Sürekli kandırılan(!) bir iktidar - YORUM

Kandırılmak; 17/25 Aralık sonrası iktidar mensuplarının dillerine pelesenk ettikleri en sihirli kelime. Darda kaldıklarında ya da başları sıkıştığında el attıkları imdat freni. Yaygaracı, goygoycu, münafık, dessas, yamacı ve yalancıların hem kendilerini hem de birilerini aldatmada kullandıkları talihsiz kavram.
KANDIRILMAK

Bırakın hükümet edenleri, normalde bir insan şahsî hayatında bile birileri tarafından kandırılsa etrafındakilere “kandırıldım” demekten utanır. Mümkün mertebe bu durumu kimseyle paylaşmaz. Kandırılmak, bir yönüyle nakısadır insan için, her nefsin tahammül edebileceği veya kabullenebileceği bir durum değildir. Ancak devleti idare etme makamında bulunanlar “kandırıldık” kelimesini her hâlükârda utanmadan, sıkılmadan ve de enteresandır iftiharla söyleyebiliyorlar. 

Yapılan ihanetleri, yolsuzluk ve hırsızlıkları örtmede kullanabilecekleri bir yorgan mesabesinde görüyorlar “kandırıldık” kelimesini. Bu söylemin bir zaaf ve acziyet göstergesi olduğunu bilemeyecek kadar cahiller. Bilemiyoruz, belki de kurnazlar. Zîrâ, “kandırıldık” derken bile kandırıyorlar.

Dün “Cemaate kandırdı”, bugün “PKK kandırdı”. Yarın valiler, kaymakamlar, polisler, bürokratlar, gazeteciler, anketçiler, danışmanlar… Kandıran kandırana. Açık söyleyelim; çok yakın bir gelecekte dış politika da bu kandırılma meselesinden nasibini alacaktır; Esed kandırdı, İran kandırdı, bütün ümitlerini bağladıkları Rusya kandırdı... 

Ne dediklerinden haberleri var ne yaptıklarından. Ne dünyadan haberleri var ne de stratejisinden. Hayallerini hakikat zannedip hülyalarını dünyanın üzerine bir şal gibi geçirmek istiyorlar, o kadar. Milenyum veya uzay çağında yaşadıklarını unutup, geçmiş yüzyıllardaki fetihler çağının argümanları ile konuşuyorlar. Ne dünyanın çapını biliyorlar ne de kendi çapsızlıklarının farkındalar. 

“Fetih” ve “Fatih” hülyalarıyla hareket edenlerin, ülkenin coğrafî sınırlarını genişletmek, toprak ilhak etmek sevdasına düştükleri gözlerden kaçmıyor. Ancak bilmiyorlar ki, ellerindeki stratejik çaputla ancak toz alınır, toprak değil. Dünyanın gidişatına yön veren stratejistlerle kendilerini kıyaslıyorlar. Tarihten ve dünya stratejisinden o kadar kopmuşlar ki, devletlerin artık toprak istila etmekten, oraların insanı ile uğraşmak gibi zahmetlere katlanmaktan maksimum seviyede kaçındıklarını bilmiyorlar. Bizler “keşf” ve “keramet”lerle insanları teshir edip kendimize bend etmenin yollarını ararken, onlar teknik vasıtalarla insanların fikirlerini istila etmenin en doğru ve en kısa yol olduğunu çoktan keşfettiler. Şimdi bizler, onlara maddî ve manevî bütün varlığını bilerek ve isteyerek feda eden gönüllü köleleriz…

Çoban ve samanını bile yurtdışından ithal eder hale düşenlerin cihanı fethe çıkmak isteyişlerini normal bir akılla izah etmek mümkün değildir. 2023 geldiğinde Şeriatın ilan edileceğine ve “Osmanlının en güçlü zamanından daha güçlüyüz” düşüncesinde olan zihinlere kim ne anlatabilir ki? Sorsanız, Moskova’nın haritada yerini gösteremeyecek kadar ilimden irfandan yoksun cühelanın “Emret, akşam namazını Rusya’da kılalım” nidaları, sizlere de kılıçlarıyla yel değirmenlerine saldıran Don Kişot ordusunu hatırlatmıyor mu?     

