Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih'in yeni köşe yazısı "Son sözü ekonomi söyler" başlığı taşıyor.
Son sözü ekonomi söyler
Bu söz, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin şu sözünden alınmadır: “Teknik, teknoloji, tıp vesair ne kadar gelişirse gelişsin, son sözü ekonomi söyler.” Demek ki ekonomi çok mühim… Peygamber Efendimiz (S.A.S) “İslamiyet yemek yedirmektir” diyor. Eşi Hazreti Hatice Radiyallahuanha Validemiz‘in bütün servetini insanlara İkramda yemek yedirmekte kullandı. Sizin insanlara yemek yedirebilmeniz için elbette ki büyük bir servete sahip olmanız lazım.
Hatta Mekke’de inen ilk surelerden Beled Suresi 90. sure. Mekke’de nazil olmuş olup 20 ayettir, sure adını birinci ayette geçen Beled kelimesinden almıştır. El Beled kelimesi, muayyen bir şehir manasına gelmektedir. Müfessirler tarafından bu beldenin Mekke olduğu ifade edilmektedir. Allah Teaala’nın insanlara olan nimetlerini ve kudretini hatırlatarak insanları ölümden sonraki dirilişe, birbirine şefkat ve yardımlaşmaya davet etmektedir.
Mealen devam ediyoruz: “Hayır, gerçek kâfirlerin dediği gibi değil. Bu şanlı belde hakkı için senin ey Muhammet bu beldeye girişin hakkı için. (Bu belde Mekke olduğu gibi, giren de hem Hazreti Muhammed, hem Hazreti İbrahim. Hazreti İbrahim aleyhisselam buraya gelip hanımı Haceri bıraktığında burası dağlık susuz bitkisiz bir vadi idi. Kabe’yi bina ettiğinde çevresinde insanlar yoktu. Ama sonra bütün Arap yarımadasının merkezi oldu. Tam bir anarşinin hüküm sürdüğü bu kıtada tek emin yer burası oldu. Belde-i emin oldu, güvenli emin bir belde oldu.
Mesela Kudüs bile yıkılmıştır. Ama sonra Kabe’yi koca bir fil ordusuyla geldiği halde Ebrehe yıkamamıştır. Onun için buraları güvenilir tek beldedir.) Hem o değerli baba, hem o değerli evladının hakkı için (Değerli baba İbrahim, değerli evlat Muhammed Aleyhisselamdır): “Biz insanı meşakkat, imtihan, ve çile yüklü bir hayata gönderdik. Bu insan kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını mı sanır? ‘Ben yoluma servet tükettim’ diye de övünüp durur. Kendisini gören olmadığını mı sanır? Biz ona görmesi için gözler, gönlüne tercüman olacak bir dil ve dudaklar vermedik mi? Ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi? Fakat o sarp yokuşu aşmaya çalışmadı. Böyle yaparak verilen nimetlerin şükrünü eda etmedi. Sarp yokuş, bilir misin nedir? Sarp yokuş: Bir köle, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır. Kıtlık zamanında yemek yedirmektir. Akrabalığı olan bir yetimi. Veya yeri yatak, göğü yorgan olan, barınacak hiçbir yeri olmayan fakiri doyurmaktır. Sarp yokuş: gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır. İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır. Ayetlerimizi inkar edenlerin hesap defterleri ise, sol ellerinden verilecektir. Onların cezası da kapıları, üzerlerine sımsıkı kapatılmış ateş deposuna konulmak olmaktır.”
** * *
Allah Teala imtihan için insanları farklı farklı yaratmış. Yani bazılarına zenginlik bazılarına fakirlik vermiş. Dünyada insanlardan istediğini zengin, istediğini fakir, istediğini aziz istediğini zelil kılar. Ve böylece her birisini ayrı ayrı imtihana tabi tutar. Nitekim Mülk suresinde Allah “Ölümü ve hayatı sizin hanginiz daha güzel ameller işleyecek diye imtihan için yaratmıştır.” buyurmaktadır. Yani fakirin fakirliği ile imtihanı var zenginin zenginliği ile imtihanı var. Fakir sabrederse konumu bir anda ibadetle kazanamayacağı ulvi zirvelere yükselir.
