AKP'li milletvekili Şirin Ünal'ın evinde çalışan 23 yaşındaki Özbek asıllı bir kadın, Nadira Kadirova'nın, bir kaç gün önce çalıştığı evde, patronunun silahını kullanarak intihar ettiği kamuoyuna yansıdı.
Olay, Havuz medyasında basit bir intihar vakıa gibi yansıtıldı. Emniyet yetkilileri de olayın üzerini örtmek için hızlı hareket ediyorlar izlenimi veriyor.
Ancak bu şüpheli ölüm ile ilgili soru işaretleri her geçen gün artıyor . Nadira'nın ağabeyi ve arkadaşının taciz iddialarının ardın başka sorular da gündeme geliyor.
Artıgerçek.com yazarı Ahmet Nesin AKP Milletvekili ve emekli General'e başka sorularda sormuş
İşte Ahmet Nesin'in yazısından bir bölüm:
Emekli general ve AKP milletvekili Şirin Ünal’ın evinde çalışan Özbek kadın Nadira Kadirova geçtiğimiz pazartesi günü vekilin tabancasıyla intihar etti. Haberi duyar duymaz aklıma neler gelmedi ki, suç benim değil, Şirin Ünal’ın dosyası o kadar kabarık ki, onunla ilgili bişey olunca ilk önce hangisini öne alayım diye düşünmek zorunda gazeteciler.
Şirin Ünal’ın en büyük özelliği 15 Temmuz darbesini Recep Tamam Erdoğan’a haber veren ilk kişi olması. Bu haberi darbe yazılarımda terörle mücadele amirliğinde alınan ifade tutanağını yayınlayarak bikaç kez yayınladım ama sonradan ilginç bir haber aldım. Ben o belgeyi yayınlayınca bir milletvekili kendisine doğruluğunu sormuş, o da “Söyledim ama beni ciddiye almadı, bıyık altından güldü geçti” demiş. Ciddiye alıp almaması ayrı bir sorun ama verdiği yanıtla Erdoğan’ın darbeden 45 gün öncesinden haberdar olduğunu teyit etmiş.
Erdoğan’la darbe konusunda devamlı irtibat halinde olmasını darbe gecesi sanki görevliymiş gibi genelkurmay başkanlığı binasına gitmesinden de anlıyoruz. Bu emeklilerin ortak özelliği olmalı, biliyorsunuz Ali Türkşen de darbe gecesi SAT’a gitmek için yola çıkıyor ve orada 1,5 gün kalıyor. İşkence yapmamış, askeri domuz bağı ile bağlamış, bir de kılıcını fazla sallamış. Ünal o gece ne yaptı acaba, hem Abidin Ünal hem de Akın Öztürk ile aynı dönem öğrenci ve komutanları ama hava kuvvetleri komutanı olamayan sadece Şirin Ünal.
Aldığım habere göre intihar eden Nadira Kadirova, Şirin Ünal’ın evinde yatalak eşine yardım etmek için işe girmiş. İşte burada kafama 2 soru takılıyor, Kadirova bu konuda ehliyetli birisi midir, yoksa sadece yardım etsin diye mi işe alınmıştır. Eğer sadece yardım etsin diye işe alındıysa neden Özbekistan’dan bir kadın seçildi, onu anlamak zor, Türkiye’de bu tip işlere bakan binlerce kadın var ama sanırım biyerde uyumsuzluk vardı.
Diğer soruysa Türkiye’de yurtdışından gelen kimi kadınların ortak sorunu olan oturma ve çalışma izinlerinin olup olmaması. Bilhassa sosyetede bu tip haberleri hep okuyoruz, bilhassa Filipinler’den gelen kadınların tam da çocuğa İngilizce öğretecekken evin beyiyle basılması yada basılmanın üstünü örtbas etmek için onları hırsızlıkla suçlamaları. Ben şimdi bu Nadira Kadirova’nın oturma ve çalışma izninin olup olmadığına fena halde takmış durumdayım.
