''Süleyman Soylu: 'Yani hangi terörizme bulaşmışlığımız, hangi tecavüz olayına karışmışlığımız var?' Bilemedim ben, en iyisi okur karar versin.''
Yüzünde tecavüzcü tipi var mı Süleyman Soylu?
Bütün işimi gücümü bıraktım, şoktayım ama belli etmemeye çalışıyorum, önümde onlarca fotoğraf var, dikkatlice inceliyorum, acaba içişleri bakanı Süleyman Soylu’da tecavüzcü suratı var mı? Bir gazeteci olarak yapmayı aklımın ucuna bile getirmeyeceğim bir iş ama bunu kendisi istedi, hem de sadece benden değil, bütün Türkiye halklarından. Kendi kendime soruyorum, bunu nasıl tespit edebilirim diye yada bu konu kimlerin uzmanlık alanına girer, psikologlar mı bilir, yoksa ahlak masasından uzmanlaşmış polisler mi? Ya da bir insanın tecavüzcü olup olmadığını yüz ifadesiyle belirtir mi, seri katil gibi, seri tecavüzcü filmleri mi seyretsem acaba?
Biliyorsunuz ABD, Recep Tamam Erdoğan’ın bir gezisinde korumaların protestocuları dövmesi üzerine içişleri bakanı Süleyman Soylu’yla adalet bakanı Abdülhamit Gül’e giriş yasağı koydu. Bu yasak yeni değil ama nedense Soylu geçen gün “Biz Amerika ile niye mücadele ediyoruz? Amerika bize giriş yasağı koydu değil mi? Abdulhamit Bey ile beraber bizi teröristler ve tecavüzcüler listesine koydu. Allah’ınızı seversiniz ya. Yani hangi terörizme bulaşmışlığımız, hangi tecavüz olayına karışmışlığımız var?” diye bir açıklama yaptı.
Oysa o listede başka ne suçlar vardır, daha doğrusu aklınıza gelebilecek her türlü suç vardır ama neden Süleyman Soylu’nun aklına sadece bu 2 suç geldi. Hadi sadece bu 2 suç geldi de neden Abdülhamit Gül’ün de ismini aynı suçlara katarak kendisine ortak ediyor sayın bakan. O yüzden şunu kesin olarak söylemeliyim ki, bu yazımın sayın Gül’le hiçbir bağlantısı yok. Ayrıca bu yazı da biraz uzun olacak.
Anımsarsınız, Ankara’da bir TAYAD eyleminde Merve Demirel gözaltına alınırken bir taciz olayı yaşadı ve bu olay fotoğraflandı. Bunun üzerine içişleri bakanı Süleyman Soylu “Babası FETÖ'den ihraç, kardeşi DHKP-C'li proje kadın' üzerinden polisi ezmesine müsaade etmeyiz” diye bir açıklama yaptı.
Bunun üzerine HDP Istanbul milletvekili Hüda Kaya bir basın açıklaması yaptı ve “Bugün son dakikalarda İçişleri Bakanı “işte meydan” diyor, yine pervasızca meydan okuyor hakkını arayan insanlara karşı. Merve Demirel burada. Meclisin absürtçe koyduğu yasaktan dolayı şu anda kürsüde değil. Ama Meclisin çatısı altında ve yanımızda. 28 Şubat basın açıklamasını birlikte yapıyoruz. 28 Şubat günlerinden bugüne muhafazakâr olduklarını iddia eden AKP iktidarı döneminde başörtülü kadınların nelere maruz kaldığını kamuoyuna deşifre etmek için burada. Kadın dayanışması ile sahip çıkıyoruz, yanındayız. Biz de kadınlara düşmanlık edenlere, erkekçi, tacizci zihniyetleriyle bizlere hodri meydan diyenlere buradan hodri meydan diyoruz. Kabataş’ta ‘başörtülü bacımı taciz ettiler’ yalanına sarılanlar ve bu yalana inanlar iddia ettiğiniz o kadın hani nerede? Ama Merve Demirel işte burada. Şimdi de ‘benim başörtülü bacıma saldırdınız’ diyebiliyor musunuz? Hayır. Yine tacize, istismara sahip çıkan sizlersiniz” dedi.
Yine Hüda Kaya mecliste vekillere “Erdemli'de biyoloji öğretmeni bir kadın kızıyla gözaltına alınıyor. Bir kadın, kızıyla gözaltında sorgulanıyor ve kızına tecavüz etmekle tehdit ediliyor. Söylenecek söz yetmiyor artık, kelimeler tükenmiş durumda” diye sesleniyor.
Aşağıda bikaç ifade örneği vereceğim, bunlar Avrupa Birliği’nin Türkiye’yle ilgili tutanaklarında da var zaten.
Bir general: “Asfalt çok sıcaktı. Ayaklarım yanıyordu. Yanığa bağlı oluşan yaralarım 52'inci günde hâlâ iyileşmedi. Üzerimde sadece iç çamaşırlarım vardı. Biri elinde 40-50 cm'lik bir şeyi yüzüme yaklaştırarak 'fantezi yapabilirsin, zevk alacaksın' gibi ifadelerde bulundu. Utancımı anlatamam. Eşime söylemeyin ama yaşadığım süreçten psikolojim çok olumsuz etkilendi.”
