Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Osman Şahin yeni köşe yazısını "Sistem plan ve bilinçli hareket 2" başlığı ile kaleme aldı.
Önceki yazıda başladığımız, irşat ve tebliğ işini yapacakların İslâm, Kur'ân ve imana ait meseleleri çok iyi bilmeleri, zamanı doğru okumaları, realitelerin farkında olmaları, acelecilikten uzak ve çok sabırla hareket etmeleri, muhatapları iyi tanımaları ve ona göre tebliğ metotları geliştirilmeleri konusuna devam ediyoruz.
"Tebliğ Metodumuz Nasıl Olmalıdır?" yazısında anlatılan hususlardan dördüncüsüne gelmiştik…
4. Günümüzdeki en büyük problemlerden birisi de herkesin din konularında uzmanmış gibi çekinmeden her türlü konuşmalarıdır. Halbuki bu konularda çok büyük bir bilgisizlik vardır, ama medya üzerinden yalan yanlış yapılan bilgi bombardımanından dolayı herkes kendisini bu konularda konuşmaya ehil ve yetkili zannetmektedir.
Bu arızalı durum toplumun her seviyesinde yaşanmaktadır ve bu yüzden sahte ve donanımsız hoca, uzman ve alim etiketiyle ortada gezenler yüzünden, kalabalıklar doğru yolu bulmaktan uzak perişan bir haldedirler.
a. Öncelikle hakikat erleri en temel kaynaklardan tam beslenerek bunlara bağlılık içerisinde tebliğlerini yapmalıdırlar.
“Müslümanlığa ait meseleler çok iyi bilinmelidir. Herkes aklına gelen şeyleri söylememeli ve felsefe yapmamalıdır. Zira Allah Resûlü bize gündüzü geceden ayırabileceğimiz ve onlarla hidayette kalacağımız aydınlık tufanı iki ana kaynak bırakmıştır: Kitap ve Sünnet. Binaenaleyh, İslâm davası adına bir şey anlatırken, bu iki ana kaynağın prensipleri dahilinde ve mevzua hâkim olunarak anlatmalıdır.”
b. Konuşan sadece hakikat olmalıdır. Bunun için konular çok iyi bilinip sindirilmelidir ki diyalektik yapmaya ihtiyaç kalmasın ve muhataplar tam tatmin olabilsinler.
“İşin diyalektiğine ve ilzam etme tarafına kat'iyen meyledilmemelidir. Anlatacaklarımız, anlayıp hazmettiğimiz şeyler olmalı ki, muhatabımız da rahatlıkla alıp gıdalanabilsin.
Yine büyük mütefekkirin ifadesiyle bizler birer koyun gibi olmalıyız, alıp öğrendiğimiz şeyleri hazmederek süt hâline getirmeli ve muhtaç gönüllere süt gibi, bir şifa kaynağı olarak takdim etmeliyiz.
Kuş gibi yapıp da onlara kusmuk vermemeliyiz. Öyle olunca bu malumat onların ruhuna girdiğinde, hemen ilim ve irfan adına petekleşebilecek, ballaşabilecektir. Aksine, verilen şeyler kusmuk gibi olursa, bu duruma gelinmesi elbette ki düşünülemez.
Tabiî ki bu da okuyup belleme, kültür ve bilgi dairesini genişletmekle olacaktır. Onun için irşadı bir vazife kabul edenler, mutlak surette vakitlerinin belli bir kısmını okumaya tahsis etmelidirler. Devrin kültüründen mahrum bir insanın muhatabına söyleyebileceği bir şey yoktur. Veya başka bir ifadeyle, kültür seviyesi sığ bir insan, irşadıyla meşgul olduğu insanı uzun süre tatmin edemez.”
c. Evet muhatapları tatmin için temel kaynaklardan beslenmeyle beraber zamanın kültür ve bilgisine de ihtiyaç vardır. Gerçek irşat erleri yeterince ilimle meşgul olmalı ve bu ilimlerden elde ettiği irfanla (vicdan kültürü/sindirilmiş hakikat bilgisi) beraber bunları muhataplarına vermelidir.
Böyle olursa, zamanımızda bu işte başarılı olmuş, Bediüzzaman Hazretleri ve M. Fethullah Gülen Hocaefendi örneklerin de görüldüğü gibi, insanlar bu duru, saf ve doyurucu tatlı su kaynağından faydalanmak için koşup geleceklerdir:
“Dolayısıyla, her seviyede insanla muhatap olma durumundaki mürşid, en az muhatabını tatmin edecek ölçüde mevzua hâkim olmalıdır. Bu itibarla asrının çok gerisinde seyreden bir insanın bugünün insanına vereceği bir şey yoktur, kanaatindeyim...
