1950 seçimlerinde Konya’da duvarlara asılı seçim afişlerini okuyan köylü ile aday arasında şu konuşma geçer: “Topraksıza toprak, toprağa tapu, ürüne fiyat diyorsunuz.
Ne zaman olacak bunlar?” Adayın cevabı ise hazırdır: “Her seçimde, her seçimde azizim.” Fıkra bu, ancak yarı şaka yarı ciddi pek çok gerçeğe de tekabül ediyor. Çok partili sisteme geçişten sonraki dönemde 17 seçim yaşayan, onlarca siyasi partiyle tanışan Türkiye, her seçim öncesinde birbirinden farklı seçim kampanyalarına tanık oldu. 1950’den günümüze kadar seçimlere giren siyasi partiler, kendilerine ana temalar etrafında kampanyalar belirledi. Değişen gündemlere göre de, kampanyaların bu temaları ve sloganları değişti. Seçim kampanyaları, sloganları ve meydanlarda boy boy görmeye alışık olduğumuz seçim afişleri tarih, siyaset, sosyoloji ve gelişim açısından da önemli ipuçları içeriyor. DP’nin 1950 seçimlerindeki sloganı, tek parti iktidarındaki baskıdan bunalmış halka yönelik olarak, “Yeter, söz milletindir” idi. CHP, 1957 seçimlerinde ‘nal mıhı’, ‘kalsiyum’ ve ‘penisilin’i afişlerine taşıyor, meşhur ‘yok’ afişini bunlarla yapıyordu. AP ise daha sonraki yıllarda, İstanbul’da bir yakadan bir yakaya geçişin vapur ve feribotla sağlandığı dönemden sonra Boğaz Köprüsü’nün kendi iktidarı döneminde yapıldığını gösteren bir afişi en önemli seçim malzemeleri arasında kullanıyordu: “Avrupa’yı Asya’ya bağladık.” Toprak reformu konusundaki politikaları ile bilinen Bülent Ecevit de 1971 seçimlerinde, “Su kullananın, toprak işleyenin” sloganını kullanıyordu. ‘Türkiye’nin dünyaya açılımı, hür ve serbest teşebbüs, terörün yok edilmesi, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele, AB’ye tam üyelik, yasaksız Türkiye’ seçim kampanyalarının ana temaları arasında yer aldı. Bu seçimin temasını ise kampanyaların odağına yerleşen terör ve Kuzey Irak’a müdahale konusu oluşturuyor. Seçim kampanyaları, profesyonel bir ekip tarafından hazırlanması, büyük paralar harcanması ve siyasi partilerin kendisini sunuş biçimi olması nedeniyle artık seçimlerin olmazsa olmazları arasındaki yerini aldı. Temaları, seçimden seçime değişen ve zaman içinde değişiklik gösteren kampanyaların başlangıcı olarak 1950 seçimlerini görüyoruz. Bu tarihte DP’nin başlattığı kampanyanın en önemli ayağı olan, “Yeter söz milletindir” sloganı da siyasi tarihte ilk ve en etkili sloganlar arasında yer aldı. Tek partiden sıkılmış, bunalmış ülke halkının özlemini dile getiriyor, hislerine tercüman oluyordu. Bu yüzden başarıya ulaşmış ve ileriki yıllarda da zihinlere kazınan bir slogan olarak yerini almıştı. Seçimlerdeki ilk profesyonel kampanyayı ise 1977’de Adalet Partisi (AP) gerçekleştirmişti. Parti adına çalışan Cenajans, Süleyman Demirel’in 20 bin ses bandı ve 5 milyon el ilanını çoğaltarak kampanya boyunca dağıtmıştı. O günlerden bugüne kampanyaların içerikleri toplumun gündemi ve önceliklerine göre sürekli değişim geçiriyor ve talepler bu konuda belirleyici rol oynuyor.
Geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarsak DP, 1950 öncesinde ilk propagandasını, Arapça olarak okunması yasaklanan ve Türkçe okunan ezanın yeniden Arapça okunması konusunda yapmıştı. En çok zihinlerde kalan ‘Yeter söz milletindir’ sloganından sonra iktidardaki DP, 1957 seçimlerinde kendi ekonomik sistemi ve felsefesine uygun bir slogan ortaya atıyordu: “Dağlar yol, viraneler bağ oldu.” O dönemde muhalefet olan CHP ise bastırdığı ‘yok’ afişi ile ironili bir cevap veriyordu: “Nal mıhı, penisilin, marangoz malzemesi, peynir, et, lastik, gözlük camı, kahve, yedek parça, yay... yok.” Siyasetinde önemli bir alanı kapsayan ‘toprak reformu’nu meydanlara taşıyan Bülent Ecevit, 1971 yılı seçimlerinde, “Su kullananın, toprak işleyenin.” diye sesleniyordu halka. 1974 seçimlerinde ise CHP için, yine dönemin önemli olaylarından biri, seçim meydanlarının malzemesi oluyordu: “Afyon kotasını kaldıracağız.” Boğaz köprüsünü yaparak Anadolu yakasından Avrupa yakasına ilk karayolu geçişini sağlayan AP, bunu seçim meydanlarında, “Avrupa’yı Asya’ya bağladık” sloganıyla zikrediyordu. 12 Eylül darbesinden sonra girilen ilk seçimlerde ANAP’ın kullandığı temalar, Türkiye’nin dünyaya açılması, hür ve serbest girişimin desteklenmesi üzerine kurulmuştu.
1990’dan sonra kampanyaların yönü, seçmene kendi hayatını ilgilendiren direkt mesajların verilmesiyle devam ediyordu. Süleyman Demirel, 1991 seçimlerinde ilk kez, “İhtiyacı olana yeşil kart vereceğiz” vaadinde bulunuyordu. Demirel’in ardından DYP’nin başına geçen Tansu Çiller’in 1995’teki seçim sloganı içinde bulunduğumuz vaat enflasyonunu çağıran, önünü açan bir adım atıyordu adeta: “Herkese iki anahtar vereceğiz.” Türkbank skandalı ile bir hükümetin düştüğü ve banka hortumlamaların sıkça yaşandığı dönemlerden sonra yapılan 1999 seçimlerinde özellikle MHP ve DSP yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele teması üzerinde dururken, MHP, “Terörü bitireceğiz, terörist başını asacağız” sözünü vermişti. 2002’ye gelindiğinde gündemi belirleyen parti büyük oranda AK Parti idi. ‘Yasaksız Türkiye’, ‘Yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele’, ‘AB’ye tam üyelik’ AK Parti’nin ana gündemleri arasında yer alıyordu. AK Parti ile aynı gelenekten gelen SP ise başörtülü bir kızın gözyaşlarını gösteren seçim afişinde yasağa vurgu yaparak, “Onun gözyaşı ne zaman dinecek?” diye soruyordu. Bu dönemde, atlatılan iki büyük ekonomik krizden ve Kemal Derviş’in IMF politikalarını uygulamak üzere getirilmesinden sonra SP ve GP, “IMF’yi Türkiye’den kovacağız” teması üzerinde duruyordu. 22 Temmuz 2007 seçimlerinin kampanyası ise bugün terör sorununun çözümü ve Kuzey Irak’a müdahale konusu üzerine kuruluyor. Seçim kampanyalarında halkın taleplerini ve gündemini anlayıp siyasete devşirebilenler, başarılı olup iktidara geliyor veya Meclis’e giriyor. Ancak, bu işte isabet edip başarılı olmak kadar isabet edememek de var. İşte, bugünkü kampanyalarda gördüğümüz uçuk-kaçık, yerine getirilmesi mümkün olmayan vaatler, sloganlar da bunun karşılığı olsa gerek.
