Sözlerin zinciriyle

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni köşe yazısını 'Sözlerin zinciriyle' başlığıyla kaleme aldı. Senih'in yazısında dikkat çeken bazı hatıralar yer alıyor. Hatıralar arasında gazeteci Mehmet Ali Birand'ın yaşadığı şaşkınlık bölümü bir hayli dikkat çekici.
         Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle diyordu:

         “Kalbî alâka çok mühim… Birbirimize mektup, şiir yazarak kendimizin sözleriyle kendimizi bağlasak… “Kendi sözlerimizin zincirleriyle dilimizi, elimizi, kolumuzu bağlasak, Birbirimize itiraz ve bet bereketi giderir. Karşılıklı tartışma başlayınca,  “Toplantı ve konuşmalar bitmiştir.”  deyip oturumu kapatalım. Çünkü Cenab-ı Hakkın böyle şeye iltifatı ve teveccühü olmaz. Nefis ve bencillik olan yerde, kokuşma ve çürüme olur…  Onun için toplantıların hemen başında, ihlas, Uhuvvet Risaleleri ve Lâhikalardan bu hususlardaki mevzular okunmalıdır. Eğer, uhuvvet, ihlas konularının müzakeresi ve mânevî aşı ile işe başlanırsa inşaallah hayırlı olur.

         “İcma hüccet sayılır. İcma yanılmaz. Ferdi ve infiradî anlayışlar yanılabilir.

         “Dâhilerin de kalblerinin kafalarının önünde olması gerekir. İnfiradî ve ferdî kalmamaya dikkat etmelidirler. Şûra, istişare ve meşveret çok mühimdir. İki akıl bir akıldan; üç akıl da iki akıldan üstündür. Toplu görüşmeler, kollektif  şuur, ortak akıl bize bilgelik üstünlüğü ve ayrıcalığı verebilir.

         **               *                *

         Tûl-i emel ile meselelere bakanlar, kendilerinin hiç ölmeyecek gibi bir bakışla ele aldıkları için insan şaşırıyor: 1994’de Amerika’da Hristiyan bir ailenin evladı ihtida edip Ali ismini almış…  Yanımıza geliyor, sohbet ediyoruz. Bir gün annesi-babası gelmişti. Merhum Zinnur Tabakçı’nın kitap evinde bize dediler ki: “İyi güzel oğlumuz tercihini yaptı ama bu evlat ölünce, biz onu Müslüman mezarlığına mı yoksa Hıristiyan mezarlığına mı gömeceğiz? Biz bir karar veremiyoruz!.”  Şimdi Ali hayatta ölen yok, kalan yok… Kendileri sanki Ali kendilerinden önce olacak, onlar daha yaşayacak gibi böyle bir soru sorabiliyorlar. Hani anlatılır ya, 80 yaşında birisi 40 yaşındaki berberine diyor ki:  “Acaba sen ölünce beni kim traş edecek?” İşte tûl-i emel!.

         **               *                *

         M. Fethullah Gülen Hocaefendi  “Âhir zamanda dünya çapındaki  tamir, Adl ve Hakem isminin tecellisiyle olacak inşaallah” dedi.  Yani adâlet, mizan, intizam ve hikmetle tahakkuk edecek…

         **               *                *

         Allah selamet versin. Alâaddin Kaya arkadaşımız anlatmıştı: “Hocaefendi Roma’dan Papa ile görüşmesinden sonra dönünce, Mehmet Ali Birand ile görüşüyorduk. Dedim ki: ‘Hocaefendi Devlet Güvenlik Mahkemesinde ifade veriyordu. Ben de Mahkeme dışında bekliyordum. Hocaefendi çıkıp yanıma geldi. Bana ‘Benden ev adresi istiyorlar. Benim evim yok ki…  Ne yapsak?’ dedi. Ben ‘Hocam benim evimin adresini ver.’  dedim. ‘Olmaz, size zararım dokunur. Hiç olmazsa, ben Fatih Müftülüğünden emekliyim, oranın adresini vereyim bâri.’ dedi.

         “Bunu duyunca Mehmet Ali Birand, şaşkınlık geçirdi!.. ‘Nasıl yani?  Hocaefendinin hiç evi yok mu?’  diye sordu.”

         Evet, Hocaefendi kaç defa “Benim dikili bir ağacım yok” dedi. Gerçekten de öyledir…

         **               *                *

         Sabahattin Süslü anlatmıştı: “Norveç-Oslo’da iş yerindeyim. İhtiyaç oldu, bir elbise almak için bir dükkana girdim. Oradaki tezgahtar kız bana bakıyordu. Onun bakışından rahatsız oldum. Aklıma o günlerde hırsızlık yapan yabancı fakir sığınmacılar geldi. Sanki bana onlardan biri imişim gibi bakıyor diye algıladım ve infial gösterip  bir şeyler söyleyerek dükkanı terketmek istedim. O kız ‘Hayır! Hayır! Çok yanlış anladınız. Ben sizinle bir şeyler konuşmak istiyordum. Mutlaka görüşmemiz lâzım’ dedi. ‘Öyleyse hemen yakınımızda dükkanım var oraya gel görüşelim!” deyip hızlıca çıktım. Öğlen teneffüsü gibi bir aralıkta geldi. ‘Sen hangi yolda yürüyorsun?’  dedi. Ben de kolumu aşağından yukarıya doğru savurup kaldırarak ‘Buradan böyle ışıklı bir yolda gidiyorum!’  dedim. O, ağlamaya başladı: ‘Benim annem öldü. Kanserli olduğu  beş sene baktım. Onun için üniversitede okuyamadım. Rüyamda annemi ve anneannemi çok güzel bir yerde gördüm. Cennet gibi güzel bir yer…  Size gelmek istiyorum, dedim onlar ‘Bize ulaşmak için, ışıklı bir yoldan ilerleyip bize gelmen lazım. Seni buraya getirecek genç de işte şu!’ deyip bana seni gösterdiler. Şimdi sen de aynen onlar gibi ışıklı bir yoldan bahsettin.’ dedi. ‘Bana yolu göster deyince ‘Ben seninle ilgilenemem. Ablam ve annem sana o yolu gösterir’ diyerek onu, onlarla tanıştırdım. Aylarca gelip gitti ve şehadet getirdi. Meğer büyük anneannesi Müslümanmış, Portekiz’den, Norveç’e köle olarak getirilip satılmış!..  Annem beni onunla evlendirmek istedi, ben kültür farkından dolayı istemedim. Sonra Konya’ya gelip İhsan Hoca’ya sordum. O da  “Onun büyük anne annesi  Müslümanmış, sen onunla evlen, o samimi” dediği   için evlendik.” dedi.

         Gerçekten biz ailecek Norveç’e ziyaretlerimizde onlara misafir olduk, Norveçli bu hanımefendiden  o sâfiyet  ve samimiyeti gördük. 
21 Ağustos 2025 12:43
DİĞER HABERLER