Suriye'de kan donduran idamları anlattı

Suriye'de yaşananları Türkiye'den Suriye'ye geçen bir Halep'li gazeteciden dinlemek ister misiniz?

  • Esed zulmü halkı bunaltırken bir yandan da sözde İslamcı gruplar büyük zulüm gerçekleştiriyor
  • İslam inancında yeri olmayan bazı hurafelerle insanlara zulmeden örgütler halkı bezdirmiş
  • Bu gruplar egemen oldukları yerlerde işkenceyle insan öldürüyor
  • Perişan vaziyetteki Suriyeliler bu yeni beladan muzdarip

Yaklaşık 3 yıldır adeta uçuruma sürüklenen Suriye, insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden birini yaşıyor. Suriye yönetiminin insanlık dışı uygulamaları ve katliamları devam ederken 'kurtarıcı' olarak dışarıdan gelen bazı aşırı grupların zulmü ise neredeyse Esed'e bile rahmet okutuyor. 

Sözde şeriat mahkemeleri kurarak halka dehşet saçan bazı 'İslamcı' radikal gruplar, hem Suriye'nin geleceğini karartıyor hem de İslam dinine karşı yoğun antipati oluşturuyor. Söz konusu tedhiş uygulamaları, halkın önemli bir kesimine Esed'in zulüm ve katliamlarını bile unutturmuş. Mesela idam yöntemi olarak, kafa kesmek bir yana, göğüs hizasından kesilerek yapılan hunhar infaz usulleri bile uygulanıyor. 

YÜREK BURKAN İZLENİMLER 

İç savaş sebebiyle yaklaşık 3 yıl aradan sonra ilk kez geçtiğimiz Kurban Bayramı'nda memleketi Halep'e giden Suriyeli gazeteci Abdullah Neccar, karşılaştığı yürek burkan manzaraları Cihan Haber Ajansı'na anlattı. Neccar'ın sıradışı yolculuğunu ve şaşırtan izlenimlerini özetle aşağıdaki şekilde aktarıyoruz: 

"Yaklaşık 3 yıldır adeta yok oluşunu uzaktan izlediğim memleketime, akrabalarıma kavuşma arzusuna daha fazla direnemiyor, her şeyi göze alıp Halep'e gitmeye karar veriyorum aniden... Ve hemen biletimi alıp bayramın ilk günü İstanbul'dan Hatay'a uçuyorum. Bayramın ikinci günü sabah erkenden kiraladığım taksiyle Cilvegözü Sınır Kapısı'na geçiyorum. 

Sınır kapısında korku, endişe ve buruk bir sevinçle karışık tarifi zor duygular yaşıyorum. Pasaport kontrolü öncesi bir anda etrafımı onlarca Suriyeli genç ve çocuk sarıyor; beni illegal yollarla para karşılığında götürme teklifinde bulunuyorlar. Ama onları reddederek 70 kişilik pasaport kuyruğuna giriyorum. 

Türk polisinin pasaportuma çıkış damgası vurduktan sonra sevinç, korku ve endişeyle ülkemin topraklarına ayak basıyorum nihayet. Dile kolay, tam 3 yıldır göremediğim Halep'teki ailemi ziyaret edeceğim; son halini çok merak ettiğim köyümü, yakınlarımı, arkadaşlarımı göreceğim. Birçok arkadaşımı göremeyeceğim belki; ya cephededirler ya da şehit olmuşlardır.

Suriye'ye girerken Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) ait kontrol noktası karşıma çıkıyor. ÖSO görevlileriyle Türk askerlerinin sıcak diyalogu göze çarpıyor. Suriye tarafından kimse pasaportumu kontrol ihtiyacı bile duymuyor. 

SENİ ESED'İN ORDUSUNA SATABİLİRİM!

