Sürgün edildim! Mektubuma böyle başlamam tuhaf oldu sanırım. Ama olan bu; sürgün. Susmadığım, sessiz kalamadığım için sanırım, 24 Mart Cumartesi. Sabah sayımı, uykuluyum, yeni uyandım. Sağ baştan başladık, sayım bitti. Gardiyan Hanım isimler okumaya başladı, tam olarak algılayamadığım benim ismiminde bulunduğu baş isim ve “(...)’a gidiyorsunuz. 10 dk’ya hazırlanın.” Nee? Ne oluyor? Ne gitmesi? Diyaduralım, kapı kapandı bile. Cumartesi; haftasonu kim ilgilenir bizimle, dilekçe kabul edilmez. Verilecek yer yok zaten, kime anlatacağız derdimizi?
Anne-kızı ayırıyorlar. Aileleri uzakta olduğu için gelemeyen, ama eşleri ile aynı kurumda tutuklu olan, onlarla görüşüp teselli olan eşleri ayırıyorlar. Ve ailesiyle aynı şehrin adı altında olmanın tesellisi olan bizi. Kızından ayrılan abla ağlıyor, kızı ağlıyor, biz ağlıyoruz, koğuş ağlıyor. Abla, ”Ben gidemem, kızımdan ayrılamam, bırakamam onu”, “Zorluk çıkarmayın. Jandarma ile çıkarırız koğuştan! Çabuk hazırlanın” diyorlar. Bir erkek görevli geldi; “Bakanlık istedi nakil olmanızı, oradan geldi isimleriniz, gideceksiniz.”
“Neden gidiyoruz, biz gidince gelen olmayacak mı?”
“Olacaktır, ama siz gidiyorsunuz” Susuyoruz, çünkü her şey ayarlanmış. Eşyalar toplanıyor, 1’er siyah çöp poşetine sığan eşyalar. Daha doğrusu bir valize sığdırılan hayatlardan, bir siyah çöp poşetine sığan hayatlara bizim hikâyemiz. Çıkıyoruz koğuştan. Aklımızda tek kalan arkada bıraktığımız 24 arkadaşın gözlerinden düşen inci yaşlar.
Kelepçelendik, yine mahkûm arabasına bindirildik. İnanamıyoruz. Allah’ım nasıl oldu? Ne oldu bir anda? Hiç sorun çıkarmadık, kavgamız-gürültümüz olmadı, diye cümleler kafamızda. İlk cezaevine girdiğimizde yiyecek ekmeğimiz varmış burada, deriz. Hatta espri de yapardık. Çabuk yiyelim de hemen bitirelim çıkalım, derdik. Hakikaten E tipinde yiyeceğim ekmek bitmiş. Kızlar Hudeybiye gibi diyoruz. Tahliye olmayı beklerken sürgün edildik. Şimdi bize düşen tekrar biat etmek, ediyor muyuz? Ediyoruz yüce Mevlâm buna da razıyız, iman ediyoruz lütfunda hoş kahrında hoş.
Size değişik gelmiş olabilir. Ne yani, sizi bu kadar üzen kardeşlerden ayrılmak. Ben ilk defa üç ay sonra ailem ile konuşurken ağladım. Her şeyi unutturmuşlar bana; aile özlemini, dünyayı, her şeyi. Şartlarımız çok zordu, zor yerdi, ama Rabbimin bize verdiği ferahlık-uhuviyet bambaşkaydı. Bir çok yakınım ben tutuklandıktan sonra E tipinde bıraktığım arkadaşlarım kadar ağlamadı. Gözümün önünden o gözyaşları gitmiyor. Güçlüsünüz, dik durun, iyi olacaksınız tesellileri de…
Eğer kardeşlik varsa hiçbir şeyin önemi yok. O mapushane sana Cennet bahçesi oluyor. Mahvolduğumuzu, yıprandığımızı düşünenlerin kardeşlikten zerre haberleri yok. Bir yudum su içemedik. Daha yola çıkmadan üstelik yolda alırız, dediler. Her istediğimizde az kaldı (...)’a dediler. Bir yudum su! (...)’a geldik sonunda. İki gün hiçbir şey verilmeden geçici koğuşta kaldık. Yemek geliyordu sadece. Koğuşa ilk girdiğimizde bir köşede sessizce yatağın içinde oturan, şişmiş ve korkak gözlerle bizi seyreden bir anne daha. Yeni tutuklanmış, geceyi tek başına geçirmiş, çok ağlamış “İyi ki geldiniz, yoksa tek başıma kafayı yiyebilirdim” dedi. “Rabbim her işinde bir hikmet var” dedik. O arkadaşı görünce tekrar hamd ettik, “İyi ki geldik” dedik.
Aynı koğuşa koysunlar diye hacet namazı kılınır mı? Biz kıldık. Yerde değil yatakların üzerinde duâ ettik ve sürekli teselli ettik birbirimizi. Geçici koğuş zordu, çok zordu, saat bile yoktu. Tekrar baştan yaşattılar bize her şeyi. Pazartesi Müdür Bey ile görüştürdüler, söyledi etti. Sonra hepimiz ayrı koğuşlara konulduk, ayrıldık. Tek anladığım tekrar tekrar bütün benliğim ile kabul ettiğim bir gerçeği tekrar kabul ettim. Buralardan bizi ancak Rabbim kurtarır yoksa çok zor. Ellerimizde kelepçe. Dillerimiz konuşuyor, ama sesimizi duyan yok. O yüzden hüznümü, kederimi Rabbime şikâyet ediyorum. Rabbim acil yardıma yetiş. Bu iftiradan temizle bizi.
Duâlarınıza çok ihtiyaç duyan garip kardeşiniz.