CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum'un Türk ordusu üzerine söyledikleri, yenilir yutulur cinsten değil. Bir beklentiyi gözler önüne seriyor. Belki de bir hayal kırıklığını deşifre ediyor.
Ne demişti Batum: "Koca bir askeri yıktılar, meğer kâğıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar."
'Kâğıttan kaplan'! Batum'un Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) uygun gördüğü tabir bu. Sebebini de gizlemiyor: Amerika! CHP Genel Başkan Yardımcısı'na göre Amerika, Türk ordusunun içini oymuş. Sonra o koca ağaç bir anda yıkılıvermiş. Dün, TSK bir açıklama yaptı ve dedi ki: "Her vesileyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyaset dışında kalması gerektiğini savunan bu siyasilerin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni günlük siyasi tartışmaların içerisine çekme gayretleri üzüntüyle izlenmektedir."
TSK yerden göğe kadar haklı. Siyasetçiler bir yandan, "Ordu siyasete müdahale etmesin!" diye nutuk atar; diğer yandan da ordunun siyasete müdahalesini beklerse bu, sadece riyakârlık olarak tarihe geçmez, aynı zamanda demokrasinin hazmedilmediğini ortaya koyar.
Konu, Süheyl Batum'un şahsî bir yanlışı olsa, üzerinde konuşulmaya bile değmez. Süheyl Bey, 367 tartışmasında zaten anayasa hukuku profesörlüğünü perişan etti. Batum'un asker çıkışı sadece kendini deşifre etmiyor; onun gibi düşünen bir zümreyi açığa çıkarıyor. Deşifre olan zihniyete göre ordu siyaseti kontrol altında tutmalı, hükümetleri belirlemeli. Mesele sadece siyasî partilerle sınırlı da değil üstelik. Batum'un özlediği TSK sivil toplumu da hizaya sokmalı; eğer onlar yola gelmiyorsa -hukuk dışına bile çıkarak- onlara haddini bildirmeli.
Nereden mi çıkarıyorum bunları? Vaktiyle Taraf Gazetesi, "AKP ve Gülen'i Bitirme" manşetini atmış, Albay Dursun Çiçek imzalı belgeyi yayımlamıştı. O plana göre, "AKP içindeki ajanlar" harekete geçirilecek, "cemaate yakın evlere silah konulup onlara silahlı örgüt suçlaması yapılacak" idi. Bu cüretkâr teşebbüs tartışmalar doğurduğunda gazetelerde onlarca haber neşredildi. Bazılarına göre TSK'ya rejimi koruma ve kollama görevi veren 35. madde 'eylem planı' hazırlamaya müsaade ediyordu.
28 Ekim 2009 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan habere göre Batum bakın ne diyordu: "35. madde, irticayla mücadele eylem planı hazırlanmasına izin verir. Ama AKP'yi bitirme planına izin vermez. Eğer Fethullah Gülen'i bitirme planıysa, bir ordu yapar tabii ki."
Aynen böyle diyordu Süheyl Bey. Yani TSK 'cemaate ait evler' diye bir yerleri tespit edecek, oraya silah koyacak, sonra baskın yapacak ve 'cemaat'i silahlı bir örgüt kapsamına dahil ederek dava açacak... Batum'un özlediği ordu işte bu ordudur! Hiçbir hukuk devletinde eşine rastlanmayacak bir 'eylem planı'na profesör unvanını taşıyan ve hukukçu olduğunu iddia eden bir kişi onay veriyor. AKP'ye yapamazmış da Gülen'e yapabilirmiş! Ne kadar isterdim ki Süheyl Bey, Milliyet'teki hukuk faciası görüşünü tekzip etsin. Etmedi. Demek ki Süheyl Bey'e göre "kaplan ordu" ile "kâğıttan kaplan ordu" arasındaki fark bundan ibaret.
Hayal kırıklığı içindeler. İstiyorlar ki TSK siyasetin göbeğinde yer alsın. Asker siyasete girmedikçe her şeyini tanklara borçlu hisseden bir zümre siyaset sahnesinden siliniyor. Ordu yanlış mı yapıyor? Hayır. Her darbe, ordumuzun itibarından bir şeyler aldı götürdü.
Times dergisinin ünlü yazarı Fareed Zakaria, Mısır analizi yaparken bakın dün ne diyordu: "Tehlike, Mısır'ın Türkiye gibi değil, gerçek gücün sahne arkasında generallerin elinde olduğu hileli bir demokrasi olan Pakistan'a dönüşmesidir." Bazı insanlar bu satırları okuyarak Türkiye'deki asker-siyaset ilişkisinin nereden nereye geldiğini anlayabilir mi? 'Hileli demokrasi'! Bazılarının arzu ettiği de tam anlamıyla bu! İyi de Türkiye bu çağdışı uygulamayı çoktan geride bırakmadı mı?