Bundan iki yıl önce bir  gazeteci-yazar, köşesinde “çözüm süreci”, “PKK”, “HDP” ve “iktidar” dörtgeninde kandırma/kandırılma hususuna şöyle parmak basıyordu; “PKK ile masaya otur. Mutabakatlar yap. Liderini yücelt. Güvenlik güçlerinin, bürokratların elini kolunu bağla. Üç yıl terör örgütünün toparlanmasını, palazlanmasını, güçlenmesini izle… Başkanlık için yeterli milletvekili sayısına ulaşamayınca da masayı devir ‘Kürt kardeşim ayrı terörist ayrı’ de. Oysa bu söz bugünün sözü olmamalı, başından beri böyle olmalıydı. Şimdi…

1- Madem Kürt kardeşimiz ayrı PKK ayrı, o halde neden Kürt kardeşlerinizle değil de teröristlerle konuştunuz, görüştünüz, mutabakatlara vardınız?

2- Madem öyle, neden halkın yerel liderleriyle, AKP içindeki çok sayıda Kürt milletvekili ile görüşmediniz, görüşmüyorsunuz da MİT ve bir kısım aracı devletlerle, PKK ile, Kandil ile, İmralı ile görüşüyordunuz?

3- Âkil insanlar heyeti diye oluşturduğunuz insanlar nereye kayboldu? Acaba bu heyete seçtikleriniz kendilerini kandırılmış hissediyorlar mı?

4- Barış sürecinde siz mi PKK’yı PKK mı sizi kandırdı? (Bugün, “PKK mı AKP’yi, AKP mi PKK’yı kandırdı?”, 3.10.15)

Evet, haklı çıkmak ve kendilerini millet nazarında aklamak ve dahi mağduriyetlerine inandırmak için her zamanki kurnazlıklarına başvuruyorlar; “Biz aslında çok saf ve temiz idik, birileri bizi aldattı” diye. Hâlbuki asıl kandırılan ve aldatılan millet idi. Tarihte iktidar makamında bulunup da bu kadar “kandırıldık” diyen ikinci bir siyasi parti olmamıştır.
Serdengeçti’nin ifadesi ile, Akdeniz’e düşseler orayı Karadeniz haline getirecek olan bu yapının söylediklerine bugün aklı başında hiç kimse inanmıyor, gelecekte de inanmayacaklar. 

*

Efendim, düşüncelerin bundan sonrası kafiyeli geldiğinden, nesre ara verip serbest heceyle bitirelim:
 
Ne a‘lâ efendim, ne a‘lâ!

Bir taraftan milleti hayâl dükkânındaki bala bandır, 
Diğer yandan meydanlarda resmini millete dağıtarak “tükân sizin” diyerek kandır.
Bir taraftan milletin asker, polis, sivil demeden evlerine ateş düşür yandır, 
Diğer yandan “çözüm süreci” diye olmayan şeylerle kandır.

Siz ey iktidar mensupları! 
Biz biliyoruz, siz de bilin:
Yitirdiğiniz vicdandır,
Uğruna can verdiğiniz cüzdandır,
Sebep olduğunuz kandır,
Düşeceğiniz yer tandır,
Zamanı çok kısa bir andır,
En sonunda muhtaç olacağınız bir dilim nan’dır,
Milletin sırtından devşirdiğiniz rantdır,
Zihinlere, tarihe bıraktığınız çok kötü bir şandır,
Mirasınız sûizândır,
Talan ettiğiniz vatandır,
Cemaate yaptığınız bühtândır.

“İtaat” veya “biat” etmeyenlere gelince;
Onlar tastamam kahramandır.

Şimdilik sizler için; 
İtalyalar, Dubailer, Malezyalar han’dır,
İkinci eviniz İran’dır,
Yolunuz revândır.

Amma velâkin;
Haliniz yamân
Haneniz vîrân
Sonunuz hüsrândır. 

Levni Kayı
17 Eylül 2017 14:52
DİĞER HABERLER