4 Mayıs gecesi polis panzerinin evlerine girmesi sonucu hayatını kaybeden 6 yaşındaki Furkan ve 7 yaşındaki Muhammet kardeşlerin yaşamlarını yitirdiği olayla ilgili rapor açıklandı
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, İstanbul Milletvekilleri Selina Doğan ve Onursal Adıgüzel, Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın, Şırnak İl Başkanı Mehmet Uğur’dan oluşan heyet, zırhlı araçların neden olduğu ölümleri yerinde araştırdıkları ve incelemelerde bulundukları Şırnak’ta gözlemlerini de içeren raporunu açıkladı.
CHP heyeti, 4 Mayıs gecesi polis panzerinin evlerine girmesi sonucu hayatını kaybeden 6 yaşındaki Furkan ve 7 yaşındaki Muhammet kardeşlerin yaşamlarını yitirdiği Silopi Karşıyaka Mahallesi’ndeki evi ziyaret ederek olayla ilgili bilgi aldı.
Mahalle sakinleri genel olarak zırhlı araçların çok sürat yapmalarından şikayet ederken özellikle de çocukları için duydukları endişeleri dile getirdi.
“Savcı o gece gelmedi”
Olayın gerçekleştiği saatte iki çocuğu ile birlikte uyuduğunu anlatan baba Mesut Yıldırım, sesler üzerine uyandığını, çocukların uyuduğu odaya koştuğunu, çocukların molozların altında kaldığına şahit olduğunu söyledi. Çocukları komşuların yardımıyla molozların altından çıkardıklarına, polislerin bu esnada müdahale etmek yerine geriye çekildiklerine ve aracı korumaya aldıklarını söyleyen baba Yıldırım, “Komşular yardımcı oldu. Ambulans gelene kadar çıkardık çocukları. Hastaneye biz götürdük, polisler kendi araçlarını korumaya aldılar, savcı o gece gelmedi. Aracı da savcıdan habersiz çekmişler. Görgü tanıkları, savcının aracın kendinden habersiz çekildiğini görünce çok sinirlendiğini söylüyor” ifadelerini kullandı.
Polis memuru: Zırhlı araç kullanmak için eğitim almadım
Heyet, olaya karışan polis memuru ile Şırnak Merkez T TİPİ Ceza İnfaz Kurumu’nda görüşerek, polis memurunun ifadelerine başvurdu. 5 yıldır polis memuru olduğunu ve 1,5 yıldır Şırnak’ta görev yaptığını söyleyen polis memuru, yaklaşık 80 metre mesafedeki eve nasıl çarptığını anlattı. Kullandığı aracın 1995 model, Dragon tipli 17 tonluk bir araç olduğunu, o gece kendisinin araçta tek olduğunu ifade etti ve zırhlı aracı kullanmak için herhangi bir özel eğitim almadığını söyledi. Normal B sınıfı ehliyetle aracı kullandığını, 8 ay önce araçta görev yapmaya başladığını, iki hafta öncesine kadar ise kulede görev yaptığını, yalnızca iki haftadır aracı kullandığını ifade etti.
CHP heyeti, raporun sonuç bölümünde şunlara yer verdi:
Yapılan ziyaretler ve incelemeler sonucunda şu hususlar tespit edilmiştir:
- Her ne kadar zırhlı araçların şehir içi aracı olduğu ifade edilse de, bölgedeki yerleşim yerlerindeki altyapı eksiklikleri ve yapılaşmaların çarpıklığı dikkate alındığında, sokakların darlığı, pek çok yerde kaldırım dahi olmayışı ve yaya trafiğinin düzensizliği araçları şehir içi için ve özellikle de sivil vatandaşlarımız için son derece tehlikeli bir hale getirmektedir. Bölgede yaşayan vatandaşların, zırhlı araçlarla hız yapıldığına dair şikâyetlerde bulunduğu da dikkate alındığında konunun hassasiyeti artmaktadır. Öte yandan, bölgedeki çocuk nüfusunun yoğunluğu, zırhlı araçlar nedeniyle yaşanan kazalarda da başta çocuk ve yaşlıların hayatlarını kaybettiği düşünüldüğünde, özellikle belirli dezavantajlı gruplar bakımından (yaşlılar, çocuklar ve engelliler gibi) özel önlem alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
-Polis memurlarının söz konusu araçları kullanmak için yeterli ve gerekli eğitimden geçtiklerine dair bilgi ve bulguya rastlanmamıştır. Bahsi geçen araçların kullanımının, araçların tonlarca ağırlığı ve bölgenin son derece zor coğrafi ve siyasi şartları düşünüldüğünde bu araçlarla görev yapabilmek için hem teknik hem de psikolojik olarak ciddi formasyon gerektirdiği ortadadır.
-Zırhlı araçların ne kadar zamanda bir yenilendiği ve bakımlarının yeterli periyodlarda yapılıp yapılmadığı da yine detaylı bir şekilde ve ciddiyetle araştırılmalıdır. Örneğin; son olayda aracın 1995 model, 22 yıllık bir araç olduğu ifade edilmiştir. 22 yıllık bir araç dünyanın her yerine eski bir araç olarak tanımlanır.
-Olayların çoğunda güvenlik görevlilerinin olayın meydana gelmesinde kusurlarının olup olmadığından bağımsız olarak, yaralılara gerekli yardımı sağlamadıkları, sağlık hizmetine ve adli mercilere erişim anlamında ihmalkâr davrandıkları ifade edilmiştir. Bu husus kamu vicdanını da ciddi biçimde zedelemektedir.