''Başta herkesin bir idealizm olarak gördüğü, 2008 ABD seçimleri öncesinde, Obama’ya danışmanlarından birisi, “Sayın Senatör, “Zenci ve siyahi olduğunu biliyorsun değil mi?” diyerek yaklaşmakta olan seçimin hangi türden bir kavga olduğunu hatırlatır...''
Kadir Gürcan / samanyoluhaber.com
Seçim olur da, insanların mukaddes duygularını galeyana getirecek ve onları az da olsa bir istikamete yönlendirecek “deyişler” prim yapmaz mı? Bizim tatlı su muhafazakarlarının ayet ve hadisleri bu işler için harc-ı alem olarak kullanmalarından bahsetmiyorum. Onlar zaten müflis tüccar. Ellerindekilerini son kumara yatırıp oyun masasına çakılıp kaldılar. Şu an itibariyle Kelam-ı Kadim’e bakacak yüzleri yok.
ABD seçimlerinde, Hillary’nin kadın seçmenleri ikna etmek için “Bayan adaya oy vermeyen kadınlar için Cehennem de hususi bir bölüm hazırlanacak!” argümanını kullandığı söyleniyor. ABD’de Afrikan-Amerikan bir başkandan sonra ilk kez bir kadın başkan tecrübesi, demokrasinin kaliteli hüküm sürdüğü ülkelerde bile ikna edici olmadı. Hillary’nin feminizmin idolü haline gelmesi kendisini başkanlığa taşıyamadı. Beyaz Saray’a giden ana yola çıkması için başka kartlarının da olması gerekiyormuş, olmadığı için kaybetti.
Piyasalardaki “Yeni oluşum. AKP içinden yeni bir huruç harekatı. Ne söylediği anlaşılmayan eski Cumhurbaşkanı. Ülkücülerin Akşener kartı...” gibi zayıf, çelimsiz ve mevsimlik iddiaların kış rüzgarlarına dayanabileceğine inanmak oldukça zor. Bu arada, Türkiye Solunun adresi olan Cumhuriyet yadigarı köhne oluşum, Ana Muhalefetten en küçük bir ümit parıltısı yok. Sanki önümüzdeki seçimlere hiç katılmayacakmış ya da iyiden iyiye emekli olmaya karar vermiş izlenimi veriyorlar. Hiç olmazsa seçimlere kadar dayanabilseler de, ring bütünüyle birilerine kalmasa.
Türkiye’de siyasi tıkanıklığın kısa vadede bir çözüm ile dirilivermesini beklemek ham hayalin ötesine geçmez. Bu tıkanıklık 90’lı yılların sonrasında yaşanan mecburiyetlere benziyor. Dört kez gidip beş kez geri gelen ve Türkiye’nin son elli yılına ipotek koymuş siyasi figürlerden kurtulmak mümkün olmamıştı. Bir çoğu va’d-i Hakk yetişene kadar perde önü ya da perde arkası hırslarından kurtulamadılar.
Siyasi eğilimlerin dededen babaya, oradan da oğula tevarüs ettiği az gelişmiş ülkelerde her seçim arafesinde ödünç alınan ve bonkörce kullanılan, daha fazla demokrasi beklentileri katı ve dayatmacı parti despotizminde erimeye mahkum. Seçim takvimlerinin günlük problemleri unutturmanın ötesinde bir faydası olmuyor.
Eski Cumhurbaşkanı da dahil mevcut iktidar malzemesinin kelepir ve döküntülerinden, kimse kusura bakmasın, bir şey çıkmaz. İktidarı elinde bulunduranlar, aynı siyasi anlayıştan gelecek bütün oluşumların malzemesini sonuna kadar tüketmiş durumda.
Önümüzdeki on yıllar, Cumhuriyet Türkiye’sinin özürlü çocuğunu andıran, yeni fakat daha radikal bir Halk Partisi’ni netice verecek. Yani yaşadığı dönemin şartlarına kapılarını kapamış, kapalı devre sistemlere bel bağlayan idealistleri. Zaten partili militanlar, şimdiden kendi liderlerini Cumhuriyeti kuranlardan daha büyük olduğunu dillendirmeye başladılar bile.
Geriye bir şey kalmıyor. Ülkücü yapı içerisinde gelişmiş ve kendisine yeni bir mecra arayan oluşumlar hep başarısız oldu. Bu sadece ırkçı ve şovenist söylemlerin işlem görmeyecek kalitesizliğinden değil, temsilcilerinin beceriksizliğinden kaynaklanıyor. Türkiye’nin bugünkü meselelerini anlamaktan Orta Asya Stepleri kadar uzaklar.
Başta herkesin bir idealizm olarak gördüğü, 2008 ABD seçimleri öncesinde, Obama’ya danışmanlarından birisi, “Sayın Senatör, “Zenci ve siyahi olduğunu biliyorsun değil mi?” diyerek yaklaşmakta olan seçimin hangi türden bir kavga olduğunu hatırlatır. Daha kırklı yaşlarında olan Obama’nın cevabı bir o kadar net olur: “Biliyorum!” Siyahi Başkan’ın bu iradesi, 2016’da kötü bir yenilgi yaşayan Hillary’nin zayıf kartlarından çok fazla şey ifade eder.
Şimdiden 2019 seçimleri için ısınma hareketleri yapanların ne kadar ciddi oldukları dile getirdikleri problemlerin ucuzluğundan belli. Elli bin kişinin suçsuz yere hapiste yattığı bir ülkede, bir seçim sloganı bile üretemediler. “Sizi bu zulümden kurtarmak için, bize güvenin!” diyecek kadar dirençleri bile yok.
Kazanacaklarına kendileri bile inanmayan parti liderleri, hangi yüz ile vatandaştan oy isterler bir anlam veremedik. Dede Korkut Yazılarında, seçmeni harekete geçirecek bir şeyler bari bulsaydınız. Bunu da biz mi düşünelim?