Siz Ergenekon'un neresindensiniz?

Gözleri o kadar kararmış ki, Mısır’daki demokrasi gösterileriyle Türkiye’de Ergenekon tezgahı Cumhuriyet mitinglerini kıyaslıyorlar. Oysa bugün mahkeme kayıtlarına geçmiş gerçekler var. Cumhuriyet mitingleri, “Ordu-millet el ele” sloganlarının atıldığı, seçilmiş iktidarı yasadışı yollarla devirmeye yönelik tezgahlardı. Halkı önce endişelendirip sonra bu endişeyi darbe yandaşlığı olarak ortaya koymanın bir sonucuydu o. Kahire’de olup bitenlere bir benzetme yapmak gerekirse, bu mitinglerin düzenleyicileri, dün Kahire’de demokrasi isteyenlere kılıçlarla saldıranlarla aynı kaba konulabilir. Türkiye’de “Cumhuriyet olsun, demokrasi olmasın” diye bağıranlar, bugün Mısır için “Diktatörlük olsun yoksa dinciler işbaşına gelir” diye haykırıyor. Herkesin maskesinin düştüğü bir dönemden geçiyoruz. Darbeciler ile demokratlar arasındaki o muazzam fark bir kez daha açığa çıkıyor. Mısır’ı Türkiye’ye örnek gösterme cüretinde bulunanların yüzüne Mısırlılar’ın Türkiye gibi olma talebi tokat gibi patlıyor. Onların parti kapama dahil her yöntemle iktidardan uzaklaştırmaya çalıştığı siyasi hareket, bölgede tarihi bir Türkiye dönemi açıyor. Türkiye demokrasiyle, sağlam ekonomisiyle, giderek güçlenen kurumlarıyla bölgedeki her ülkenin imrendiği bir yer. Bu coğrafyada Türkiye hakkında tek kötü söz söylenen bir ülke bulmanız mümkün değil. O nedenle, Başbakan Erdoğan’ın Mübarek’e “Bırak git” çağrısı sadece günübirlik olarak değerlendirilmemeli. Türkiye’nin bölgede oynayacağı yeni liderlik rolünün ilkelerine uygun bir çağrıdır aynı zamanda. Bir ülkenin gücü sadece ordusunda, ekonomisinde, kurumlarında değildir çünkü. Başka ülkelerin onun gibi olma arzusunda yatar bu güç. Amerika yıllarca dünyaya “soft power” dediğimiz güç sayesinde hakim oldu. Bugün bu yumuşak güç Türkiye’nin elinde. Türkiye, bu liderliği yapabilecek kadrolara da sahip. Coğrafyamız bundan böyle terör, baskı, işkence ve insan hakkı ihlalleriyle anılmayacaksa, bunda Türkiye’nin son 10 yılda yaşadıklarının rolü büyük. İsrail’in açmazı Türkiye’nin adalet çağrılarına hakaret ve küfürlerle cevap verdi. Obama’nın “yeni yerleşim merkezleri kurmayın” çağrısıyla açıkça alay etti. Arap dünyası bölünmüştü. Mısır’da Mübarek rejimi, Ürdün’de krallık rejimi İsrail’in en büyük güvencesiydi. Şimdi iki ülkedeki rejim de sallantıda. Ortadoğu’daki devrimler zincirinin en çok etkileyeceği ülke İsrail açıkçası. Onlar da bunun farkında, İsrail’den başka Mübarek’e destek olan ülke yok. Bu ayıp da onlara yeter zaten. Biutiful Filmin başında herkesin öğrendiği bir gerçek var, Javier Bardem prostat kanseri oluyor. Zaten film sizi bununla birlikte başka alemlere alıp götürüyor. Kimi sahnelerinin gereğinden uzun tutulmuş olmasına rağmen, güçlü bir film bu. Bırakın “En iyi yabancı film Oscar’ı”nı “En iyi film Oscarı”nı bile hakediyor. Ama Bardem’in canlandırdığı karakterin çocuklarına sahip çıkamayacak bir eşi ve iki çocuğu var. O çocuklara ne olacak sorusu içten içe beyninizi yiyor. Film elbette bundan çok fazla bir şey ama baba-çocuk ilişkisini anlatış biçimi olağanüstü. Tam bunun izledikten sonra sabah Defne Joy’un geride minik bir yavru bırakarak öldüğü haberini aldım. Tek teselli, onunla ilgilenecek bir babası ile anne-babasının olması herhalde. Bırakınız yürüsünler! Ankara’da bugün sendikaların düzenlediği bir yürüyüş var. Torba yasada bazı haklarının ellerinden alındığını söylüyorlar ve bu durumu protesto etmek istiyorlar. Ankara Valiliği de eylemi yasadışı ilan etmiş durumda. Yani, yürüyüşçülere polis müdahale edecek. Bu ayıp bir tablo olur. Yürümek ve protesto etmek bir haktır, saygı gösterin. Demirel’in o tarihi lafını aklınızda tutun “Yürümekle yollar aşınmaz.”
03 Şubat 2011 08:36
DİĞER HABERLER