Talabani'nin Paris'te Kılıçdaroğlu ile görüşmesini, Irak Cumhurbaşkanı'nın Ankara'dan rahatsızlığının dışavurumu olarak anlamak da gerekir.
Kılıçdaroğlu (solda) ile Talabani bayram arefesinde Paris’te sürpriz bir görüşme gerçekleştirdi.
Bayram arifesinde “günün en çarpıcı siyasi gelişmesi ne?” diye sorulsa, cevap, herhalde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Paris’te Celal Talabani ile ‘sürpriz görüşmesi’ olur.
Paris görüşmesi, her iki siyasi şahsiyetin Sosyalist Enternasyonal toplantısı nedeniyle aynı yerde bulunmasıyla gerçekleşti.
Söz konusu ‘sürpriz görüşme’yi “ilginç” kılan, Celal Talabani’nin şunun şurasında birkaç gün önce, geçen hafta perşembe gecesi bir kez daha Irak Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi oldu. O gece, Talabani’nin “siyasi üssü” olarak bilinen Süleymaniye’deydim. Hayat durmuş, herkes televizyonda, Bağdat’taki Irak Parlamentosu’ndaki canlı yayını izliyordu. Talabani, ikinci turda, 325 sandalyelik mecliste 195 oyla cumhurbaşkanı seçilince yer yerinden oynadı. Süleymaniye’de havai fişekler, göğe sıkılan kurşunlar ve araba kornalarının sesi gece karanlığını yırtmaya başladı.
Ertesi gün Erbil’de, Irak Kürdistanı’nın siyasi merkezi olan o şehirde (ve Bağdat’ta da) benzeri sevinç gösterilerinin yapıldığını öğrendim. Celal Talabani’nin yeniden Irak Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi, Irak Kürtlerinin “siyasi zaferi” olarak algılanıyordu.
Kime karşı?
Öncelikle Amerika’ya karşı.
Amerikan baskıları
Amerika, son ana dek, özel olarak Talabani’nin, genel olarak Kürtlerin Irak Cumhurbaşkanlığı makamına sahip olmaması için olağanüstü baskı yaptı. Öyle ki, Talabani’nin seçildiği gecenin ertesi sabahı yani cuma günü Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, gelişmeleri “hayatımın en zorlu üç günü” diye niteledi. Önceki gün Erbil’de Kürdistan Yönetimi’nin en üst düzey yöneticilerinden biri bana, gelişmelerin perde arkasını anlatırken, Amerikan yönetiminin en tepeye yani Başkan Obama’ya kadar her kademesinin devreye girdiğini ve bugüne dek rastlanmadık ölçüde baskı yaptığını belirtti.
Amerikalılar, Barzani ile görüşmelerinde, “Celal Talabani olmasın” diye bastırdıkları vakit, “Konu Talabani mi, yoksa cumhurbaşkanlığı makamının Kürtlere verilmemesi mi? Eğer, Celal Talabani’den başka bir Kürt şahsiyet olsun diyorsanız, konuşalım” çıkışı üzerine, asıl amaçlarının ikincisi, yani Irak Cumhurbaşkanlığı postunun Kürtlere değil bir Sünni Arap’a verilmesi olduğunu söylemişler.
Kürtler, -Barzani ve Talabani- “müthiş” diye niteledikleri “Amerikan baskısı”na rağmen, Talabani ismi üzerinde ısrar ettiler ve Talabani’nin ikinci kez “Irak Cumhurbaşkanı” olmasını, yani Irak Cumhurbaşkanlığı’nın Kürtlerde kalmasını sağladılar.
Talabani’nin ikinci cumhurbaşkanlığının anlamı
Bu sonucun çeşitli anlamları var:
1. 2003’teki savaştan ve hatta öncesinden beri Kürtler Irak’ta ‘Amerika’nın kuklası’ gibi algılanıyor ve öyle sunuluyorlardı. Muazzam baskılara rağmen, Irak Cumhurbaşkanlığı konusunda Amerikalılara karşı koymaları, Irak’ta ‘özerk bir güç’ olarak, Kürtleri ‘siyasal denklem’de tescil etti ve ‘gurur’ ve ‘özgüvenleri’ni okşadı.
2. Kürtlerin katkısı olmadan Bağdat’ta bir oluşumun imkânsızlığı kanıtlanmış oldu.
3. Bundan birkaç yıl öncesinde Irak’a on yıllarca hükmedeceği düşünülen ABD’nin (ve bu arada mevcut yönetimin) en yakın görünen müttefikine, baskı uygulasa bile, sözünü geçiremeyebileceği ve dolayısıyla “gücünün sınırları” ortaya çıktı.
