Tanıklar KHK'lı öğretmene yapılan işkenceyi anlattı: Kıyafetleri kanlar içindeydi...

Anayasa Mahkemesi tarafından hakkında hak ihlali kararı verilen KHK'lı coğrafya öğretmeni Eyüp Birinci'ye işkence yapan üç emniyet görevlisi ve darp raporu vermeyerek işkenceye göz yuman 1 doktorun yargılandığı davanın ikincisi 18 Nisan'da Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
TR724’ten Sevinç Özarslan’ın haberine göre, Mahkemede, Birinci ile aynı nezarethanede kalan KHK’lı öğretmen Fevzi Akça, Birinci’yi muayene eden 2. doktor Okan Gürbüz, işkenceci polisler; İbrahim Hali Kuşak, Muhsin Türkel ve Süleyman Kundakçı ile Antalya KOM Şube’de birlikte görev yapan Okan Uğur ve Osman Özbostancı tanık olarak dinlendi.

İlk mahkemede Birinci’nin merdivenden düşerek yaralandığını iddia eden işkenceci polislerin meslektaşları da aynı yalanları söylemeye devam etti. Birinci’yi muayene eden ikinci doktor ise hastanın kendilerine getirildiğinde durumunun ağır olduğunu belirtti.

“BİRİNCİ’NİN KIYAFETLERİ KANLAR İÇİNDEYDİ”
24 Temmuz 2016’da örgüt üyeliği şüphesiyle Antalya Kaçakçılık ve Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gözaltına alındığı söyleyen Fevzi Akça, Birinci ile 2-3 gün aynı nezarete kaldıklarını, onu ilk gördüğünde baygın ve kıyafetlerinin kanlar içinde olduğunu, kendine geldiğine ise Muhsin Türkel’in kendisine işkence yaptığını söylediğini ifade etti.

Akça, “Nezarethaneye gittiğimde 3 ya da 4 kişi vardı. Daha önceden tanımadığım Eyüp Birinci sırtı bana yüzü duvara dönük şekilde yatıyordu. Baktığımda kıyafetleri kan içerisindeydi. 1-2 saat sonra kendine gelmeye başladı. Kendine geldiğinde Muhsin Türkel tarafından darp edildiğini söyledi. 2-3 gün kendisiyle birlikte aynı nezarethanede kaldık, 2-3 gün sonra anca yürümeye, daha da kendine gelmeye başladı.” dedi.

“OTURAMIYORDU, BİLİNCİ KAPALIYDI”
Fevzi Akça, Birinci’nin 10 gün sonra tekrar sorguya götürüldüğünü aktararak nasıl ameliyatlık hale geldiğini de anlattı:

“Hepimiz öğretmendik, ne iş yaptığımızı soruyorduk. Yukarıdan polis memuru gelip ismimizi söyleyip o kişiyi ifadeye götürüyordu. Ters kelepçe yapıp gözlerimizi bağlıyorlardı. 10 ya da 14 gün sonra Eyüp Birinci tekrar sorguya alındı. Büyük bir ihtimalle sabah gitti. Akşama doğru geldi. Uzun bir süre geçti. Memur beyler kapıyı açıp Eyüp Birinci’yi bırakıp gittiler. Yürüyemiyordu. Ayakta duramıyordu. Üzerine basamıyordu. Oturduğumuz yere oturtmaya çalıştık. Ancak kendinden geçmişti. Oturamıyordu. Bilinci kapalıydı. Su içirmeye çalıştık. Ses vermesini istedik. Ancak ses vermedi. Ağzını dahi açamadı.

“YARDIM EDİN DİYE BAĞIRDIK”
Yardım edin diye bağırdık. Polis memurları geldi. Durumu anlattık. Eyüp Birinci’yi aldılar. Çelik kapıdan çıkardılar. Çelik kapıyı kapattılar. Ancak tam kapanmadı. Çelik kapı ile aramızda 2 – 3 m kadar mesafe vardı. Çelik kapıda biraz aralık kaldı. Ben baktığımda Eyüp Birinci’yi bir sandalyeye oturttular. Polisler panik içerisindeydi. Etrafa koşturuyorlardı. Telaşlılardı. Daha sonra çelik kapı kapandı. Sonrasını görmedim. O günden sonra da kendisini bir daha görmedim.