Ve yine benzer bir manzara… Bu kez, çoğu motosiklet kullanan bir grup sarıyor etrafımı. Suriye içinde istediğim yere götürebileceklerini söylüyorlar. Yarışırcasına, nereye gideceğimi soruyorlar; 'Halep' deyince hemen fiyat pazarlığı başlıyor. 5 bin Suriye Lirası'ndan (50 TL) başlayan pazarlık 3 bine kadar düşüyor. Çok korkuyorum; ama belli etmemeye çalışıyorum. 60 yaşlarında bir şoförün teklifine 'tamam' diyorum; lakin yine de içim rahat değil. Ebu Mahmud adlı şahsı ÖSO yetkililerine götürüp, kendisine güvenip güvenemeyeceğimi soruyorum. Olumlu cevap alınca, yaklaşık 50 kilometrelik yol için 4 bin 500 Suriye Lirası (45 TL) ödeyip yola çıkıyoruz.

Şoför Ebu Mahmud, kendisini ÖSO yetkililerine sormama hak veriyor. Zira bu şekilde çok sayıda kişinin kaçırıldığını, Türkiye'den gelenlerin Esed'in ordusuna para karşılığı satıldığını anlatıyor: "Seni Esed'in ordusuna götürüp teslim etsem bana çok para verirler. Esed, birçok ajanını buraya göndererek Türkiye'den gelenlerin kaçırılmasını sağlıyor. Kimileri ise kendisini ÖSO askeri diye tanıtarak gelenleri kaçırıp parasını gasp ediyor. Parası yoksa ailesinden fidye istiyor."

İSTEDİĞİNİZ ÜLKEYE KAÇAK GÖNDERİRİZ

Tecrübeli sürücüyle, kendince güvenli gördüğü tamamen tali yollardan ilerliyoruz. Yolda bir çadır üzerindeki yazı göze çarpıyor: "Sizi istediğiniz ülkeye kaçak yollarla gönderebiliriz!" Yazının altında irtibat numarası da var.

Bu şahısların insan kaçakçılığı yaptığını öğreniyorum daha sonra... Birçok Suriyeli, bunların tuzağına düşüyor. Binlerce kişi evini, arabasını satarak yurt dışına çıkmak üzere tonlarca para akıtıyor. Bazıları gidiyor; ama birçoğu dolandırılıyor. 

HALK ISINMAK VE YEMEK PİŞİRMEK İÇİN ORMANLARI KESMİŞ

Yolculuğumuz endişe içinde devam ederken çevredeki ağaç katliamı dikkatimi çekiyor. Çocukluğumun yemyeşil ormanlarla kaplı dağlarında neredeyse ağaç kalmamış. Geçen kış mevsiminin çok zor geçtiğini söyleyen şoför Ebu Mahmud, halkın mazot veya başka bir şey bulamaması sebebiyle ısınma ve yemek pişirmek için ağaçları kesmek zorunda kaldığını anlatıyor. 

Ebu Mahmud bütün bunları anlatırken, Esed ordusunun saldırıları sebebiyle hayalet kentlere dönüşen yol üzerindeki köy ve kasabaları buğulu gözlerle temaşa ediyorum. 

HALKIN ÜZERİNDEKİ KÂBUS: DEAŞ

Derin düşüncelere daldığımı fark eden şoför, bana aldırmadan, yol üzerindeki köyleri göstererek hangi köyün hangi muhalif grubun elinde olduğunu anlatmaya başlıyor. Bu bölgede özellikle El Kaide bağlantılı Irak-Şam İslam Devleti (Devlet'ül-İslam f'il-Irak ve'ş-Şam) örgütünün baskı ve zulümlerinin halkı canından bezdirdiğini söylüyor Ebu Mahmud. Arapça ismin kısaltması olan 'DEAŞ' diye bilinen bu sözde 'İslamcı' örgüt, Esed'e bile rahmet okutuyormuş. Anlatılanlara bakılırsa, mensuplarının çoğu Suriyeli olmayan bu ve benzeri tedhiş örgütlerinin bazı merkezler tarafından özel amaçlarla buralara yönlendirildiği oldukça açık. 