Gülhan Kaya’nın avukat raporu: “Müvekkilinin kafasında, sağ böbreğinde, kaburgalarında darp izleri olduğu, ayrıca cinsel organında 0,5 cm çapında bir 'cilt yırtığı' bulunduğu ve cinsel organlarının sıkılmak suretiyle işkenceye uğradığı anlaşılmıştır.”
Kamil Uluç: “Cinsel organımıza kilo bağlıyorlardı. Saatlerce sancı içinde kaldık. 'Bakın size bu işkenceleri yaptığımız kesinlikle bir yerde söylenmeyecek, kesinlikle adımız bir yerde geçmeyecek,' diyorlardı. Çırılçıplak soyarak, üzerimize su dökerek, odunlarla kalaslarla dövmeye başladılar. Biri 'Sen evlisin değil mi?' dedi. Konuşmazsan ben senin karını alacağım, senin gözünün önünde tecavüze uğratacağım. Sorgunun son gününe geldik. Dediler ki işkencenin dozunu yükselteceğiz. Çırılçıplak soydular, resimlerimizi çektiler. Beni karanlık odaya aldılar, copla bize resmen tecavüz etmeye çalıştılar. Kemiğim şu an hâlâ kırıktır, üzerine oturamıyorum. O taciz olayının hâlâ şokunu atlatmış değilim. Belki ben işkenceleri unuturum ama o cinsel organın üzerindeki kirli işkenceler asla unutulmaz. Yüreğimin en pis yerine de yazmışım ben onu.”
KHK’lının açıklaması/OHAL Raporu: “Gözaltı sürecinde birlikte kaldığımız kişilerin çoğunluğu darbe zanlısı askerler olduğu için onlardan dinlediğim kadarıyla; birçok üst rütbeli askere çok ciddi işkence edilmiş. Sadece iç çamaşırı kalacak şekilde soyulan askerlere öldüresiye dayak atılmış. Salona ters kelepçeli getirilen askerleri sağlı sollu bekleyen 20-30 kadar polis ölüm koridoru oluşturmuş ve bazı kişiler gözlerini hastanede açmış. Hastanede gözünü açanlardan birisi bir yüzbaşı. Yüzbaşıya makattan cop sokulduğunu bizzat şahit olan jandarma uzman çavuş anlatmıştı. Kendisi bildiğim kadarıyla tahliye oldu. Erlere, uzman çavuşlara ve teğmenlere de üst rütbelileri dövdürmüşler.”
Adana Pozantı Cezaevi: “Adana'daki Pozantı Cezaevi'nde tutuklu çocuklara taciz ve tecavüz edildiği iddiaları üzerine cezaevine giden İnsan Hakları Derneği (İHD), çocuklarla yaptığı görüşmenin ardından tecavüz ettiği iddia edilen adli tutukluların isimlerini açıkladı. Pozantı Cezaevi’nde çocuklara yönelik taciz ve tecavüz olayıyla ilgili haberler gündeme otururken, adli tutukluların taciz ve tecavüzüne maruz kalan 7 siyasi tutuklu çocuk, İHD’ye başvurdu. Pozantı Çocuk Cezaevi’nde bulunup tahliye olan H.G., Y.S., E.K., H.B., H.Ç., M.D. ve Ö.K. cezaevi yönetiminin ‘kendilerini bilerek adli tutukluların içine koyduğunu’ iddia etti.”
Yazıyı çok da uzatmak istemiyorum, Antalya Cezaevi’nde de çocuk mahkûmlara yapılanları günlerce okuduk. Ama Necip Fazıl Kısakürek’in 1950’lerdeki cezaevlerini ve çocukların kaldığı sübyan koğuşunu anlatan yazıdan bir bölüm almak istedim. Tamamını okumak isteyenler Necip Fazıl’ın “Cennet Müstatili” kitabına bakabilirler: “Çekmececi… Çocuklara mahsus bir hırsızlık nev’i bu çekmececilik… Dükkanın para çekmecesini çekip kaçma işi… Ve aynı fasılda Sübyan koğuşunun hikâyesi… Sübyan koğuşu da büyük meydana açılır. Yalnız çocukların çıkma saati ayrıdır. Fakat her an sıvışıp büyük kalabalığa sızmayı bilirler.
Sübyan koğuşu hailesi anlatılabilir gibi değildir. Bunların hepsi, doktorun tabiriyle “önlerinden ve arkalarından bel soğukluğuna müptela”dır. Cemiyetimizin halini göstermek için tereddütsüzce kaydediyorum; hapishanede çocukların işi, gece gündüz, birbirlerinin iffet ve ismetini didik didik etmektir. Buraya bir gün için düşecek çocuk ebediyen mahvolmuştur.
Tahliyesi gelen her çocuk; bir gün evvel müdüriyete gidip ağlar, tepinir, yalvarırmış: “Aman çıkacağımı arkadaşlarım duymasın!” yahut; “Yarın çıkacağımı arkadaşlarım biliyor; aman bu gece müdüriyette yatayım!”
Neden mi? Aralarından birinin ertesi gün çıkacağını duyan çocuklar, onu bir daha göremeyeceklerini, son fırsatın o akşam olduğunu düşünerek hep birden zavallının üstünden geçiyorlarmış!..
Dertlerimizi cesaretle deşmeği bilelim!.. Kirlerimizi, sahte hicap numaralarıyla çamaşır altına gizlemekten çok daha iyi…”
Süleyman Soylu: “Yani hangi terörizme bulaşmışlığımız, hangi tecavüz olayına karışmışlığımız var?”
Bilemedim ben, en iyisi okur karar versin.