Söyle Allah için ne yaptın?

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih'in okurları için 'Söyle Allah için ne yaptın?" başlıklı yazıyı kaleme aldı.
         Mevlanâ Celaleddin Rumi, “Dosta hediyesiz gitmek değirmene buğdaysız gitmek gibidir.” diyor. Ayrıca bu zât, “Varlığın aynası nedir?” diye soruyor. Sonra kendisi cevap veriyor. “Yokluk”  deyip devam ediyor:  “Ahmak değilsen yokluğu tercih et.”

         Hz. Yusuf Aleyhisselam dostuna “Ne hediye getirdin?” diye soruyor. Dostu, “Bir ayna getirdim. Aynaya bak… Çünkü varlık ve güzellik ancak yokluk aynasında görülür” diyor. (Rumî)

         Eskiden, ata-erkil, ana-erkil, bir eğitim anlayışı vardı. Şimdi ise çocuk erkil bir eğitim anlayışı var. Sanki anne –baba köle, hatta öğretmenler bile…  Çocuk ise prenses, şehzade… Dengesizce bir eğitim… Sebebi ise, “Bireysellik” anlayışından sonra cinsel özgürlük denilen bütün semavî dinlerdeki kırmızı çizgi nikahı yok sayma anlayışı… Epikürcü bir anlayışla, her şeyi zevk ve haz yönünden ele alan bir felsefenin gençlere zerk edilmesiyle, bu zevke engel olacak çocuk sahibi olma ve onu yetiştirmeyi bir angarya görmek… Böyle olunca istemeden meydana gelen bebekleri aldırma ve doğanları başbelası anlayışı  ile bir nevi maddî –manevî işkence altına almalar yüzünden, bu sefer dengesiz bir kanun anlayışı ile çocukları koruyoruz derken böyle bir yanlışlık meydana geldi. Bir muvazenesizlikten başka bir muvazenesizliğe, ifratlar tefritleri, tefritler ifratları doğurdu. Bir türlü sırat-ı müstakim bulunamıyor. Çocuklara sadece anne-babaları ve öğretmenleri üzerindeki hakları öğretiliyor. Kendi mesuliyetleri üzerinde ciddî durulmuyor. Amerika’da iken bizim ev sahibinin evine çocuk hırsızlar girmiş ve bir şeylerini çalmışlardı…  Polis,  “Çocuk hırsızları yine gelirse dövmeye çalışmayın suçu çok ağır!..  Ama sizin çocuklarınız varsa, onlar dövsün” diyor. Çareye bakın!..

         Çağrı filmi çevrilirken, Akkad, Vahşî rolünü oynayacak birisini ararken, otelde bir hizmetçinin bu işi iyi yapacağını fark edip ona bu rolü veriyor. Zaten halk figüran olarak katılıyor. Hz. Hamza’yı şehit edeceği sahnede o Müslüman figüranlar Vahşi’ye engel olmaya çalışıyor. Zaten de bu durum filmi seyrederken az-çok fark ediliyor. Çünkü bu engelleme sebebiyle Vahşi, bir o yana bir bu yana elinin mızrağı ile  eğilip bükülüyor. Sonunda vurduğu için herkesten hakaret ve lânet işitiyor. İşinden atılıyor. Hiç kimse kendisine iş vermiyor. Perişan bir hale geliyor. Seneler sonra  Akkad, onunla karşılaşınca “Nasılsın? Ne var, ne yok” diye soruyor. O da Akkad’ın  “Allah senin belanı versin, beni mahvettin” diyor. Güler misin?  Ağlar mısın?

         Hani bazıları derler ya, “Mecnun’un Leyla’ya; Kerim’in Aslı’ya; Ferhat’ın Şirin’e aşkı aslında Hakiki Maşuk ve Mahbub olan Allah’ın aşkına, muhabbetullah’ın birer vesilesidir. Mecazdan Hakikat’a böyle  geçilir…

         Şair Ümit Yaşar Oğuzcan 1963’te İzmir İmam Hatip’te edebiyat öğretmenimiz Nâfize Sarıoğlanoğlu hanımı ziyarete gelmişti. O zaman kitaplarını da imzalamıştı. Tıp Fakültesinde o zaman bir öğrenci olan dayım da onun bir şiir kitabını almış. Ben köyde dayımın kitapları arasında o kitabı görmüştüm…. O zamandan aklımda kaldığına göre bir şiirinde şöyle diyordu:

         Biraz kül biraz duman;

         O benim işte…

         Ferhat gibi yanan;

         O benim işte…

         Beni ben değilim.

         Beni sevdiğin zaman

         O benim işte…

         Hz. Mevlana “İnsanın Gönlü sâhilsiz bir ummandır.” diyor. Gönülden isi-pası silmeyi tavsiye ederek. Rum Ressamlar ile Çinli Ressamların yarışmasını misal olarak veriyor…
05 Aralık 2024 12:42
DİĞER HABERLER