Türkiye sınırına yakın İdlib'in en büyük köylerinden Eddene'nin DEAŞ'ın elinde olduğunu söyleyen Ebu Mahmud, oldukça eğitimli ve modern olan köy halkına büyük baskılar uygulandığını aktarıyor.

BAZEN KAFA KESMEK BİLE YETMİYOR; GÖĞÜS HİZASINDAN KESİYORLAR

Ebu Mahmud, "DEAŞ, yaşlı kadınların bile evlerin önünde toplanıp oturma geleneğini yasakladı. Birçok evliya ve sahabe mezarı tahrip edildi. Kendilerince sözde şeriat mahkemeleri kurarak, insanların kafasını kesiyorlar. Bununla da kalmıyor, suçu 'daha büyük' ise kimilerini boynundan değil göğüs hizasından kesiyorlar." diye ekliyor. 

Anlatılanları dinleyince, Türkiye'deki "Hizbulvahşet" eylemleri geliyor aklıma… 

KAVUŞMA SEVİNCİ KURSAĞIMDA KALIYOR

Ebu Mahmud yolları çok iyi bildiği için herhangi bir saldırıya maruz kalmadan köye ulaşıyoruz. Yaklaşık 3 yıldır görüşemediğim ailem; annem, babam ve kardeşlerim beni bağrına basıyor. Oturup sohbet ettiğim tüm köy halkı ve akrabalarımdan yaşadıklarını anlatmalarını istiyorum. Maalesef, onlar da şoförden farksız bir şekilde özellikle DEAŞ'ın yaptığı baskı, zulüm ve katliamları anlatıyor.

Beni hayrete düşüren şey ise neredeyse herkesin Esed güçlerinin yaptığı zulüm ve saldırıları unutarak DEAŞ'ın katliamlarını anlatması. Halk bunlardan bıkmış, hem Esed'den hem de ne idüğü belirsiz bu örgütlerden kurtulacakları günü hasretle bekliyor.

TEDHİŞ ÖRGÜTÜNÜN YÖNETİCİLERİ YABANCI 

Genellikle yabancılardan oluştuğu ifade edilen DEAŞ'ın hemen hemen tüm yöneticileri ise yabancı. Halk bunların yabancı istihbarat örgütleri ve Esed'in Muhaberat'ı ile bağlantılı olduğunu düşünüyor. 

DEAŞ, Suriye'nin çoğu şehrinde bulunuyor. Özellikle, Rakka'nın büyük kısmını elinde tutan DEAŞ'ın Halep, İdlib, Dera, Deyr-i Zor ve Şam'ın farklı bölgelerinde kontrol ettiği birçok yerleşim yeri mevcut. 

'BÜYÜCÜ' İMAM, İDAMDAN KURTULUNCA AYAKLARIMA KAPANDI 

Bir dostum, başından gelen trajik olayı şu şekilde anlatıyor: "DEAŞ mensubu bir arkadaşımla oturuyorduk. Sürekli saatine bakıyordu. Sebebini sorunca, 'Akşam vaktinin gelmesini bekliyorum; ölüm hükmü verilmiş bir büyücüyü keseceğim' dedi. Şaşırdım. Nasıl bir büyücü olduğunu merak ettim. Şahsı görmek istediğimi söyledim. Önce karşı çıktı. Israrlarımı kıramayınca adeta şoke oldum. 'Büyücü' dediği, bizim köyün imamıydı. Korkudan titriyordu. 'Bu adam nasıl büyücü olur? Bu bizim köyün imamı; büyü ile işi olmaz. Kendisini çok iyi tanıyorum' dedim. İmamın yaptığı sözde 'büyü' ise bir hastanın iyileşmesi için Kur'an-ı Kerim'den ayetler okumasıymış. DEAŞ, bunu büyü olarak kabul edip idam kararı almış. Daha sonra DEAŞ elemanı arkadaşıma bunun İslam dininde de yeri olmadığını anlatmaya çalıştım. Zorla ikna edebildim. İnfazdan kurtulan imam, ayaklarıma kapanarak hüngür hüngür ağladı." 

