Gazeteci Hidayet Karaca ve beraberindeki polislerin yargılandığı Tahşiye davasının ikinci duruşması dün gerçekleşti.23 Şubat'a ertelenen davada izleyici olarak bulunan Samanyolu Haber Muhabiri Hüseyin Aydın oradaki atmosferi kaleme aldı.İşte o yazı...
Üzülme be Hikmet bu da geçer
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ndeydik. Gazeteci Hidayet Karaca ve beraberindeki polislerin yargılandığı davanın ikinci duruşması yapılacaktı. Saatler 11’i gösterdiğinde adliyenin zemin katında özel güvenlikçiler, tutuklu yakınlarını içeri almak için talimat bekliyorlardı. Turnikenin önü kalabalıklaşmaya başlamıştı. Karaca ve beraberindeki polislerin aileleri dışında sevenleri de oradaydı. Önce avukatlar alındı duruşma salonuna. Sonra tutuklu yakınları. Ardından basın mensupları ve davayı izlemek için oraya gelenler…
14. Ağır Ceza Mahkemesi kabul etmişti iddianameyi. Yargılamayı yapacak mahkemenin salonu küçüktü. Bu yüzden davanın büyük salonda görülmesine karar verilmişti. Salonun büyük olması orada bulunanlar için büyük avantajdı; zira orası bir duruşma salonu olduğu kadar insanların sevdiklerini beklediği tren istasyonu gibiydi. Salonu ikiye ayıran bir metre yüksekliğinde bir paravan bulunuyordu. Ahşap paravanın arkasında toplandı tutuklu yakınları. Salonun sol tarafında bir kapı vardı. Önce rütbeli askerler göründü o kapıda, sonra tek tek tutuklular içeri alınmaya başlandı. Sanık sandalyelerine oturmadan önce uzun uzun bakıştılar, el salladılar birbirlerine. Hidayet Karaca takım elbise giymişti. Saçlarındaki beyazlık dikkat çekiyordu. Eşine ve çocuğuna selam verdikten sonra Karaca çalışma arkadaşlarını da yanında görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Sadece Karaca değil, tutuklu eski polis müdürleri de aileleriyle buluşmanın heyecanını yaşıyorlardı. Eski polis müdürü Yurt Atayün bıyık bırakmış, biraz zayıflamıştı. Ali Fuat Yılmazer’in de kilo verdiği anlaşılıyordu.
İlk duruşmada avukatların redd-i hakim talepleri vardı. Ayrıca dosyada somut delil olmadığı ve tutukluların kaçma şüphesi bulunmadığı için tahliye talep etmişlerdi. İkinci duruşmada da avukatlar uzun uzun neden tahliye talep ettiklerinin gerekçelerini anlattılar. Mahkeme heyeti avukatların konuşmalarına sınır getirmedi.
Duruşmaya verilen ilk ara Cuma namazı saatine denk geldi. Namaz ve yemek arasından sonra dava 13.30’da tekrar başladı. Salondaki atmosfer bunaltıcı bir hal almaya başlamıştı. Üstüne bir de heyecan eklenince kimse oturduğu yerde duramıyordu. Tahminler üst üste geliyordu. Mahkeme heyetinin avukatlara ve tutuklu yakınlarına gösterdiği iyi tavır müjdeli haberin gelebileceği izlenimi uyandırmıştı. Akşam saatlerinde verilen aranın ardından duruşma tekrar başlamış ancak bir sorun yaşanıyordu. Mahkeme başkanı kayıt sisteminin arızalandığını açıkladı. Avukatlara; “önemli cümlelerinizi yazılı olarak zapt altına alalım” teklifinde bulundular. Avukatlar kabul etmedi bu teklifi; sistemin tamir edilip duruşmaya öyle devam edilmesini istediler. Ancak teknik eleman yoktu. Sorunun çözülmesi için duruşmaya bir saat kadar ara verildi.
BABASI DA HİKMET GİBİ YALNIZDI
Duruşmaya verilen bu arada dikkatimi tutuklu eski komiser Ahmet Öztürk çekti. Ahmet Öztürk, 22 Temmuz operasyonuyla gözaltına alınmış, bu süreçte eşini karnındaki çocuğuyla birlikte kaybetmişti. Geriye onu hayata bağlayan çocuğu Hikmet kalmıştı. Küçük Hikmet'in annesinin cenazesinde, "Baba annem bizi o kutudan görebilir mi?" sözleri herkesin yüreğini dağlamıştı.
Tutuklular yakınlarıyla hasret giderirken birbirlerine sarılıp kucaklaşırken Ahmet Öztürk sanık sandalyesinde öylece oturuyordu. Belki de o salonda en çok oğlu Hikmet’i aramıştır gözleri. Acaba diğer kadınlar eşlerine el sallarken Ayşegül hanım gelmiş midir gözünün önüne? Kucağında çocuğuyla birlikte eşini hayal etmiş midir? Bir yığın soru takıldı aklıma. Yanına gidip onu teselli etmek ona 'bak sana ve ailene herkes dua ediyor' demek isterdim ama şartlar müsaade etmedi.
Saatler 20.30’u gösterdiğinde savunmalar bitmiş mahkeme karar için ara vermişti. Hepsi için herkes dua ediyordu "tahliye edilsinler" diye ama Ahmet Öztürk için ayrı dua edenler vardı. "Hikmet’ine bu gece kavuşsun" istiyordu herkes lakin avukatların yüksek sesle “RED” diye bağırışları bu umutları tamamen söndürdü. Tıpkı diğer minikler gibi Hikmet de o minik ellerini açıp dua etmeye devam edecek. 23 Şubat 2016'yı bekleyecekti.
@aydin_huseyin_
Hüseyin AYDIN
Samanyolu Haber Muhabiri