Özgür medyayı susturmak amacıyla düzenlenen Tahşiye operasyonu sonrası hazırlanan iddianamenin içi boş çıktı.
Emniyet İstihbarat, Genelkurmay İstihbarat ve MİT'in Tahşiye grubuna ilişkin "terör örgütü" rapor ve yazılarını dikkate almayan soruşturmayı yürüten Savcı Hasan Yılmaz, hiçbir hukuki karşılığı olmayan, herhangi bir mahkeme kararına dayanmayan müfettiş raporuyla Hizmet hareketini terör örgütü ilan etmeye kalktığı anlaşıldı.
Evlerinde yapılan aramalarda el bombası, patlayıcı, silah ve çok sayıda mermi bulunan Tahşiye grubunu masum insan olarak tanımlayan savcı Yılmaz, söz konusu yapıya ilişkin dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler'in yaptığı "El Kaide bağlantılı terör örgütü" açıklamasına da değinmedi. Halen yargılaması devam eden Tahşiye sanıklarının tamamının müşteki yapılarak "Yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçunu alenen işleyen savcı Yılmaz, 332 sayfalık iddianamesinde Hizmet hareketini terör ile ilişkilendirecek tek bir somut delil sunamadı.
SİLAHI OLMAYAN, SİLAHLI ÖRGÜT İDDİASI
Özgür basını susturmak amacıyla düzenlenen Tahşiye operasyonu 14 Aralık 2014 Pazar günü savcı Hasan Yılmaz'ın talimatı ile gerçekleşti. Fetullah Gülen Hacaefendi “Silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” ile ve Hidayet Karaca ise “silahlı terör örgütüne üye olmak” ile suçlanıyor. Ancak iddianamede 'silah nerede?' sorusunun cevabı yok. Eski polis müdürleri Tufan Ergüder, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Yurt Atayün, Ömer Köse gibi Emniyet müdürleri ise ‘Silahlı terör örgütüne üye olma' ‘iftira' ve ‘resmi belgede sahtecilik' ile itham ediliyor.
NUH METE YÜKSEL'DEN KOPYALANMIŞ RAPORU DELİL YAPMIŞ
Fethullah Gülen, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca [link] ve 31 polisin yer aldığı dosyada savcı Hasan Yılmaz, darbe iddialarına ilişkin delil bulamayınca 28 Şubat döneminde mütedeyyin insanlara yönelik Nuh Mete Yüksel'in hazırladığı iddianamenin aynısını tekrar etmiş. Gülen'e yönelik silahlı terör örgütü kurma iftirasını belgeleyemeyen savcı, tıpkı savcı Yüksel gibi devletin tüm kurumları tarafından denetlenen kolej, dershane ve yurt gibi eğitim müesseselerini terör örgütü merkezi olarak göstermesi skandal olarak yorumlandı.
Daha ilginci hiç bir mahkeme kararına dayanmayan Emniyet Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı 4 Mart 2015 tarihli Zeki Çatalkaya imzalı ve tartışmalı sözde paralel yapı raporu (PDY FETÖ) iddianameye delil diye girmesi. Oysa Çatalkaya'nın hazırladığı ve hiçbir mahkeme kararına dayanmayan hayali ithamlara dayalı terör suçlamasının aynısı 28 Şubat döneminde Nuh Mete Yüksel tarafından kaleme alınan asılsız iddialarının da bir kötü kopyası olarak değerlendirilmişti.
PROF. DR. ÖZGENÇ UYARMIŞTI: POLİS RAPORUYLA HİÇ BİR GRUP TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN EDİLEMEZ
Yine Türk Ceza Kanunu'nun mimarlarından Prof.Dr. İzzet Özgenç, mahkeme kararına dayanmayan hiçbir rapor ya da belge ile bir grup yada topluluğun terör örgütü ilan edilemeyeceği uyarısı yapmıştı. Geçtiğimiz aylarda tartışılan Çatalkaya raporu ve Ankara savcılığının işlemlerinin ulusal ve uluslararası hukuki temellerden yoksun bulunduğunu, bu şekilde raporlarla suçlama yöneltenlerin yargılanmaktan kurtulamayacağı uyarısı yapmıştı.
BERAAT EDİLEN İDDİALARLA AYNI DAVA AÇILAMAZ
Hizmet hareketine yönelik iftiralarını iddianamesine taşıyan savcı Yılmaz, daha önce Yargıtay Genel Kurulu tarafından oy birliği ile beraat eden “Devleti ele geçirme” iddiasını da tekrar etmiş. Türk Ceza Kanuna göre bir kimse beraat ettiği iddialardan tekrar yargılanamazken Yılmaz, Gülen hakkında bu kanunu uygulamayarak ayrı bir hukuk skandalına imza attı.
SAVCI, DELİL BULAMAYINCA, İADE TALEBİNDEN VAZGEÇMİŞ
İddianamede delil olmaması nedeniyle Gülen'in Amerika'dan iadesini istemenin mümkün olmadığını bilen savcı Yılmaz, ABD'den ret cevabı almamak ve “Gülen'i ABD iade etmiyor” şeklindeki algı operasyonlarına devam edebilmek için Hocaefendi'nin hukuken iadesini istemedi.
DEVLETİN RESMİ RAPORLARI İDDİANAMEYİ YALANLIYOR
Diğer yandan savcı Yılmaz iddianamede inanılmaz bir maddi hataya imza attı. Savcı Yılmaz, terör örgütü El Kaide bağlantılı Tahşiye grubuna yönelik operasyonunun talimatını Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 14 Eylül 2009 tarihli sohbetinde verdiğini iddia ediyor. Ancak İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü'nün Tahşiye grubuna ilişkin 3 Aralık 2008 tarihinde birçok ilin istihbarat şubelerine tahşiye grubuna ilişkin yazısını görmezden geliyor.
SAVCI GERÇEKLERİ GİZLEMİŞ, BU ANAYASAL SUÇ
Savcının bir iddianamedeki maddi gerçeği gizlediği ve alenen suç olan bir iddiası da İstanbul İstihbaratı'nın Türkiye'deki diğer illere Tahşiye grubuna ilişkin yazı göndermeden önce bu illegal yapıya ilişkin herhangi bir çalışma olmadığı. Bu iddia da MİT'in raporu ile çürüyor. İstanbul Emniyetinin tahşiye grubuna dikkatinin çekilmesi ve uyarılmasını MİT, 14 Mart 2008 ve 16 Ekim 2008 tarihli iki raporuyla sağlanıyor. Ancak savcı tüm iddialarını çökertecek bu belgeleri iddianameye koymadığı görüldü.
El Kaide bağlantılı Tahşiye grubuna ilişkin çalışma yürüten bir diğer devlet kurumu da Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi. Tahşiyecileri yakından takip eden Genelkurmay İstihbarat'ın başında o dönem ileride Ergenekon davasında yargılanan İsmail Hakkı Pekin bulunuyor. Pekin'in 13 Martı 2009 tarihli hazırladığı 6 sayfalık raporda Taşhiye grubunun El Kaide bağlantılarına dikkat çekiliyordu. Askerî raporun ayrıntılarına göre, Tahşiyeciler El Kaide ve Üsame bin Ladin'e tam destek veriyor, El Kaide'yi ‘süper güç' olarak görüyorlar. Ayrıca El Kaide'nin Mehdi'nin emri ile kâfirlere savaş başlattığı Türkiye Cumhuriyeti'nin de kâfir olduğuna inanıyor.