Ta baştan beri bu devlete iki tane düşman bellemişler: Kürtler ve şâkirtler…

Sanki bu devleti ele geçirip onu ırkçı bir temel üzerine oturtmak isteyen bazıları tâ baştan bu devlete iki tane düşman bellemişler: Kürtler ve şâkirtler…

Safvet Senih - Samanyoluhaber.com
Sanki bu devleti ele geçirip onu ırkçı bir temel üzerine oturtmak isteyen bazıları tâ baştan bu devlete iki tane düşman bellemişler: Kürtler ve şâkirtler…

Ben sadece uyum sağlasın diye başlıkta ŞÂKÜRTLER dedim. Yanlış politikalarla güney doğudaki kardeşlerimizi neredeyse kopartma raddesine getirdiler. Çanakkale’de beraber mücadele  verdiğimiz bu dindaşlarımızı düşman gibi konumlandıranlar oldu. En sonunda işte içine düştüğümüz girdap bu!..  Halbuki Üstad Hazretleri, talebelerinden Muhsin Alev’e “Kürtler, İran’da, Suriye’de ve Türkiye’de vardırlar. Eğer onlar İslâm milliyetini esas alarak kabul ederlerse, ittihad-ı İslâma sebep olacaklardır. Böylece onlar bölücü bir unsur değil, bilakis ittihad-ı İslâma sebep olurlar.” diyor. 
Üstad Hazretleri, şeytanî  dördüncü desise için diyor ki: “Şeytanın telkini ile ve ehl-i dalâletin telkin ve çamur atmasıyla, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bazı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyelerini (ırkî damarlarını) tahrik etmek için diyorlar ki: ‘Siz Türksünüz… Maşaallah, Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemâl vardır. Said bir Kürt’tür. Milliyetinizden olmayan birisi ile teşrik-i mesâî (işbirliği) etmek hamiyet-i milliyeye terstir!”
“Elcevap: Ey bedbaht mülhid! Ben Allah’a hamdolsun Müslümanım! Her  zamanda, kudsî milletimin 350 milyon efradı vardır. Böyle ebedî bir uhuvveti tesis eden ve dualarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin büyük çoğunluğu bulunan 350 milyon kardeşi, unsuriyet ve menfi milliyet fikrine feda etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt namını taşıyan ve Kürt unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüz bin defa Allah’a sığınıyorum!.. Ey mülhid! Senin gibi ahmaklar lâzım ki, Macarları veyahut dinsiz olmuş ve frenkleşmiş birkaç Türkleri muvakkaten, dünyaca dahi faydasız kardeşliğini kazanmak için; 350 milyon hakiki, nurânî menfaatdâr bir cemaatin bâkî kardeşliklerini terk etsin. 
“Yirmi Altıncı Mektub’un Üçüncü Meselesi’nde, delilleriyle menfi milliyetin mâhiyetini ve zararlarını gösterdiğimizden ona havale edip, yalnız o Üçüncü Mesele’nin âhirinde özetlenen bir hakikatı  burada bir derece izah edeceğiz. Şöyle ki, o Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyet-füruş (dinî ve millî değerlere bağlı olmadığı halde kendini öyle gösteren) mülhitlere derim ki: Din-i İslâmiyet milletiyle ebedî ve hakiki bir kardeşlik ile, Türk denilen bu vatan ehl-i imanı ile şiddetli ve pek hakikî alâkadarım. Bin seneye yakın, Kur’an’ın bayrağını cihanın altı cihetinin etrafında gâlibane gezdiren bu vatan evlatlarına, İslâmiyet hesabına iftiharla ve tarafdârâne muhabbetdarım.
“Sen ise ey hamiyet-füruş sahtekâr! Türk’ün övünülecek, gerçek, milli değerlerini unutturacak bir surette mecâzî, ırkî, muvakkat ve garazkârâne bir kardeşliğin var. Senden soruyorum: Türk Milleti, yalnız yirmi ile kırk yaşı ortasındaki gâfil ve heveskâr gençlerden ibaret midir? Hem onların menfaati ve onların hakkında hamiyet-i milliyenin iktiza ettiği hizmet, yalnız onların gafletini ziyadeleştiren ve ahlâksızlıklara alıştıran ve menhiyâta (haramlara) teşvik eden frenk meşrebâne  terbiye de midir? Ve ihtiyarlıkta onları ağlattıracak olan muvakkat bir güldürmekte midir? Eğer hamiyet-i milliye bunlardan ibaret ise… ve terakki ve hayat saadeti bu ise, evet sen böyle Türkçü isen ve böyle milliyetperver isen; ben o Türkçülükten kaçıyorum, sen de benden kaçabilirsin! Eğer zerre mikdar hamiyet ve şuurun ve insafın varsa, şimdiki taksimata bak, cevap ver. Şöyle ki: Türk Milleti denilen şu vatan evladı altı kısımdır. Birinci kısım, ehl-i salâhat ve takvadır. İkinci kısım, musibetzede ve hastalar taifesidir. Üçüncü kısmı, ihtiyarlar sınıfıdır. Dördüncü kısmı çocuklar taifesidir. Beşinci kısmı, fakirler ve zayıflar taifesidir. Altıncı kısmı, gençlerdir. Acaba bütün evvelki beş tâife Türk değiller mi? Hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mu? Acaba keyfini kaçırmak, tesellilerini kırmak; hamiyet-i milliye midir, yoksa, millete düşmanlık mıdır?  ‘Hüküm çoğunluğa göredir.’  sırrınca, eksere zarar dokunduran düşmandır, dost değildir!
“Senden soruyorum: Birincı kısım olan ehl-i iman ve ehl-i takvanın en büyük menfaati, frenk-meşrebânme bir medeniyette midir? Yoksa iman hakikatlarının nurlarıyla ebedî saadeti düşünüp, müştâk ve âşık oldukları hak yolunda gitmekte ve hakikî teselli bulmakta mıdır? (…) 
“İkinci kısım olan musibetzede ve hastaların ve hayatından ümit kesenlerin menfaati, frenk-meşrebâne, dinsizcesine medeniyet tevbiyesinde midir? (…)
“Üçüncü taife olan ihtiyarlar, üçte biri teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, âhirete yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgü ve Cengiz gibi zâlimlerin gaddarca mâceralarını dinlemesinde midir? (…)
“Dördüncü taife ki, çocuklardır. Bunlar, hamiyet-i milliyeden merhamet isterler, şefkat beklerler. Bunlar da zaaf, acz ve iktidarsızlık noktasında; merhametkar, kudretli bir Hâlık’ı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidatları mesûdâne inkişaf edebilir. (…)
“Beşinci tâife, fakirler ve zayıflar taifesidir. Acaba, hayatın ağır mükellefiyetlerini fakirlik vasıtasıyla elim bir tarzda çeken fakirlerin ve hayatın müthiş dağdağa ve sıkıntılarına karşı çok müteessir olan zayıfların, hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mudur? (…)
“Altıncı taife gençlerdir. Bu gençlerin gençlikleri eğer daimi olsaydı, menfi milliyetle onlara içirdiğiniz şarabın muvakkat bir menfaati, bir faydası olurdu. Fakat o gençliğin lezzetli sarhoşluğu; ihtiyarlıkla elemle ayılması  ve o tatlı uykunun ihtiyarlık sabahında esefle uyanmasıyla, o şarabın verdiği sarhoşluk sersemliği ve sıkıntısı onu çok ağlattıracak…”
Irkçılığın verdiği zararları böylece teşhis ettikten sonra Üstad, hizmet olarak yapılanları da anlatıyor… 


25 Temmuz 2018 12:59
DİĞER HABERLER