Rapor, 2010 yılından bu yana 1.100’den fazla şirketin devlet tarafından el konularak kayyıma devredildiğini ve bu şirketlerin toplam değerinin 20 milyar doları aştığını öne sürüyor.
Başlangıçta Hizmet Hareketi ile bağlantılı olduğu öne sürülen şirketlere odaklanan bu uygulamanın, artık laik ve seküler muhalefet de dahil olmak üzere çok daha geniş bir kitleyi hedef aldığı belirtiliyor. En çarpıcı örnek olarak ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesi Ekrem İmamoğlu’nun aile şirketi İmamoğlu İnşaat A.Ş.’ye el konulması gösteriliyor.
İmamoğlu İnşaat: Baskıda Yeni Aşama
Rapor, Türkiye’nin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) eliyle İmamoğlu İnşaat’a kayyum atanmasının, doğrudan seçilmiş muhalefet figürlerini hedef alma noktasında yeni ve tehlikeli bir eşik olduğunu savunuyor. “Bu artık sadece siyasi bir mesaj değil, aynı zamanda tüm muhalif iş çevrelerine verilmiş açık bir gözdağıdır” ifadelerine yer veriliyor.
Türk hükümeti ise bu uygulamaları uzun süredir “terör örgütleriyle mücadele” veya “yolsuzlukla mücadele” gerekçesiyle savunuyor. Ancak Solidarity with OTHERS, iddiaların çoğu zaman kanıtlanamayan ve muğlak suçlamalara dayandığını, mağdur edilen iş insanlarının adil yargılanma haklarından yoksun bırakıldığını belirtiyor.
Devlet Eliyle Ekonomik Tasfiye
Raporda, şirketlerin el konulma süreci üç aşamalı bir şema olarak anlatılıyor:
Savcıların hedef göstermesi ve terörle ilişkilendirme,
Yöneticilerin veya sahiplerin tutuklanması,
Kayyum atanarak mülkiyet haklarının tamamen gasp edilmesi.
Raporda görüşlerine yer verilen avukatlar, bu davalarda kararların “önceden belirlenmiş” olduğunu ve sanıkların kendilerini savunma şanslarının neredeyse sıfırlandığını ifade ediyor.
Uluslararası Endişe ve Tepki
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu ve Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere birçok uluslararası kurum, Türkiye’nin terörle mücadele yasalarını muhalifleri bastırmak için araçsallaştırdığını ve mülkiyet haklarını ihlal ettiğini daha önce de raporlamıştı.
Raporda görüşlerine yer verilen bir Avrupa hukuk uzmanı, “Bu devlet eliyle el koymadır ve hukukun üstünlüğünü yok saymaktır. Türkiye’nin yatırımcılar ve uluslararası toplum nezdindeki güvenilirliğini yerle bir etmektedir.” dedi.
Uluslararası Çağrı
Solidarity with OTHERS raporunda şu öneriler sıralanıyor:
Türkiye’nin yargı uygulamalarının uluslararası düzeyde yakından izlenmesi,
Şirketlere el koyma uygulamalarının soruşturulması için bağımsız uluslararası komisyon kurulması,
Kayyum atamalarını önlemek amacıyla yasal reformlar yapılması,
Bu uygulamalarda sorumluluğu olan yetkililere yönelik somut yaptırımlar uygulanması.
Demokrasinin Giderek Daralan Alanı
Rapor, 2016’daki darbe girişimi sonrası hızlanan ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan döneminde kurumsallaşan kayyum sisteminin, muhalefeti ve sivil toplumu tamamen bastırmaya yönelik geniş kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu vurguluyor.
“Bu sadece ekonomik bir mesele değil, Türkiye’de siyasi alternatiflerin tamamen susturulması ve tek parti egemenliğinin kökleştirilmesi girişimidir.”