sevabı sümbüllenir, bazan ON tane verir, bazan YETMİŞ, bazan YEDi YÜZ (Âyetü’l-Kürsî harfleri gibi), bazan BİN BEŞ YÜZ (İhlas Suresinin harfleri gibi) bazan ON BİN (Leyle-i Berat’ta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) gibi ve bazan OTUZ BİN, mesela haşhaş tohumunun çokluğu misilli (Leyle-i Kadir’de okunan âyetler gibi) Ve ‘O gece bin aya mukabil’ işaretiyle, bir harfinin o gecede OTUZ BİN SEVABI’nın olduğu anlaşılır.
“İşte Kur’an-ı Hakim, kat kat sevabıyla beraber elbette dengeye ve mukayeseye gelmez ve gelemiyor. Belki asıl sevap ile bazı surelerle muvazeneye gelebilir. Mesela: İçinde mısır ekilmiş bir tarla farz edelim ki, BİN TANE ekilmiş. Bazı habbeleri (tohumları, taneleri) YEDİ SÜNBÜL vermiş farz etsek, her bir sünbülde YÜZER TANE olmuş ise, o vakit TEK BİR habbe bütün tarlanın iki sülüsüne (üçte ikisi) mukabil oluyor. Meselâ: Birisi de ON SÜNBÜL vermiş, her bir sünbül İKİ YÜZ TANE vermiş, o vakit bir tek habbe asıl tarladaki habbelerin İKİ MİSLİ kadardır. İşte bunun gibi böylece kıyas et.
“Şimdi Kur’an-ı Hakîmi, nuranî, mukaddes bir semâvî tarla tasavvur ediyoruz. İşte her bir harfi asıl sevabıyla birer habbe hükmündedir. Onların sünbülleri nazara alınmayacak. Yâsin, İhlas, Fâtiha, Kâfirun, Zilzâl, Sureleri, gibi diğer faziletlerine dair rivayet edilen sure ve âyetlerle muvâzene edilebilir. Mesela: Kur’an-ı Hakîm’in ÜÇ YÜZ BİN ALTI YÜZ YİRMİ HARFİ olduğundan, İhlas Suresi Besmele ile beraber ALTMIŞ DOKUZ HARFTİR. Üç defa altmış dokuz, İKİ YÜZ YEDİ HARF EDER. Demek Sure-i İhlas’ın her bir harfinin haseneleri BİN BEŞ YÜZE yakındır. İşte Sure-i YÂSİN’in harfleri hesap edilse, Kur’an-ı Hakimin bütün harflerinin nisbet edilse on katı nazara alınsa, şöyle bir netice çıkar ki, Yâsin-i Şerif’in herbir harfi yaklaşık BEŞ YÜZ’e yakın sevabı vardır. Yani o kadar hasene sayılabilir. İşte buna kıyasen başkalarını da tatbik etsen, ne kadar lâtif, güzel, doğru, katışıksız abartısız bir hakikat olduğunu anlarsın.”
İbn-i Mesud (R.A.) anlatıyor: “Hz. Peygamber (S.A.S.) dinledim şöyle diyordu: ‘Kur’an-ı Kerim’den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle kayda geçer. Elif-Lâm-Mîm bir harftir demiyorum. Aksine elif bir harf, lâm bir harf ve mim de bir harftir’ (Tirmizi, Sevabü’l-Kur’an, 16, 2912. H.)
Hz. Enes (R.A.) anlatıyor: “Hz. Peygamber (S.A.S.) buyurdu ki: ‘Her şeyin bir kalbi vardır, Kur’an’ın kalbi de Yâ-Sîn’dir. Kim bu sureyi okursa, Cenab-ı Hak, bu okuması sebebiyle kendisine, Kur’an-ı Kerim’i on kere okumuş sevabını verir.” (Tirmizi Sevâbu’l-Kur’an, 7, 2889)
İbnü Büreyde’nin babası (Büreyde) anlatıyor: “Resulullah (S.A.S.) buyurdular ki: ‘Kıyamet günü Kur’an-ı Kerim rengi uçuk bir adam gibi gelir ve okuyucusuna; -Seni gece uykusuz ve gündüz susuz bırakan benim’ der.”
Ebu Mesud (R.A.) anlatıyor: “Resulullah (S.A.S.) buyurdular ki: -Allahü Ehad, el-Vâhidü’s-Samed. (Yani İhlas Suresi), Kur’an’ın üçte birine denktir.”
İşte bütün bu ve benzeri rivayetlerin gerçek mânaları ve yorumları üzerine Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin izahları zihinlerimizde engin bir ufuk açıyor… Değil, itirazların şüphe ve tereddütlerine maruz kalmak, bilakis ifade ettikleri derin ve ince mânâlar karşısında hayret ve hayranlık hissi uyanıyor. Onun için çağımızı ve gelecek çağları aydınlatan bu Risale-i Nurları tekrar tekrar okumak ve karşılıklı müzakerelerle feyiz almak ve istifadelerimizi artırmak gerekiyor.