Aslında her insan aceleci yaratılmıştır. Ayrıca her insan önce kendi nefsini düşünür yani gene Kur’an‘ın ifadesiyle her insan cimridir yapısı itibari ile… Hani adam der ya, “Benden para istiyorsun, mal istiyorsun: can değil ki vereyim.” Bu büyük bir manayı ifade eder, şaka olsa bile… Bazı olmuştur ki, ilk defa Hizmet’i tanıyan kimseler himmetlerde para verince şöyle demişlerdir: “Yahu baldırımdan büyük bir et koparılmış gibi oldu.” Ama zamanla hayır yapmanın, iyilik yapmanın, burs vermenin, talebe yetiştirmenin zevkini öyle tatmışlardır ki, bu sefer şöyle demişlerdir: “Verdikçe aşkım arttı, verdikçe vereceğim geldi.”
Ama ilk baştan o işe alışıncaya kadar öyledir. Kolay bir şey değil. Nefis var, çevren var, ne oluyor diyen şeytan var. Şeytan ayetlerde buyurulduğu gibi fakirlik vaad eder, ‘Bütün malın gider, fakir kalırsın aç kalırsın çoluğunu çocuğunu perişan edersin’ korkuları verir. Bütün bunlar var, çevren var, nefsin var, her şeyden önce bir de yapında cimrilik var, yapı itibari ile kendini düşünme birinci derecede. Dolayısıyla insan için kolay değil. Başta Hocaefendi’nin sözünü alarak yani, “Son sözü ekonomi söyler”, yani siz Allahın izniyle helal yoldan zengin olmanız lazım, çok büyük imkanlara sahip olmanız lazım ki orada sayılan hani yetim fakir yer yatak gök yorgan toprağa yapışmış aç kalmış insanları doyurmak, insanlığa hizmet etmek için ekonomik durumunuzun iyi olması lazım.
Yani İslamiyet’te yemek yedirmek esas olduğuna göre, dosta hatta düşmana kalpleri yumuşatmak için ikramda bulunmak ihsanda bulunmak yemek yedirmek ancak imkanlarla olur. Başta hem Efendimiz’e (S.A.S.) hem İbrahim aleyhisselama ayette işaret edildiğine göre, Halil İbrahim sofrasıyla meşhur büyük dededen sonra, Peygamber Efendimiz (S.A.S.) eşi Hazreti Hatice’nin bütün servetini bu yolda sarfetmiştir. Meşrebimiz Hıllettir, yani kendinden önce diğer insanları düşünmektir. Sahabe efendilerimiz kendi yemeyip misafirlerini yedirdiği için Kur’an tarafından tebcil ediliyor, takdir ediliyor. Bunlar çok önemli. Toptan ele alacak olursak: Müslümanların başkasına muhtaç olmaması, başkasının eline bakmaması, başkasına yardımcı olması, ikramda ihsanda bulunması, herkese şefkatle davranması, açları doyurması söz konusudur. Buna göre müslümanın hazırlıklı olması gerekmektedir.
Ahir zamanla ilgili hadisi şeriflerde yeryüzü zulümle, kanla, haksızlıkla dolduktan sonra diyor Efendimiz (S.A.S.), evlatlarından biri gelecek yeryüzünü hakla hukukla şefkatle merhametle dolduracak yerler gökler hazinelerini açacak yeryüzünde. Öyle bereketler ihsanlar olacak ki, Allah tarafından açlık kıtlık kalmayacak. Mealen arz ediyorum ve öyle olacak ki mesela bir nar meyvesinden 30 kişi yiyip doyacak. Yani bir nar meyvesinin kabuğu şemsiye gibi olacak. Diğer tohum ve meyveler de hormonsuz olarak fıtri biçimde çok büyük olacak. Böylece yer yüzünde kıtlık, açlık kalmayacak.