Ben 7 gün daha kaldım, tutuklandım, Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda 15 ay kaldım. Yaklaşık 1 yıl sonra Eyüp Birinci kaldığım koğuşa geldi. Sağlık durumu yine çok iyi değildi. Ne olduğunu sorduğumuz da kendisine işkence edildiğini hastaneye son anda yetiştiğini, ameliyata alındığını, bağırsakları ile ilgili ameliyat geçirdiğini söyledi ancak işkence şeklini bize anlatmadı. Kısa bir süre kaldıktan sonra bizim koğuştan başka bir koğuşa gitti. Darp edilme anını görmedim. Belirttiğim gibi Eyüp Birinci’den öğrendim. Olayla ilgili bilgim ve görgüm bundan ibarettir.”

Antalya KOM Şube’de darp edilen, ayakları ıslatılıp copla dövülen, çırılçıplak soyularak cinsel saldırıya uğrayan Eyüp Birinci’yi, KOM Şube’deki avukat görüşme odasında Dr. Fevzi Yılmaz 4 gün boyunca muayene etti ve herhangi bir darp ve cebir olmadığına dair rapor yazdı.

Durumu ağırlaşınca Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan ve iç kanama geçirdiği teşhis edilen Birinci’yi muayene eden 2. doktor Oğuz Gürbüz ise Birinci’nin durumu ağır bir şekilde hastaneye geldiğini söyledi.

Mahkemede tanık olarak dinlenen, o dönemde Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapan Dr. Oğuz Gürbüz, “Eyüp Birinci ile ilgili raporu kontrol ettiğimde Sema Yazar Semt Polikliniğinden durumunun kötüleşmesi üzerine Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini gördüm. Genel durumu bozuktu. Şiddetli karın ağrısı vardı. Konuşmadı. İlk etapta asistan arkadaş Birinci’yi muayene etti. Durumu ağır olduğu için acil vaka olarak bana gönderildi. Konuşabilecek pozisyonda da değildi. Hayati tehlikesi vardı.” dedi.

Fevzi Yılmaz’ın avukatı Mustafa Oruç, tüm tanıklar dinlendikten sonra yazılı savunmada bulunacaklarını, müvekkilinin profesör olduğu için çok yoğun çalıştığını belirterek duruşmalardan vareste tutulmasını istedi.

İŞKENCECİ POLİSLER AYNI YALANI SÖYLEDİ
Mahkemede, işkenceci polisler İbrahim Halil Kuşak, Muhsin Türkel ve Süleyman Kundakçı’nın meslektaşları da tanık olarak dinlendi.

Olay günü Antalya Emniyeti’nde Ulusal Büro Amiri olarak görev yaptığını söyleyen Okan Uğur ve polis memuru Osman Özbostancı, Eyüp Birinci’ye Birinci’nin merdivenden düşerek yaralandığını, kendisini kaldırdıklarını, elinin, ayağının kırılıp kırılmadığını kontrol ettiklerini, bir şeyi olup olmadığını sorduklarını ve doktora götürmeyi teklif ettiklerini iddia etti.

Okan Uğur ve Osman Özbostancı’nın beyanlarını kabul etmediğini ifade eden Eyüp Birinci, “Dr. Orkun Gürbüz benimle ilgilenmek istedi. İşkence yapıldığını söyledim. Ancak KOM’dan gelen polisler susturdu. Polisler merdivenden düştü şeklinde konuştu, tanık Okan, Süleyman’ı ismini vermemem konusunda bana telkinlerde bulundu. Kendisi beni tedavi ettireceğini söyledi.” dedi.

İŞKENCEDEN YIRTILAN PANTOLON
Mahkemede zımbayla dikilen pantolon üzerine diyaloglar yaşandı. Birinci, işkence gördükten sonra yırtılan pantolonun nezarethane sorumlusu Süleyman Kundakçı tarafından dikildiğini söyledi. Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, pantolonu yırtan işkencecileri sorgulamak yerine nezarethanede zımbanın nasıl bulunduğu üzerinde durdu.

