Samanyoluhaber.com yazarı Abdullah Aymaz yeni çıkan Çağlayan Dergisi'ni yazdı...
Sızıntı'dan Çağlayan'a
Yaklaşık 40 yıl önce büyük bir ümit ve azimle Sızıntı dergisi “Sıza sıza göl olur / Akar akar yol olur / Yaradan dileyince / Az; çoklardan bol olur” diye dua gibi güzel bir temenni ile başlamıştı. Bu arzuhal kabul edildi ki, şimdi artık Sızıntı, ummanlar dolduran bir “Çağlayan” oldu. Yani bundan sonra, artık Çağlayan…
Yine M. Fethullah Gülen Hocaefendinin “Bir Küsuf Daha Sona Ererken” yazısı ile ilk sayısı başladı. İnşaallah daha sonraki sayılarda “Işık Yolcuları Hak Yoluna” ve “Adanmış Ruhlar” başyazıları ile çağlayacak…
Gerçi hasedinden çatlayanlar, onu ve onunla beraber diğer hayat Kaynaklarını, kıyımcılara teslim ettiler. Onları bir mezara koyar gibi toprağın altına gömüp üzerlerine bir daha meydana çıkmasınlar diye âdeta dev gibi kayaları yığdılar. Halbuki o hasetli paslı kalpler, ne kadar katılaşırsa katılaşsınlar, hatta taş kesilseler, hatta ve hatta taştan daha da sert hale gelseler; gömdükleri Kaynağın üzerine koydukları taş ve kayalar inşallah zamanı gelince, birer birer yarılacak, hatta çatır çatır çatlayacak da içlerinden fışkırıp faşıldayarak çeşit çeşit Çağlayanlar, Niller, Fıratlar, Dicleler, Niyagaralar ve Amazonlar zuhur edecek… Bunları Cenab-ı Hakkın engin rahmetinden bekliyoruz…
Maalesef seneler önce, Sızıntı dergisinin lise ve üniversitelerdeki hikmetli hizmetlerinin kıymetini takdir edemeyen bazı hasta ve hasetli kafalar, hem de bazı İmam-Hatip Okullarının önlerinde, o zarif dergiyi, nobran elleriyle yırtıp parçalayarak, “Açıkca Allah’tan, Kur’an’dan, Peygamberden bahsetmeyen arıdan, örümcekten, sinekten, böcekten bahseden dergi!..” diyerek haykırmışlardır… (Halbuki bu itirazın sahipleri, bilmezler mi ki, Kur’an-ı Kerim sinekten de, arıdan da, örümcekten de bahsetmektedir. Hatta Nahl (Arı) Neml (Karınca) ve Ankebût (Örümcek) isimlerinde Kur’an Sureleri vardır.
Şimdi de, hasetleri imanlarının önüne geçmiş olan bu güruh, imtihan için, belki de bir mekr-i İlahî olarak kendilerine verilen devlet imkânları ile, hak ve adâlet üzere hizmet edebilecekken, maalesef, cüretkar haksızlıklara, zulümlere hatta cinayetlere girişmekten çekinmemektedirler. Verilen bu fırsatların vakti dolup, acı gerçeklerle karşılaşacaklarında şüphe yok… Dünyada değilse, âhirette… Allah sonlarını nasıl takdir etmiştir elbette bilemeyiz. İnşallah, feci bir akıbete uğramadan yanlışlarından döner, tevbe-istiğfar eder, hak sahiplerinden özür diler ve helâllik alırlar… Hiç kimsenin ebedî bedbaht olmasını istemeyiz…
Biz yine Sızıntı’ya dönelim… Gerçekten bu dergi pek çok cihetten, çok değerli bir ansiklopedi gibiydi. Samanyolu TV’de 1995’lerde yaptığımız Kur’an ve İlim programlarında, en mühim kaynaklarımızdan birisi Sızıntı idi. Hatta bir programda Süleyman Aleyhisselama talim edilen “mantıka’t-tayr” üzerinde duruyorduk. Mantıka’t-tayr, nutuk mânası itibariyle “kuş dili” mânasına gelmektedir.
Merhum Elmalılı Hamdi Yazır bunun yanında “kuş mantığı” yani uçma mantığına ve tekniğine de bir işarette bulunarak, sabahleyin bir aylık yolun akşamüzeri dönerken bir aylık yolu- emrine âmâde kılınan hava ile uçarak kat eden Hz. Süleyman Aleyhisselamın bir günde iki aylık yol kat ettiğini hatırlatarak, öğretilen bu mantıka’t-tayrın bu cihetine de dikkat çekmektedir.
İşte bir programda bunlar üzerinde duruyorduk. İstanbul Üniversitesinin değerli profesörleri, kuş ve böcek uzmanlarından ona yakın hocamız da hazır bulunuyordu. Herkes kendi sahası ile ilgili güzel izahlarda bulundu. Aramızda İzmir’den, doktorasını kurbağalar üzerine yapmış olan Prof. Dr. İrfan Yılmaz Bey de, bu Kur’an ifadesi üzerine bir saatten fazla ayrıntılı bilgiler verdi. Hepimiz de ilgiyle kendisini dinledik. Programdan sonra hayretimi gizleyemeyerek, “İrfan Bey, aslında siz bir kurbağa uzmanısınız ama, kuşların uçma şekilleri ve teknikleriyle ilgili bu kadar geniş ve teferruatlı bilgiyi hangi kaynaklardan topladınız?” diye sordum. Dedi ki: “Hepsini de Sızıntı dergisinin yazılarından derledim. Biliyorsunuz ben, derginin edit heyetindeyim. Onun için bütün yazıları baştan sona hem de birkaç defa okuyorum, böylece hafızama iyice yerleşmiş oluyorlar.”
İnşallah bundan sonra Çağlayan aynı hizmetleri hatta daha da fazlasını okuyucularına takdim eder.
Abdullah Aymaz