Samanyoluhaber.com yazarı M. Ertuğrul İncekul'un yazısı
M. ERTUĞRUL İNCEKUL
Bugüne kadar toplumsal hareketler (dini, siyasi, sivil) şu beş biçimde analiz edilmiştir. Reaksiyonel, Gelenekçi (tutucu), Devrimçi ve ayrılıkçı, Reformist ve Islahatçı, ifadeci ve söylemci.
Geçen günlerde vefat eden Alain Touraine (d. 3 Ağustos 1925, Hermanville-sur-Mer - ö. 9 Haziran 2023, Paris) Fransız sosyologdur. École des Hautes Études en Sciences Sociales'te araştırma direktörüdür. Sanayi sonrası (post-endüstriyel) toplum kavramını oluşturmasıyla tanınır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransız sosyolojisinin önemli bir ismi olarak, özellikle toplumsal hareket analizleri üzerine çalışmalarıyla öne çıkmıştır. Nilüfer Göle'nin yazı ve fikirleriyle rol model aldığı bir entelektüeldir.
Touraine yeni sosyal hareketleri post-endüstriyel toplum modelinin çerçevesinde anlamlandırır. Ona göre bu hareketler yenidir, çünkü yeni toplum modelinin açtığı bir alanda boy göstermektedir. Bu alan ise artık devlet değil, sivil toplumdur. Touraine'e göre sosyal hareketler, toplumsal aktörlerin sivil toplumun yapısı üzerindeki mücadelelerinden doğmaktadır. Touraine'in sosyolojisi sosyal hareketleri belirli bir duruma gösterilen patolojik bir tepki olarak değil, tersine toplumsal ilişkilerin üretiminde bir araç olarak görür.
Ona göre toplum, sosyal ilişkilerden müteşekkil bir oyundur ve bu oyun sosyal çelişkilerle yeniden ve yeniden yazılır. Dolayısıyla Touraine'in tanımlamasıyla sosyal hareketler kültürel kalıpların kontrolü için mücadele eden ve toplumsal ilişkileri yeniden üreten birer araçtır. Bu hareketler devlete değil, muarız bir sosyal gruba yönelmiştir. Ona göre rakip bir sosyal grubun yokluğu, sosyal hareketi modernleşmeci ya da anti-modernist bir akım konumuna indirgemektedir.
Ortadoğu toplumlarında genelde rejim ya da devlet de diyebiliriz toplumu şekillendirir. Demokrasinin topluma şekil verdiği yapılarda ise sivil toplum devleti ve kanunları şekillendirir. Yani devlet şerik, ortak kabul eder. Düzgün bireyler yetiştirmekle devlet ve millet refaha erer, insanca yaşama hakları elde eder. Bozulmuş ve tefessüh etmiş toplumlar da, rejimler de hep kendi öz evlatlarını yer ve doymak bilmez.
Sosyal hareketlerin gelişmesi, modernite ve gelenekle bir sentez üretmesi zaman alır. Bireylerin birbirine saygı göstermesi, şahısları değil, fikirleri tartışması bir seviyenin göstergesidir. İş işten geçmeden, rejimler diktatoryaya dönüşmeden, yanlışa yanlış demek, hukuksuzlukların karşısında durmak bürokrasiden, yargıdan, medyadan, iş dünyasından, akademiden entelektüel cesaret ve sorumluluğa bakar. Zamanında dur denilmeyen her hukuksuzluk, ayrımcılık büyüyerek entelektüel birikimi, halkı yutacak bir acımazlığa dönüşür. Bireycilik, birey üstü tüm yasa ve ilkelere karşıdır.
Meşru olarak şiddeti kullanabilen tek güç devletlerdir, der Marks. Devletin eline geçen mutlak güç, sosyal hareketlerin baş düşmanı haline gelebilir. Demokrasinin genlerle ilgili olduğuna dair araştırmalarda var. Kuvvet ve Hak kavramları da birbirine çok karıştırılan ve bilerek yanlış tercih yapılan bir etken.
Doğu toplumları ya da İslami gelenekte idarecilere kutsallık verilmesi yeri geldiğinde adaletsizliğe itiraz edilmesine engel olabiliyor. Bu kutsallık verme maalesef çok suiistimal ediliyor. Sosyal hareketlerin haklarını arayan, şuurlu sivil yapılar şeklinde hayatiyetini devam ettirebilmesi, nefret söylemine, ayrıştırmaya, cadı avına maruz kalmaması için önce devlet milletine, kendi vatandaşlarına, sivil haklara saygı duyacak ki bireyin özgürlüğü ve gelişimi sağlanabilsin.
Demokrasi yokuşu uzun bir yol. Engelli uzun mesafe koşusu gibi. Demokrasi ve insan hakları mücadelesini yürütenler, nefeslerini ve yanlarına aldıkları malzemeleri çok iktisatlı, sabırlı kullanmalılar yoksa yolda kalma, kendini ümitsizliğe bırakma veya savaştığın o güce kendini teslim etme riski çok yüksek.