Kundakçı, “Nezarethanede o dönem ben tektim, kesinlikle yırtılan pantolon veya gömleği zımbalayarak şüphelilere giydirmem gibi bir durum yoktur, su dahi verirken kapağını çıkartarak veriyoruz.” diyerek hakkındaki iddiaları reddederken, Birinci pantolonun Kundakçı tarafından zımbalandığı dile getirdi.

KHK’lılara yönelik işkence iddialarıyla ilgili ilk yargılama olması bakımından büyük önem taşıyan Eyüp Birinci’nin “işkence davası”nın üçüncü duruşması 30 Ekim 2025’te görülecek.

NE OLMUŞTU?
Antalya’da Hizmet Hareketi'ne yönelik soruşturmalar kapsamında 24 Temmuz 2016’da gözaltına alınan KHK’lı öğretmen Eyüp Birinci, 5 gün kaldığı Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gördüğü işkence sonucunda iç kanama geçirdiği için hastaneye kaldırıldı ve bağırsaklarından ameliyat edildi.

İşkencesi polisler, yaptıkları insanlık suçunu örtbas etmek için 29 Temmuz 2016 tarihli tutanakta Birinci’nin emniyetin merdivenlerinden aşağı indirildiği sırada dengesini kaybettiği, 8-10 basamak yuvarlandığını iddia etti.

Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı, kolluk tarafından düzenlenen evrak ile Adli Tıp raporu çeliştiği ve talep edilen kamera görüntülerin polisler tarafından incelenmesi engellendiği için polisler hakkında soruşturma başlattı.

25 gün gözaltında kalan Eyüp Birinci, Antalya 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 19 Ağustos 2016 tarihli kararıyla tutuklanarak Antalya L Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi. Daha sonra Elmalı T Tipi CİK’te kalan Birinci 8 yıl 9 ay hapis cezasının tamamlayarak 26 Nisan 2022’de (70 ay) tahliye edildi.

Antalya Karatay Anadolu Lisesi’nde coğrafya öğretmeni olarak görev yapan ve 1 Eylül 2016’da çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Birinci, 24 Ağustos 2016’da savcılıkta alınan ifadesinde yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:

“Gözaltına alınıp evimden ekip aracılığıyla KOM Şubeye götürülürken evimde arama yapan ismini bilmediğim esmer bir komiser arabada giderken bana şubeye gidince ben senin dalağını s…’ diye küfür etmişti. Daha sonra nezarethaneye giriş için muayene götürüp adli raporum aldırıldı. Bunun öncesinde de parmak izim alındı. Rapor alındıktan sonra kom şube müdürlüğünün üst katlarına çıkarıldım. Ancak hangi kata çıkarıldığımı bilmiyorum.

Yanında tutanakları yazan İbrahim diye hitap ettikleri bir polis memurları ile birlikle beni odaya aldılar. Odaya alındığımda 3 tane cümleyi dakikalarca bağırtılar. Bu cümleler ‘fetö senin a… k… seni s…’ diye bağırttılar. Bu şekilde kapıyı açıp polis memurlarına dinlettiriyorlardı. Benim sesim azaldıkça ayaklarıma dizlerime basıp, ters kelepçe bileklerimde olduğu halde bağırtıyorlardı. Kalın gazete rulosuyla kafama gözüme vuruyorlardı. Burnumu dolaba çarptırdılar. Burnum kanamaya başladı. Burnum kanar şekilde üst kata çıkarttılar. Tampon yaptılar.

“TUTANAĞI OKUMADAN İMZALATTILAR”
Beni döven evimde arama yapan ve yanındaki İbrahim isimli polis memurudur. İbrahim isimli polis memuru bana vurmadı. Sadece geçerken hafif bir tekme vurdu.  Tamponu yaptıktan sonra aşağıdaki odaya indirip dövmeye başladı. Kafanı kaldır, yüzüme bak diyerek yüzüme gözüme vurdu. Yüzüme vurunca tekrar burnum kanamaya başladı. Bu esnada savcı geldi.