Ancak iş hiç de sandığımız gibi değil, Nadira’nın ağabeyi Muhammed Ali gazeteci Atilla Güner’in sorularını yanıtlıyor ve şöyle diyor: “Olay 23 Eylül’de 20:48’de gerçekleşti. Şirin Ünal beni aradı olaydan 5 dakika önce. Evde silahın kayıp olduğunu söyledi. Acaba (kardeşin silahı sana mı getirdi) diyecek sandım. Nadira’nın silahla kendini odaya kilitlediğini söyledi. O an anladım. Arkadan kızının sesi geliyordu odanın kapısına vuruyordu bağırıyordu. Telefon kapandı birden. Hemen taksiye atladım Çayyolu’ndaki eve gittim. Ama ben gittiğimde silah ateşlenmişti. Dedim 'Kardeşim nerede?'. Polis hastanede olduğunu söyledi. Benim cebimde beş kuruş para yoktu. Şirin Bey, 'Sıktı kendine' dedi. Polis bana 50 lira verdi. Hastaneye geldim. 'Beni içeri sokun' dedim. 'Ben her şeyiyim onun' dedim. 'Babası onu bana emanet etti' dedim. Doktor geldi 'Başın sağ olsun' dedi. O anda bittim ben. Doktorun ayağına yıkıldım.”
İnsan kızkardeşi için “Babası bana emanet etti onu” der mi bilemiyorum ama son 20 yıldır o kadar çok şeye inandık ki, buna da inanmamız gerekiyor, çünkü işin içinde sanki beka sorunu var. Şirin Ünal ağabeyi arıyor ve silahının kaybolduğunu söylüyor, arkasından da Nadira’nın kaybolan silahla kendisini odaya kilitlediğini söylüyor, sonrasında da olan oluyor ve kız intihar ediyor yada öyle açıklanıyor.
Ağabeyin söylediğine göre kız Türkiye’ye okumak için gelmiş ama okumaya neden ağabeyiyle gelmiş, o kısmını pek anlayamadım ama kendisi konuşmasına “Leyla diye bir arkadaşıyla konuşmuş. Bunu bana kardeşim öldükten sonra söylediler. Kız kardeşim o kadar ağlamış ki, kardeşim gece 2'ye kadar konuşmuş. Ne oldu, anlat bana demiş Leyla. Ondan sonra Leyla demiş, odama girdim, hasta hanımına bakıyordu kız kardeşim. Leyla demiş, ben hanımına bakıyorum, odamı girdi, kitledi, arkamdan sarılmaya başladı diyor Şirin Ünal Bey diyor. (Sunucu Atilla Güner: Doğru mudur bilemiyoruz) Evet, o doğru mu bilemiyorum Allah bilir ama telefon konuşması var, Özbek dilinde kayıtlarda vardır, çıkarılabilir. Ben abimin gözüne nasıl bakacağım, ben mektup yazarım, evi de yakarım kendimi de öldürüm demiş Leyla Hanımefendiye.” diye devam ediyor.
Ve sona geliniyor, normal şartlarda 2-3 gün süren otopsi işlemleri hemen yapılıyor ve cenaze ülkesine gönderilerek defnediliyor. Bu tip uluslar arası cinayet yada intihar olaylarında işin içine MİT’in girmemesi olasılık dışında. Kızın taciz edildiğini söyleyen 2 ayrı kadın var ve onların ifadeleri alınmamış, bu konuda içişleri bakanı Süleyman Soylu da henüz bir açıklama yapmadı. Recep Tayyip Erdoğan da henüz darbe gecesi genelkurmay başkanlığına gönderecek kadar güvendiği emekli generali ve milletvekiline çalışanının ölümünden dolayı başsağlığı dilemedi.
Ve geldik sona, bu kız diğer intihar edenler gibi namluyu ağzına sokarak intihar etmemiş, göğsünün üstüne sıkmış, bu konuda itişme kakışma olup olmadığı incelenmemiş gibi, çünkü otopsi bile o kadar çabuk yapılmış ki, sanki yangından mal kaçıyor gibi. Bu bahtsız kız Şirin Ünal’a gönderilen bir piyon olabilir mi, mafya filmlerinde olduğu gibi, mutlu bir kafayla Şirin Ünal ağzından bişeyler kaçırmış olabilir mi? Bu konuşmalar da ortalıkta dolaşmıyor sanmayın, konuşuyorlar hani, benden söylemesi…