Sızıntı Mayıs sayısı “Eskimeyen Milli Ruh” isimli başyazı ile aralıyor sayfalarını...
“Biz düşüncelerin hayata dönüştüğü, hayatın bütün zamanları aşkın bir hızla akıp gittiği, rüyalara sığmayan bir aydınlık geçmişten geliyoruz. Bugüne kadar pek çok defa, aşılmaz gibi görülen bâdireleri -Hakk'ın inayetiyle- aştık, geçilmez kabul edilen engebeleri geçtik ve gelip bugünlere ulaştık. Ne önümüzü kesen tersliklere takıldık ne de yol boyu karşımıza çıkan ifritten handikaplara pes ettik. Yürüdük yolumuza her şeye rağmen.”
Dr. Kemal Serçe, ihtiyar bir insanın eğer huzur verecek manevi zenginlikler ve bilgi birikiminden mahrumsa, kendisini ifade etmekte ve çevresiyle iletişim kurmakta zorlanacağını vurguladığı “İhtiyarları Anlamak” başlıklı incelemesinde, hayata ve ölüme iman zaviyesinden bakmayı bilenler için yaşlılığın, gençlik uykusundan ihtiyarlık sabahı ile uyanıp kendine gelme vakti olduğuna dikkat çekiyor.
Bilgisayarla görme, bilgisayar ortamına aktarılmış resim veya görüntülerin yine insanlar tarafından geliştirilen programlar vasıtasıyla analiz edilip otomatik olarak incelenmesidir. Ahmet Işık kaleme aldığı makalesinde, gözün son derece girift ve hikmetli mekanizmalarla bezendiğini, bilgisayarla görme, sun'i zeka gibi teknolojik uygulamaların ise beyinden ve görme fonksiyonlarından ilham alınarak yapıldığını ifade ediyor.
Bilimlerin ve teknolojilerin gelişmesinde kritik bir vasıta olan matematiğin insana kazandırdığı önemli hususiyetler vardır. Prof. Dr. M. Sami Polatöz “Tefekkür Ufkunda Matematik” yazısında, kâinat kitabını daha iyi okuyabilmek, tefekkür ufkumuzu geliştirebilmek, Esmaü'l Hüsna'yı ve Cenab-ı Hakk'ın kudret, azamet ve icraatlarını, Sonsuz ilim, Sonsuz kudret, ezel ve ebed gibi dindeki kavramları daha iyi anlayıp, analitik düşünme kabiliyetini kazanabilmek, gündelik problemlere daha rasyonel yaklaşabilmek için matematiğe önem verilmesini ve bu düşünce metodolojisini hayatımızın bir parçası haline getirmemiz gerektiğini anlatıyor.
Doç. Dr. Alâeddin Hekim Sızıntı 376.sayıda, gözle göremediğimiz ancak sağlığımıza değişik şekillerde tesir eden faktörlerden biri olan radyasyonu ele alıyor.
Kendilerini Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olarak gören Osmanlı sultanları, Kur'ân'ın ve Efendimiz'in emir ve yasakları doğrultusunda hareket etmeyi kendilerine şiar edinmişler ve fetihlerini “emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i an'il-münker” düsturu çerçevesinde gerçekleştirmişlerdir. “Osmanlılarda İstimâlet (gönül alma) Ahlâkı” başlıklı incelemede, İslâmiyet ile yeryüzüne gelen, “Allah'ın şerefli bir varlık olarak yarattığı insanı, Yaratıcısı'ndan ötürü aziz tutma” anlayışını asırlarca zirvede temsil eden atalarımızın, istimâlet prensibini ne kadar hâlisane tatbik ettiği muhtelif misallerle anlatılıyor.