Nezarethaneye indirmemiz gerekiyor diyerek tampon yapıp indirler. Sonra bir tutanak bana okumama imkan vermeden imzalattılar. Nezarethaneye indirildim. Nezarethanede yaklaşık 9-10 kişi idik. Bu bahsettiğim olay gözaltına alındığım 24 Temmuz günü oldu.

“POLİS VE DOKTOR KAPIDA GÖRÜŞTÜLER”
Akşam saat 21.30-22.00 sıralarında tekrardan rapor için nezarethanenin karşısında bulunan avukat görüşme odasına götürdüler. Burada ismini bilmediğim bir doktor gelip baktı. Bende darp olduğunu söyledim. Kaburgalarımın ve karnımın ağrıdığını söyledim.

Doktor beni muayene edeceği sırada doktor beni muayene etmeden çıktı. Polis ve doktor dışarıda görüştü. Doktor tekrar gelip, kulağıma baktı, ensemde şişlik vardı. Kendisine darp gördüğümü söyledim. Doktor bana bunlar basit şeyler önemli değil dedi. Sonraki günlerde de herhangi bir darp cebir görmedim. Aynı doktor gelip muayene edip, bize rapor düzenliyordu. 4 gün boyunca doktor baktı.

28 Temmuz Perşembe günü saat 19.00 sıralarında sorgu için yukarıya götüreceklerini söylediler. İsmini bilmediğim bir memur tarafından gözlerim kalın bezle bağlandı. Asansörle yukarıda çıktık. Kaçıncı kat olduğunu bilmiyorum. Asansörden çıktıktan sonra yürü, eğil, çömel şeklinde talimatlar vererek bir odaya alındım. Sorguyu beni gözaltına alan komiser yapıyordu. Gözlerim bağlı idi. Odada 3-4 kişi olduğunu hissettim. Ancak beni gözaltına alan komiser konuşuyordu.

“ÇIRILÇIPLAK SOYDULAR”
Kişisel bilgilerimi alıp kaydettikten sonra benim söylediklerimi yazdılar. Bana seni çok iyi tanıyan gizli tanık var. Her şeyi biliyoruz diyerek bildiklerini anlat, Antalya’da ne işin var diyerek çırılçıplak soydular. Ben bildiklerimi anlattım. Gözaltına alan ismini bilmediğim komiser olduğunu düşündüğüm yüzüme gözüme tokatla vurmaya başladı. 2 saat sürede bu şekilde hızlı bir şekilde, ayaklarımın altına, karnıma vurarak, sonrasında hayalarımı sıkarak, seni hadım ederim, şeklinde sözler söyleyerek işkenceye devam ettiler.

“AYAKLARIMI ISLATIP COPLA VURDULAR”
Yüzüstü yatırtıp, sağ kolumu ve sol kulumu geri çevirerek bu polis memuru bana bu şekilde işkence yaptı. Sonrasında sırt üstü döndürüp ayaklarımı ıslatıp copla vurmaya başladılar. Sonra her iki koluma da copla vurdular. Boynumu ıslatıp copla boynuma da vurdu. Bu nedenle kollarımda ve boynumda birçok morluk oluştu. Hatla cobu ağzıma sokup ağzımda çevirdi. ‘Senin tırnakları sökeceğim’ dedi. Sonrasında kaldırıp yumrukla vurmaya başladı.

Her vurduktan sonrada dik dur diyerek karnıma dakikalarca vurdu. En sonunda sana sürprizim var dedi. Karını ve kızını getireceğim buraya gözlerini açacağım neler yapacağım dedi. Daha sonra üstünü giyin dedi. Ben ayakta duramıyordum. Yardım ettiler üstümü giyindim. Odada bir iki kişi daha olduğunu hissediyordum ancak beni gözaltına alan polis olduğunu kesin biliyorum. Gözlerim bağlı olduğu için göremiyordum.

