Türk Ceza Kanunu’nun mimarlarından Prof. Dr. İzzet Özgenç, 15 Temmuz sonrasında onbinlerce kişinin haksız yere tutukluluğuna yönelik süreçte işlenen hukuk hatalarına dikkat çekti.
Özgenç, twitter paylaşımlarında, “15 Temmuz 2016 tarihli “Darbe” teşebbüsü sonrasında bu suçun işlenmesine iştirak şüphesiyle açılan davalar ile, bu “Darbe” teşebbüsü vesilesiyle ve esasında bu suçla herhangi bir ilgisi olmayan binlerce kişi hakkında açılan davalarda, içeriğine muttali olduğumuz dosyalar itibarıyla, önemli hukuki hatalar yapılmaktadır.” uyarısında bulundu.
HUKUKÇULAR, HUKUKÇUYU SİYASETİN ‘KÖPEK’LİĞİYLE TASVİF ETME CÜRETİ KARŞISINDA SESSİZ KALMASIN!
Siyasilerin, hukukçuların ve sivil toplum temsilcilerin bu haksızlıklara yönelik suskunluğunun da hukuksuzluğu meşrulaştıracağına, dolayısıyla mağduriyeti büyüteceğine dikkat çekti. Özgenç, “Zira, bu davalardaki hukuk ihlallerini giderek yaygınlaştırma ve hatta “meşrulaştırma” izlenimi oluşturmaya yönelik bir uygulamaya tanık olmaktayız. Bu ülkenin hukukçuları, hukuku siyasetin aracına irca etme, hukukçuyu siyasetin “köpek”liğiyle tavsif etme cür’eti karşısında sessiz kalmamalıdır.” dedi.
HAYIRSEVERLER TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUYLA SUÇLANAMAZ
Ceza Hukukçusu Özgenç, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Hizmet Hareketine yönelik süren davalarda örgüt üyeliği ve sempatizanlığı kavramları ile suçlamalara ilişkin de mühim tespitlerde bulundu. ‘Terör Örgütü Üyeliğinden Sorumluluğun Ölçütlerine Dair Hukuki Değerlendirmeler’ başlıklı paylaşımlarında, sivil kişilere ve hayırseverlere yönelik hukuksuzluklara değinen Özgenç, “Özellikle 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü öncesinde, herhangi somut bir suçun icrasına iştirak etmemiş olmak kaydıyla, sırf hayrî mülahazalarla, çeşitli derneklere, vakıflara veya sosyal etkinliklere maddi veya manevi yardımda bulunan, çeşitli derneklerde, vakıflarda veya şirketlerde kurucu veya ortak olan ya da yönetici olarak görev alan kişilerin alelıtlak, sadece bu sebeple terör örgütü üyesi olarak ceza hukuku bakımından sorumlu tutulması hukuken mümkün değildir.” dedi.
YARGITAY KARARLARI BAĞLAYICIDIR AKSİ BEYAN HUKUKİ DEĞİLDİR
Özgenç, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin aldığı, ‘sempati duymak ya da yayınlarını okumak F… üyeliği için yeterli değildir’ kararına ilişkin “Karar şu aşamada bizi bağlamaz” ifadelerinin de usul ve içerik açısından hukuki olmadığına dikkat çekti.
Özgenç, “Bir hukukçu olan bir savcı da, herhangi bir mahkemenin veya hakimin vermiş bulunduğu bir kararın hukuki olup olmadığını değerlendirebilir. Burada bir sorun bulunmamaktadır. Ancak, bu değerlendirme, mahkemenin veya hakimin vermiş bulunduğu kararın “bağlayıcı” olmadığı yönünde medya temsilcilerine açıklama şeklinde yapılamaz.” değerlendirmesinde bulundu.
Özgenç’in 28-30 Kasım tarihlerinde yaptığı twitter paylaşımları ve hukuki değerlendirmeler şöyle:
28 Kasım 2017
HUKUK İHLALLERİ ÜZERİNE DUYARLILIK ÇAĞRISI
(1) 15 Temmuz 2016 tarihli “Darbe” teşebbüsü sonrasında bu suçun işlenmesine iştirak şüphesiyle açılan davalar ile, bu “Darbe” teşebbüsü vesilesiyle ve esasında bu suçla herhangi bir ilgisi olmayan binlerce kişi hakkında açılan davalarda, içeriğine muttali olduğumuz dosyalar itibarıyla, önemli hukuki hatalar yapılmaktadır.
