Son yaşanan kaos planlarının altından çıkan şok gerçek!

Son yaşanan kaos planlarının altından çıkan şok gerçek!
Berkin Elvan soruşturmasına bakan Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürülmesi Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçti.

Savcı, Çağlayan Adliyesi’nin 6. katındaki odasında 8 saat boyunca rehin tutulduktan sonra şehit edildi. Terör örgütü DHKP-C militanları Şafak Yayla ile Bahattin Doğruyol, ölü olarak ele geçirildi. Türkiye’yi kaos ortamına çekmek isteyenler, Berkin Elvan’ın ölümünü soruşturan savcıyı hedef aldı. Bu suikastın zemini adım adım inşa edildi.

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını örtmek için iktidarın eliyle tam bir istihbarat devleti kuruldu. Zaman Gazetesi'nin analiz haberine göre, Emniyet ve istihbarat birimleri başta olmak üzere tecrübeli isimler bir bir tasfiye edildi. Devletin bu örgütlerle mücadele aklı devre dışı bırakıldı. Tüm bunların yanında Nisan 2014’te MİT’i korumaya alan ve örtülü her türlü faaliyete adeta vize veren bir yasa çıktı. Muhalefet partilerinin “MİT korumaya alındı, faili meçhul suikastlar devrini açacak yasal düzenlemeler yapılıyor” uyarıları dikkate alınmadı. PKK, DHKP-C, İBDA-C, El-Kaide ve IŞİD gibi örgütler hem sınır içi hem sınır dışında muhafaza görmeye başladı. Örgütlerin silahlı eylemlere karışmayan kadrolarının birçoğu cezaevlerinden serbest bırakıldı, toplumun içine karıştı. Ülkeyi polis devletine çeviren, valilere soruşturmalara müdahale yetkisi tanıyan, toplumsal gösterilerde herkesin suçlu olarak gözaltına alınabileceği, makul şüphenin tutuklama sebebi haline geldiği yasa değişiklikleri ve İç Güvenlik Paketi hayata geçirildi.

Savcının şehit olmasından sonra Erdoğan’ın “Başarılı bir operasyondu” değerlendirmesine tepki gösteren muhalefet de iç güvenlik paketine atıf yaptı. Muhalefete göre, bu operasyon gerçekten de Erdoğan’ın dediği gibi başarılı bir operasyondu! Çünkü istenilen algı oluşmuş, toplumda iç güvenlik paketi’nin onaylanması için gerekli zemin oluşturulmuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun savcının şehit edilmesiyle ilgili ihmallere ve eleştirilere yönelik uyarıları dikkate almak yerine, bu pakete vurgu yapması da algıyı pekiştirdi.

Terör örgütü DHKP-C’nin ‘sessiz geçen’ iki yılının ardından kimler tarafından ve neden uyandırıldığını incelemek gerekiyor. Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi, 17 Aralık 2013 öncesinde, başta Ankara’da olmak üzere bazı büyük şehirlerde ses getirici eylemler yaptı. Önce Ecevit Şanlı isimli terörist ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne canlı bomba eylemi gerçekleştirdi. Ardından DHKP-C militanları Murat Korkut ve Muharrem Karataş, AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı’na silahlı saldırıda bulundu. Daha sonra örgüt, derin bir uykuya daldı. Ta ki 1 Ocak 2015 tarihine kadar. İç Güvenlik Paketi’nin Meclis’te hararetli görüşüldüğü bir dönemde Dolmabahçe ve Sultahanmet saldırıları yaşandı. Sultanahmet’te bir polis şehit olurken, ‘gizli bir el’ karakola girerek, saldırganın üzerinde bulunan iki telefon ve sim kartları alıp kayıplara karıştı. MOBESE’lere rağmen şahsın kimliğine ulaşılamadı. Bu olayı terör örgütünün Taksim’deki saldırısı takip etti, yine fail yakalanamadı.

Sokak ortasında yapılan eylemcilerin tespit edilememesinin iki temel nedeni var. Birincisi örgüt mensuplarıyla ilgili ön takip çalışmalarının yapılmaması. İkincisi istihbarat birimlerinin içler acısı durumu. Çünkü 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sonrasında Emniyet’te istihbarat ve terör uzmanları, sözde ‘paralel yapı’ safsatalarıyla tasfiye edildi. Onların yerlerine trafik, asayiş gibi tecrübesiz kadrolar getirildi. Hatta istihbarat dairesinde daha da ileri gidilerek PKK/KCK, DHKP-C, İBDA-C  ve MLKP gibi terör örgütlerine bakan masalar kaldırıldı, bazı örgütlere yönelik teknik ve fiziki takip sonlandırıldı. Bu ortamda örgüt mensupları, etkin bir çalışmaya gitti. Deşifre olan militanların geri plana çekildiği, örgüt saflarına dahil edilen kişilerin İstanbul ve Ankara gibi merkezlerde eğitim aldığı ileri sürülüyor.

Yaklaşık bir yıl önce eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan MİT Kanunu da faili meçhullerin aydınlatılamamasında önemli bir faktör. MİT’e terör örgütleriyle görüşmeye kadar birçok yetki verildi, doğrudan ilişki kurmasının önü açıldı. Ancak cinayetlerin aydınlatılması adına herhangi bir adım atılmadı. Bingöl’de iki, Diyarbakır’da 3 ve İstanbul’da bir güvenlik personeli şehit edilirken, faillere ulaşılamadı. MİT Kanunu ve iç güvenlik paketi konusunda hükümete yöneltilen eleştirilerin merkezinde ise Baas rejimi kurma iddiaları yer aldı. Bu kapsamda kaos çıkartılıp toplumda korkunun oluşmasının amaçlandığı öne sürülüyor. Türkiye’yi 1990’lı yıllara götürecek zeminin oluşturulmaya çalışıldığı endişeleri dile getiriliyor. Son hadisede yöneltilen soruların cevapsız kalması da endişelerin yersiz olmadığını gösteriyor:Canlı bomba olarak aranan terör örgütü militanı Şafak Yayla, elini kolunu sallayarak nasıl savcının odasına kadar girdi? MİT ve Emniyet İstihbarat canlı bombayı neden takip etmedi? Taşeron bir örgüt olduğu belirtilen DHKP-C üzerinden, iç güvenlik paketine meşruiyet mi kazandırılmak isteniyor? ZAMAN

02 Nisan 2015 09:14
DİĞER HABERLER