Ben giyindikten sonra eğil kalk diyerek bir yere götürdüler. Bu komiser olduğunu düşündüğüm polis seni burdun iteklesem ölsen kimsenin haberi olmaz, seninle işim bitmedi, görüşeceğiz dedi. Beni sonra eğil, kalk diyerek yürüttü. Merdivenden indirmeye başladı. Her basamakta karnıma vuruyordu. Bir merdiven boşluğuna inerken merdivenin başında arkamdan itekledi. Ayağım kaydı. Bir iki basamak düştüm. Tam düşmediğim için bana küfür etti.

“NEZARETHANEDE ABDEST ALIP ORUCUMU AÇTIM”
Beni tekrar nezarethaneye indirdiler. Nezarethane ve avukat görüşme odasının oradaki boşlukta sandalyeye oturtup elimi yüzümü yıkattılar. Sonra oruçlu olduğumu söyledim. Bana su verdi. Sonrada beni nezarethaneye götürdü. Bunu yapan memur başka bir memurdur. Beni döven polis değildi. Nezarethanede abdest alıp, orucumu açtım. Sonra fenalaştım. Beni mescide aldılar. Doktor kontrol saatine kadar mescitte kaldım.

Nezarethanede bulunan gözaltındaki şahıslar, benim başıma birçok polis geldi. Orada beni doktora gösterdiler. Oradaki Süleyman isimli polis memuru bana başımızı belaya sokma, oruçluyken başını döndü, yaralandım diye ifade ver dediler. Kollarıma girdiler. Doktorun kapısına götürdüler. Ben bir şey söylemeden doktor bey bu oruçlu idi düştü, yaralandı şeklinde sözler söylediler. O anda bayıldım. Ayıldığımda mescitte idim. Başımda başka doktor vardı. Ancak başka bir doktordu.

“İÇ KANAMA GEÇİRİYORSUN”
Mescitte polisleri dışarı çıkartıp bütün vücuduma baktı. Karnımın ağrıdığımı söyledim. Sen iç kanama geçiriyorsun, ölüm tehliken var dedi. Ambulans çağırdılar. Beni ambulans ile Eğitim ve Araştırma Hastanesi götürdüler. Hep aynı şeyi söylüyorlardı. Oruçlu idi kafası döndü diyorlardı. Beni muayene eden doktorlarda benim vücudumdaki morlukları görüyorlardı.

Beni Eğitim ve Araştırma Hastanesinde muayene eden doktor merdiven düşmesine benzemiyor dedi. Polisler başımda olduğu için konuşturmadılar. Tetkikler yapıldı. Ameliyat yapılmam gerektiğine karar verdiler. Polisler ameliyattan başka çare yok mu diye soruyorlardı. 28 Temmuz gecesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kaldım. Ameliyatımı Atatürk Devlet Hastanesi’nde ameliyat oldum. 21 gün hastanede kaldım. 12 Ağustos’ta ifadem alındı.

“KORKUDAN MAHKEMEDE İŞKENCE GÖRDÜĞÜMÜ SÖYLEYEMEDİM”
Bir hafta sonra mahkemeye çıktım. Ben 12 Ağustos’ta ifadem alındıktan sonra mahkemeye sorguya çıkarıldığımda korkumdan beni dövdüklerini işkence yaptıklarını söyleyemedim. Avukatla da görüşemedim. Ben korktuğum için herhangi bir şey söyleyemedim. Mahkemeye çıkmadan önce hastane ifadem alındı. Hatta mahkeme huzurunda 18 Ağustos’ta durumu anlatmaya çalıştım. Ancak hasta olduğumu, tutuksuz yargılanmak istediği şeklinde ifadeyi yazdırdı.

Ben cezaevine gidene kadar beni öldüreceklerini sandım. Bana bu şekilde işkence yapan kötü muamelede bulunan polisin adını soyadını bilmiyorum. Bu polis memuru beni evimde ve gözaltını alan ismini bilmediğim görsem teşhis edebileceğim polis memurudur. Kendisinden davacı ve şikayetçiyim. Ben başkasını dövüp dövmediklerini bilmiyorum. Kayıppederim ve kayınpederim de gözaltında idi. Onları dövmediler. Gözlerini bağlamamışlar, kötü muamelede bulunmamışlar dedi…”
22 Nisan 2025 10:39
DİĞER HABERLER