(2) Kamu ve özellikle hukukçular, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası bakımından çok ciddi bir tehdit oluşturduğu kabul edilen bir “terör örgütü”yle ve bu örgütün “mensup”larıyla ilgili olmaları dolayısıyla, söz konusu davalardaki hukuki hataları yeterince dile getirmemektedir.
(3) Bazı çevreler ve bu arada siyasi partiler, bu çerçevede yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanık olan bazı kişilerin “terör örgütü” olarak tavsif edilen malum örgütsel yapılanmayla herhangi bir ilgisinin bulunmadığı, aksine, bidayetten beri bu örgütsel yapılanmaya karşı mücadelenin hararetli bir neferi olduğu yönünde kamuoyunda savunmalarda bulunmaktadırlar.
(4) Başta siyasi partiler olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarının ve özelikle hukukçuların, herhangi bir kişiyle ilişkilendirilmeksizin, bu davaların görülmesi sırasında yapılan hukuki hataları yüksek sesle ve cesaretle dile getirmesi gerekmektedir.
(5) Zira, bu davalardaki hukuk ihlallerini giderek yaygınlaştırma ve hatta “meşrulaştırma” izlenimi oluşturmaya yönelik bir uygulamaya tanık olmaktayız.
30 Kasım 2017
Bu ülkenin hukukçuları, hukuku siyasetin aracına irca etme, hukukçuyu siyasetin “köpek”liğiyle tavsif etme cür’eti karşısında sessiz kalmamalıdır.
30 Kasım 2017
TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİNDEN SORUMLULUĞUN ÖLÇÜTLERİNE DAİR HUKUKİ DEĞERLENDİRMELER
(1) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin kısaca “FETÖ” olarak isimlendirdiği örgütsel yapıya ilişkin K. 2017/3 ve K. 2017/4758 sayılı Kararlarında, söz konusu örgütsel yapının bir terör örgütü vasfını taşıdığı kabul edilmekle birlikte, bu vasfı hangi somut suç veya suçlarla bağlantılı olarak iktisap ettiği yönünde herhangi bir tespitte bulunulmamıştır.
(2) Bu yönü itibarıyla söz konusu kararlarda önemli bir eksiklik bulunmaktadır. Asıl sorun da bu eksiklikten kaynaklanmaktadır.
(3) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bilahare verdiği K. 2017/5155 sayılı Karara yöneltilen eleştiriler de esasında bu belirsizlikten kaynaklanmaktadır.
(4) Bugün PKK’nin adını kullanarak ve bu suretle söz konusu örgütün korkutucu gücünden yararlanarak şiddet içeren somut bir suç işlemiş olan kişinin bu suçun haricinde ayrıca terör örgütü üyeliğinden sorumlu tutulmasında herhangi bir sorun bulunmamaktadır.
(5) Keza, söz konusu örgüte yargı kararlarıyla açık bir şekilde terör örgütü vasfı izafe edildiği ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde belirli bir siyasi amaca matuf olarak, kamu görevlisi olsun veya olmasın binlerce kişinin kasten ve bir plan çerçevesinde öldürüldüğü ve sair şiddet içeren çok sayıda suçun işlendiği yargı kararlarıyla sabit bulunduğu için, terör örgütü vasfı temayüz etmiş olan PKK’ye maddi veya manevi yardımda bulunan, bu örgüte ait eğitim faaliyetlerine katılmış olan, bu örgüt bünyesindeki hiyerarşik yapıya emir ve talimat alma hususunda teslim olmuş olan kişinin alelıtlak terör örgütü üyeliği suçundan dolayı sorumlu tutulması, sorun teşkil etmemektedir.
(6) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin söz konusu karaları ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun henüz sayısını bilmediğimiz 26.9.2017 tarihli kararı karşısında, bu kararlarla terör örgütü vasfı temayüz eden örgütsel yapıya, söz konusu kararlardan sonra, bilerek ve isteyerek maddi veya manevi yardımda bulunan ve bu örgüte hakim olan hiyerarşik yapıya dahil olan kişilerin, işledikleri fiiller başka bağımsız bir suç oluşturmasa bile, alelıtlak terör örgütü üyeliğinden dolayı sorumlu tutulacakları konusunda da tereddüt bulunmamaktadır.