CEP TELEFONU GÖRÜNTÜLERİNİ İZLEYEMEDİM

Başka bir yakınım DEAŞ'ın mezarları bile bombaladığını söylüyor. Yeğenim Ömer ise DEAŞ inancına göre "hiçbir mezarın yerden yüksek olmaması gerektiği için" çok sayıda mezar taşının kırıldığını anlatıyor. Ömer, "Komşu köyde Hz. Yakub'un ikiz kardeşi Hz.Ays'ın mezarı olduğu söylenen türbe yerle bir edildi. İnsanlar oraya gidip dua ediyorlardı. Yüzyıllardır orada bulunan kabir, halkın akınına uğruyordu. Ancak DEAŞ gelir gelmez ilk işi bu kabri bombalamak oldu. Şimdi türbenin yerinde yeller esiyor." diyor.

DEAŞ dehşeti bunlarla kalmıyor. Sözde İslamcı tedhiş örgütünün bazı katliamlarını gösteren cep telefonu görüntülerini izletiyor bazı yakınlarım. Anlatılamayacak kadar vahşi ve iğrenç görüntülerin sadece birkaç dakikasını izleyebiliyorum.

KARANLIKLAR VE YOKLUKLAR DİYARINDA HAYAT 

Halep'in güneyinde, akşam karanlığı çökünce hayat adeta duruyor. Elektrik olmadığı için herkes erkenden evine kapanıyor. Arabalar da herhangi bir saldırıya hedef olmamak için kolay kolay kontak açmıyor; zorunlu hallerde ise farları yakmadan yol alıyorlar.

Elektrik günde sadece bir-iki saat geliyor. Halk, ekmeğini genelde kendi evinde pişiriyor. Yardım olarak gelen unları bile çoğu kez satın almak zorunda kalan halk, karaborsaya düşen sebze-meyveyi de zor buluyor. Mesela ağabeyim ben gelince bir kilo domates için komşu köye gitmiş; ama bulamamış. Başka bir köyden alabildiği üç-beş domatese bile şükrediyor. 

Esed yönetimi kontrolündeki bölgelerde yaşayan halk temel ihtiyaçlarını daha kolay temin ediyor. Bu malzemeler, muhaliflerin kontrolündeki bölgelere getirilerek fahiş fiyatlara satılıyor.

Köyümde dikkat çeken başka bir şey ise neredeyse kimsenin çalışmaması. Zaten çalışacak yer de yok; ne hayvancılık ne de tarım yapılabiliyor. Birçok aile, çalışıp kendilerine para göndersin diye çocuklarını Türkiye'ye yolcu etmiş. 

ACI HAYAT, BAYRAMLARI DA ZEHİR EDİYOR 

Doğal olarak, bayramlar da bayram değil Suriye'de. Koskoca köyde, evinde kurban kesen tek bir aileye bile denk gelmiyorum maalesef. Bazı yardım kuruluşları ve ÖSO'nun kestiği kurbanlar halka dağıtılıyor. Kurban kesmek bir yana, bayramlarda yapılan tatlılar da unutulmuş son 3 yılın acıları içinde. İstanbul'dan getirdiğim birkaç kilo baklava hemşehrilerimi şaşırtıyor, "Bu tatlı nereden geldi?" diye soruyorlar. 

Neredeyse her evden en az bir şehidin çıktığı Suriye'de bayramlar mezar ziyaretiyle sınırlı kalıyor. Mezarlıklardan binlerce feryat, figan yükseliyor. 

3 yıl önce ayrıldığım ülkemin harap ve çaresiz hali beni kahrediyor. Tarifi imkânsız acılı duygularla Halep'ten ayrılıp kardeş Türkiye'ye dönüyorum yeniden… 


02 Kasım 2013 12:48
DİĞER HABERLER