Evet, ısrarla tekrar ediyorum ki, irşadı hayatlarının gayesi hâline getirenler ilim ve irfanla mücehhez olmalıdırlar. Boş bir insanın, diyeceği şeyler de boştur. Daha ziyade bu tür insanlardır ki, anlatacakları meselelerdeki boşluklarını, şiddet ve hiddetle örtmeye çalışırlar. Bu durumda da muhatapları, onların hareketlerine reaksiyon olarak, en mâkul ve kabul edilmesi kolay bir meseleyi dahi kabule yanaşmazlar.
Cihanı aydınlatacak ve nazarları aydınlık kapıya çevirecek, aydınlık dönemin münevver insanları inşâallah, her bakımdan ilimle mücehhez olacak, çırak olarak kapılarına müracaat eden herkesin eteklerini Muhammedî cevherlerle dolduracak ve onları doyuracaktır.”
GENÇ NESİLLER VE REHBERLİK
Eğer, Hak ve hakikatlerin konuşulduğu dost, sohbet ve muhabbet meclislerine katılanlar bu şekilde bir sevgi, ilim ve irfanla beslenirlerse onlarda bir tatmin meydana gelecek ve o meclislere devam etmek için çok büyük bir arzu ve iştiyak hissedecekler ve o buluşma zamanlarını büyük bir sabırsızlık içerisinde bekleyeceklerdir.
Günümüzde onca olumsuzluklara, dünyanın bin bir türlü nefsi büyüleyip cezbeden tekliflerine rağmen gençleri Hak ve hakikat ve Hizmet düşüncesine uyarabilmenin sırlı yolu da tam bu noktadan geçmektedir.
Eğer gençlere mesajlar yukarıda anlatıldığı gibi, onların ruhlarını, kalplerini, akıllarını ve hislerini bir sevgi atmosferi içerisinde tam doyuracak şekilde verilebilirse, dünyanın çekici güzellikleri veya diğer olumsuzluklar onlar için bir engel olmaktan çıkmaktadır.
Allah’a hamdolsun, yaşanan ifritten süreçten sonra, iman ve Kur’an hizmetini devam ettirecek gençler topluluğunun oluşumunun önündeki engeller bir bir ortadan kalkmaktadır.
Gerçekten de, gençler onların akıllarını ve kalplerini doyuran, tatmin eden mesajlarla karşılaşınca onlara dört elle sarıldılar ve bunları insanlara ulaştırma davasının sahipleri olduklarını gösterdiler.
Evet bütün mesele, Allah’la insanlar arasındaki engelleri kaldırıp gönülleri Hak’la, Kur’an hakikatleri ile buluşturmaktır. Engeller kaldırıldıktan sonra ise hâlâ insanlığını kaybetmemiş olanlar seve seve Hak’ka teslim olacaklardır.
Bunun farkında olan birtakım kötülük merkezleri insanları İslâm’dan ve Kur’an’dan uzak tutmak için yalan haberler ve yanlış algılar meydana getirmeye devam etmektedirler.
İslâm her türlü terörün karşısında ve insanlara barış vaat etmesine rağmen, bazılarının planlayıp kurdukları bir takım terör örgütleri veya bazı oluşumlar bu yönde kullanılarak, İslâm ve Müslümanlar terörle, gericilikle, ilim ve bilime düşmanlık ile özdeşleştirilmişlerdir. Ayrıca Müslümanların yaşadığı coğrafyalardaki diktatörler ve tiranlar ve onların ekiplerinin yaptıkları zulümlerle bu algı daha da güçlü hale getirilmektedir.
Bu yüzden, bütün bu oyunları bozup, İslâm’ın ve Müslümanların gerçek yüzünü en güzel bir temsil ile ortaya koyma işi bütün Müslümanların en önemli bir işi olmalıdır. Ama bu iş o kadar da kolay değildir. Doğru ve güzel temsilde çok başarılı olan Hizmet hareketi ile Hizmet insanları kin, düşmanlık, nefret, savaş ve kutuplaşmadan beslenen oluşumları çok rahatsız ettikleri için bugünkü zulümlerle karşı karşıya kalmışlardır. Zaten tarih boyunca da bu hep böyle olagelmiştir…