(7) Bütün sorun, Yargıtay 16. Ceza Dairesi ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun söz konusu kararlarından önce ve hatta, bu kararlarla varlığı kabul edilen terör örgütünün sevk ve idaresiyle gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü öncesinde herhangi somut bir suçun icrasına iştirak etmemiş olan, salt hayrî mülahazalarla, çeşitli derneklere, vakıflara veya sosyal etkinliklere maddi veya manevi yardımda bulunan kişilerin ceza hukuku sorumluluğu bakımından ortaya çıkmaktadır.
(8) Öncelikle belirtmek gerekir ki, Yargıtay 16. Ceza Dairesi ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun söz konusu kararlarından önceki dönemde de olsa, kişinin işlenişine iştirak ettiği somut bir suçun bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği kabul edilebilir.
(9) Bu durumda kişinin, işlenişine iştirak ettiği somut suçun yanı sıra, bu somut suç bağlamında varlığı kabul edilen suç örgütüne veya terör örgütüne üye olmaktan dolayı da ayrıca sorumlu tutulması gerekmektedir.
(10) Ancak bunun için, kişinin somut bir suç işlemesi, somut bir suçun işlenişine iştirak etmesi gerekmektedir.
(11) Bu itibarla, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsüne iştirak etmiş olan askerlerin, sair kamu görevlilerinin ve hatta sivil kişilerin hem TCK, m. 309’da tanımlanan suçtan, hem de terör örgütü yöneticiliği veya üyeliği suçundan dolayı cezalandırılması gerekmektedir.
(11) Ayrıntılı bilgi için bkz. Özgenç, Suç Örgütleri 10. Bası, Ankara, 2017, sh. 314 vd.
(12) Bu genel tespit ve değerlendirmelerimiz karşısında, özellikle 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü öncesinde, herhangi somut bir suçun icrasına iştirak etmemiş olmak kaydıyla, sırf hayrî mülahazalarla, çeşitli derneklere, vakıflara veya sosyal etkinliklere maddi veya manevi yardımda bulunan, çeşitli derneklerde, vakıflarda veya şirketlerde kurucu veya ortak olan ya da yönetici olarak görev alan kişilerin alelıtlak, sadece bu sebeple terör örgütü üyesi olarak ceza hukuku bakımından sorumlu tutulması hukuken mümkün değildir.
30 Kasım 2017
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİNİN K. 2017/5155 SAYILI KARARI İLE İLGİLİ OLARAK ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCISININ BASINA YAPTIĞI AÇIKLAMALARA İLİŞKİN HUKUKİ DEĞERLENDİRMELER
(1) Ankara Cumhuriyet Başsavcısının Yargıtay 16. Ceza Dairesinin K. 2017/5155 sayılı Kararı ile ilgili olarak basına yaptığı açıklamalar hem usul hem de içerik bakımından doğru olmamıştır.
(2) Usul bakımından doğru olmamıştır:
(3) Bir hukukçu olan bir savcı da, herhangi bir mahkemenin veya hakimin vermiş bulunduğu bir kararın hukuki olup olmadığını değerlendirebilir. Burada bir sorun bulunmamaktadır.
(4) Ancak, bu değerlendirme, mahkemenin veya hakimin vermiş bulunduğu kararın “bağlayıcı” olmadığı yönünde medya temsilcilerine açıklama şeklinde yapılamaz.
(5) İçerik bakımından doğru olmamıştır:
(6) Yargıtay tarafından da verilmiş olsa, bir karar, ancak ilişkin olduğu olay ve uyuşmazlık bakımından bağlayıcı sonuç doğurabilir.
(7) Bir olay ve uyuşmazlığa ilişkin olarak Yargıtay Hukuk veya Ceza Dairelerinin ve hatta, Hukuk veya Ceza Genel Kurullarının verdiği kararlar, hakimler, savcılar, avukatlar ve genel olarak hukukçular tarafından benzer olay ve uyuşmazlıklar bakımından yapılan değerlendirmelerde her zaman göz önünde bulundurulur ve dikkate alınır.
(8) Ancak, aralarında benzerlik bulunsa bile, bir olay ve uyuşmazlığa ilişkin olarak verilen karar, diğer olay ve uyuşmazlıklar bakımından bağlayıcılık özelliği taşımaz.
(9) Yanlış anlaşılmamak için, yapmış bulunduğum bu değerlendirmelerin, kişisel bir husumete mebni olmadığını, bir hukukçu hassasiyetinin yansıması olduğunu kamuyla paylaşmak isterim.