4. Irak’ta savaştan sonra, “yeni Irak”ın temel iktidar ekseninin “Şii-Kürt ekseni” olduğunun, Sünni Arapların eski konumlarına geri dönebilmelerinin “tarihe karıştığı” bir kez daha açığa çıktı.
Türkiye’nin de varılan sonuçtan çıkarması gereken dersler elbette var. “Talabani’ye hayır” ya da bir başka şekilde “Kürtlere cumhurbaşkanlığı değil, meclis başkanlığı verilsin; cumhurbaşkanlığı, Sünni Araplar tarafından üstlenilsin” politikasını Türkiye, bugünden 10 gün öncesine dek sürdürdü ve Mesut Barzani’nin kesin tavrı üzerine –Amerikalılardan birkaç gün önce- ısrarı bıraktı.
Ankara’nın yanlışları
Türkiye, sonuçta, Talabani’nin (ve Kürtlerin) Irak Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkmaktan vazgeçmişse de, aylar süren tavrının Celal Talabani’de buruk bir ağız tadı bıraktığı da kuşku götürmez. Nitekim, önceki gün Erbil’de İstanbul uçağına binerken karşılaştığım eski bir tanıdığım Türkiyeli işadamından, Süleymaniye’deki Ticaret Fuarı’ndaki Türk bayraklarının (Cuma günü) indirilmiş olduğunu öğrendim.
Ankara’nın, gerek Talabani’nin, gerekse onun başbakan olarak bir kez daha atadığı Nuri el-Maliki’nin ‘İran yanlısı’ ya da ‘İran’ın adamları’ olduğuna dair yanlış inançtan çıkması gerekiyor. Bu isimlerin Amerika’nın tercihleri olmadığı, bu nedenle İran’ın onların arkasında saf tuttuğu ve ulaşılan sonucu bir ‘Amerika-İran maçı’ gibi görerek değerlendirildiği takdirde, ‘İran’ın ABD’ye karşı galibiyeti’ gibi algılamak yanlış değil ama bu, Talabani’yi de, Maliki’yi de ‘İran’ın adamı’ yapmıyor.
Türkiye’nin oluşturduğu ve (ABD’nin de) tercihi olan (Şiî laik) İyad Allavi liderliğindeki, esas olarak Sünni Arap olan “el-Irakiyye” listesi dağılmak üzere. Allavi’nin liderliği artık söz konusu değil. Listenin içinde bir araya gelen çeşitli Sünni Arap şahsiyetler de birbirlerinden farklı hareket etmeye başladılar.
“Kılıçdaroğlu açılımı”...
Irak’ta son günlerin bu gelişmelerinin oluşturduğu fonda, Talabani’nin Kılıçdaroğlu ile Paris’teki görüşmesini ve ana muhalefet liderini Irak’a davet ederek, “Size bütün Irak’ı gezdireyim” önerisinde bulunmasını, Irak Cumhurbaşkanı’nın Ankara’dan rahatsızlığının dışavurumu olarak anlamak da gerekir.
Ne var ki, Talabani’nin Sosyalist Enternasyonel çerçevesindeki ilişkiden yararlanarak, daha önceleri defalarca Deniz Baykal’la ilişkiye geçmeyi istemiş olduğu ve Bağdat’a davet ettiği de unutulmamalı. Baykal, Bağdat’a gitmekten son anda ayak sürümüştü. Talabani’nin Baykal’ı davetinin asıl nedeni, onu ‘Açılım’a katkıda bulunmaya ikna etme tasarımıydı. Yani, Talabani, CHP ile daha önce de ilişkiye geçmek istemişti.
‘Kürt çatlağı’ politikası tutmadı
Kılıçdaroğlu, Baykal’dan farklı bir tavır içinde –her ne kadar Kürt sorununun çözümü konusunda hâlâ gerekli siyasi cesareti ortaya koymaktan çok uzak ise de- görünüyor. Ankara’nın gelişme ufku bulunan Talabani-Kılıçdaroğlu temasını, çözüm çabalarına CHP liderinin katkısı açısından değerlendirmesi iyi olur.
Ama bunun için öncelikle, Irak politikasında yapılan yanlışların tamir edilmesi için harekete geçilmesinde yarar var. Ne de olsa, geleneksel “Kürt çatlağı” üzerinde oynama, yani Barzani-Talabani çelişkisi üzerinden hareket etme politikası bu kez tutmadı ve görünür bir “tarihi gelecek”te de tutmayacak.
Son söz: Kurban Bayramı, Türk, Kürt, Arap, halkımız ve komşu ülkeler halkları başta olmak üzere, bu bayramı kutlayan tüm halklara mübarek olsun...