***
Üç aylık dini ilimler ve kültür dergisi Yeni Ümit, Nisan- Mayıs- Haziran aylarını kapsayan 88.sayısını; öze dönmenin, dünü bugünle, bugünü de yarınla bir arada görme ve asırların birikimi kültür menşuruyla, ayıklanacakları çıkarıp atma, geride kalanlara da sımsıkı sahip çıkmak olduğunun vurgulandığı ve bu mânâda öze dönüşün, milletçe varlık ve bekâmızın önemli bir şartı olduğu gibi, yabancı değerlerin hücumundan kurtulma ve zaman zaman milli ruh şahikalarını bir duman gibi saran yabancı düşünce ve asimilasyonlardan da zarar görmemenin tek yolu olduğunun ifade edildiği “Öze Dönmek” isimli başyazıyla açıyor.
Bediüzzaman, İslâm âleminin, inanç, moral ve vicdani enginliğini katıksız ve müessir şekilde ortaya koyan çağımızın önde gelen alimlerindendir. O bütün ömrünü, Kitap ve Sünnet'in gölgesinde, tecrübe ve mantığın kanatları altında, derin bir aşk ve heyecanla beraber hep bir muhakeme insanı olarak sürdürmüştür. Prof. Dr Suat Yıldırım “Vefatından Elli Yıl Sonra Bediüzzaman ile Helâlleşme” vaktinin geldiğini, herkesin bir mezarı varken, onun kabrini bile koruyamamış olmanın derin teessürünü duyuruyor okuyucuya.
Prof. Dr. Saffet Köse, İslâm'ın iki ana kaynağı Kur'ân ve Sünnet aile için nasıl bir model öngörmektedir sorusuna cevap veriyor “Kur'ân ve Sünnetin Çizdiği Aile Modeli” başlıklı araştırmasında.
Kur'ân-ı Kerim; tevhid, nübüvvet ve âhiret olmak üzere tebliğinin temelini oluşturan üç esasından biri olan âhirete imanı, Allah'a imanla birlikte zikretmiştir. Onun pek çok âyette bu iki iman esasını birlikte zikretmesi, Allah'a imanın âhiret gününe iman üzerine kurulu olup onunla tamamlandığını göstermektedir. Doç. Dr. Yener Öztürk kaleme aldığı incelemesinde, âhiret akidesinin beşerin huzur ve saadetini temin bakımından ifade ettiği önemi maddeler halinde aktarıyor.
Kur'ân, insanı muhatap alır ve tüm insanları eşit görür. İslâm'ın isteklerine muhatap olma bakımından kadın bir insandır ve erkekle eşittir. Kur'ân, Allah katında üstünlüğün ancak takva ile olacağına dikkat çeker. Nerede ve hangi şartta olursa olsun, insanın Allah bilinci içerisinde olması onu takvalı olmaya götürür. Prof. Dr. Ali Akpınar kaleme aldığı makalesinde, kulluk yarışında cinsler arasında bir fark olmadığını, hikmetin gereği olarak kadın olsun erkek olsun kişilere farklı imtihan soruları sorulabileceğini ama asıl hedefin Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak olması gerektiğini ifade ediyor.
Prof. Dr Muhit Mert “Yoksulluk ve Açlık” başlıklı incelemesinde, yoksulluk ve açlık karşısında İslâm'ın öngördüğü tedbirleri, fertten topluma, toplumdan devlete doğru giden bir süreç olarak inceleyerek İslâm'ın orataya koyduğu çareleri dile getiriyor.
Son devir İslâm âlimlerinden, eserleri ve hizmetleri ile bugünkü nesil üzerinde hakkı olan mümtaz bir şahsiyet Ömer Nasuhi Bilmen biyografisi ve vefatının 737.yıl dönümü münasebetiyle andığımız Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi'nin dün olduğu gibi bugün de bize ışık saçtığı ve rehberlik ettiği dünya klâsiklerinin en önemlilerinden biri olan “Kur'ân'ın Mânevi Bir Tefsiri Mesnevi” Yeni Ümit 88.sayının emek mahsûlü çalışmalarından sadece ikisi.