'Siyasi iktidara yakın iş yapan gruplar ekonomik sistemi bozar'

Özgürlük Araştırmaları Derneği üyesi Dr. Aykut Ekinci, siyasi iktidara yakın iş yapan grupların ekonomik sistemi bozduğunu söyledi. Ekici, bu tarz bir piyasanın, gittikçe gücünü kaybedeceğini ve dünya ile entegrasyonu azaltacağını belirtti.

Özgürlük Araştırmaları Derneği 'Liberal Perspektif: Yorum' serisinden çıkan üçüncü yayınındaki raporunda Dr. Aykut Ekinci, Türkiye ekonomisinin geleceği ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Bir grubun siyasal iktidar veya bürokratlara yakınlığından yararlanarak iş yapmasının ekonomik sistemi bozduğuna dikkat çeken Ekinci, rekabet şartlarının bozulmasının, kurallar ve kurumların özel mülkiyet ve yaratıcılık üzerindeki korumalarını kaybetmelerine neden olacağının altını çizdi.

Bu tarz bir piyasanın, gittikçe gücünü kaybedeceğini ve dünya ile entegrasyonu azalacağını belirten Ekinci, ayrıca ahbap-çavuş kapitalizminin en yoğun olduğu inşaat gibi sektörlerde, yoğunlaşmanın artacağını söyledi. Ekinci, "Bu süreç, tanınan anlamda bir 'kriz' ile sonuçlanmak zorunda değildir; fakat ülkenin uzun dönemli büyümesini düşürerek; daha uzun dönemli ve kalıcı bir hasar verebilir" ifadelerini kullandı.

Finansal istikrar alanında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'na yapılan (TCMB) müdahalelerin ve siyasi baskıların arttığı görüldüğünü kaydeden Ekinci, Merkez bankalarının siyasi etki ile karar almasının, girişimcilerin yatırımın karlılığını hesaplama mekanizmalarını bozucu yönde güçlü bir etki oluşturacağını söyledi. Ekinci, "Ayrıca beklentilerin ekonomide ne kadar önemli olduğu düşünüldüğünde, faizler üzerindeki risk primini artırarak - niyetlenenin aksine- faizleri artırıcı etkiye neden olabilir" dedi.

"BU DÖNEM SINIRLI DEVLET KONUSUNDA DA BAŞARISIZ OLUNAN BİR DÖNEMDİR"

Bu dönemin ekonomik olarak sınırlı devlet konusunda da başarısız olunan bir dönem olduğunu kaydeden Ekinci şöyle devam etti: "Türkiye, küresel kriz sonrasında nispi olarak daha iyi kamu borç göstergelerine ve yüksek büyüme oranlarına sahip olmasıyla, yüksek sermaye girişine sahne olmuş ve kamu reel borçlanma faiz oranları yüzde 0'lara kadar düşmüştür. Bu ucuz borçlanma ortamında, Türkiye için vadeler uzarken, faizler gerilemiş; ekonomik büyümenin de etkisiyle borçluluk oranları gerilemiştir. Fakat ne yazık ki Türkiye, bu dönemi yeterince iyi kullanamamış; borç göstergeleri önemli ölçüde azaltılabilecek, buna bağlı olarak vergi indirimleri yapılabilecek ve sınırlı devlet fonksiyonu devam ettirilebilecek iken kamu büyümeye devam etmiştir. Kamunun rolünün yeniden tanımlanması, Türkiye'nin geleceği açısından bu noktada da karşımıza çıkmaktadır"

"POZİTİF HER GELİŞMEYİ DEVLETE MAL ETMEK PİYASADAKİ REKABET YAPISINI BOZAR"

Kamudan beklenen rolün ülkeyi krizden kurtarma, istihdam ve talep artışı yaratma olduğu sürece istikrarlı ve verimli bir ekonomik büyüme ile karşılaşmanın zor olduğunu vurgulayan Ekinci, üstelik bu bakış açısının, doğrudan seçmenin oy kararlarını etkilediğinden, toplum olarak kamunun ne olup, ne olmadığının iyi tanımlanması önem arz ettiğini söyledi.

Pozitif her gelişmeyi devlete mal etmenin piyasadaki rekabet yapısını bozacağını kaydeden Ekinci, "2000'li yıllardaki ekonomik ilerlemenin temel nedeni; ekonomide ağırlığı azalan kamu, serbestleşen piyasalar, artan kurumsal kalite ve uluslararası standartlara yaklaşan hukuksal altyapıdır. Birçok olumlu gelişmenin temelinde, devletin kendine görev bildiği yanlış birçok sorumluluktan/faaliyetten vazgeçmesi bulunmaktadır. Eğer, giderek artan oranda pozitif her gelişmeyi devlete mal etme eğiliminde olursanız, ekonomik gelişmenin temelinde rekabeti değil kamu politikalarını görürseniz; devlet olarak gittikçe "rekabet" çekirdeğinin serbest, rahatsız edilmeyen ve iyi düzenlenmiş olması gereken yapısını bozarsınız. Bu aynı zamanda isteyerek veya istemeyerek ahbap-çavuş kapitalizminin de ekonomiye gittikçe daha fazla yerleşmesi demektir" ifadelerini kullandı.

"YAPILMASI GEREKEN DEVLETİN YENİDEN TANIMLANMASIDIR"

Yapılması gereken devletin yeniden tanımlanması olduğunu belirten Ekinci, şöyle devam etti:

"Devlet, büyük olduğunda güçlü olmaz; aksine küçük olduğunda etkin şekilde temel görevlerini ifa edebilir. Peki, etkin ve küçük bir devletten ne anlıyoruz. Devletin ekonomideki ağırlığı ile ilgili optimal bir çözüm var mıdır? Bugün dünyada birçok ülkede kamu harcamalarının milli gelire oranı yüzde 35-45 aralığında bulunmaktadır. Ekinci (2011) çalışmasında yüzde 13,1'lik kamu harcama/GSYH oranını tüm ülkeler için optimal bir oran olarak önermiştir. Harcama miktarını GSYH'nin yüzde 13,1'ini hedef alarak düşürecek bir devlet, hem etkin hem de küçük bir devlete doğru yol alacaktır. Bu süreçte eğitim, sağlık, din işleri gibi hizmetlerin çoğunlukla piyasa tarafından verilmesi sağlanacak ve kamunun ekonomideki ağırlığı azaltacaktır. Bu durum, bir yandan 'rant' yoluyla kurulan ahbap-çavuş ilişkisini zayıflatırken; diğer yandan devletin görev ve fonksiyonlarının yeniden tanımlanması sonucunu doğuracaktır. Vergilerdeki düşüş, tüketicilerin satın alma gücünü artırırken, girişimciler için teşvik edici bir unsur olacaktır. Ayrıca borçlanmadaki düşüş, ülke riskini minimum kılacağından özel sektör daha düşük ve daha uzun vadeli borçlanabilecektir. Rekabetin arttığı böyle bir ekonomide, uzun dönemli büyüme de artacaktır."

CİHAN
07 Ocak 2016 16:03
DİĞER HABERLER