İmaj, her şeyin önüne geçiyor
Alanur Özalp (Psikolog): Elbette toplumun ve kişilerin ihtiyaçlarına göre belirleniyor seçim kampanyaları. Ama şu anda kişiler, parti başkanlarının yapacağı işlere, partinin programına ve tüzüğüne bakmıyor. Daha çok parti başkanının yakışıklı olmasına, karizmasına, iyi giyinmesine, buna benzer birtakım faktörlere bakıyor. Bu faktörler insanlar tarafından düşünüldüğünde çok da önemli değilmiş gibi geliyor. Ama baktığımızda çağımız imaj çağı, “İmaj her şeydir” diye bir slogan var. Bu konuda imaj denildiği zaman sadece dış görünüş değil, konuşmaların içeriği de imaj danışmanları veya siyaset koçları tarafından belirleniyor. Bunun karşısında toplumda da, “Beni bu adam kurtarır” veya “Ülkenin ihtiyacı olan bu adamdır” gibi bir kanaat ortaya çıkıyor. Adaylar bu yüzden imaj danışmanları ve koçlarla çalışıyorlar. Bunun dışında partinin kampanyasının tümünün imajı da önemli. Bu yöntemin geri dönüşümü de başarılı. Çünkü halk bunu çok önemsiyor.
Gündemi de kampanyayı da siyaset belirliyor
Naci Bostancı (Siyaset bilimci): Toplumda çok çeşitli kategoriler var. Homojen bir kategoriden bahsetmiyoruz. Siyaset toplumla bağlar kurar. Toplumun taleplerini dile getirmek ve onlara mihmandarlık etmek için insanlara birtakım vaatlerde bulunur. Toplum da kendi kendine taleplerde bulunmaz, kendisine ulaşan enformasyonla talepte bulunur. Mesela, Kuzey Irak meselesi, kimilerine göre bir fırsat, kimilerine göre de tehdit. Siyaset, hem inşa işini yapar, şunu talep etmelisiniz der hem de orada olanı görüp onu karşılamaya çalışır. Siyaset toplumla bu anlamda talepleri dikkate alma yoluyla bir diyalog kurmaya çalışır. Şair, ‘duyuyorum fakat anlatamıyorum’ diyor ya, siyasi partiler bunu siyasete tercüme edebilirlerse başarılı oluyor, yapamazlarsa başarısız oluyor, daha az oy alıyorlar. Tabii hiç konuşmadan oy alanlar da var. Burada partilerin genel imaj ve çizgileri rol oynuyor. Toplumsal gündemlerle seçimler ve siyaset arasında yakın bir ilişki var. Şunu da unutmamak lazım, siyasi partiler seçimden önce daha popülist dil kullanıyor, seçimden sonra ise eski haline dönüyor.
Önceki kampanyaların gücü yok
Ali Saydam (Reklamcı): Şu anda Türkiye’de seçim atmosferi bile yok. Halkın, sağa ya da sola şiddetli bir değişim talebi olur, ekonomiden yana somutlaşmış bir değişim talebi olur da bu talebe hangi parti cevap veriyor diye bir mücadele olur. Bunun da kamu vicdanına bir yansıması olur. Yok böyle bir şey. Böyle bir değişim talebi olmadığı için halka ‘hangi partinin kilit mesajını, hangi partinin sloganını hatırlıyorsunuz’ diye sorarsak bir tek GP’yi hatırlarlar. Bu partinin dışında böyle bir talep getiren parti yok. Çünkü halkın talebi yok. Halk itidal ve istikrar istiyor, değişim talep etmiyor. Siyasi çatışma olmuyor, ortaya da kampanya çıkmıyor. Bundan önceki kampanyalarda ciddi meseleler vardı. Her seçimde bir çatışma, bir kutuplaşma, çeşitli fikirlerin çarpışması ve değişim rüzgarları söz konusuydu. Bu seçimde yok. Söylemlerde de çok büyük farklılıklar yok. Sadece AKP’nin cumhuriyet düşmanlığına karşı onu iktidardan indirmek isteyen CHP-DSP ekseni var. MHP, DP ve GP’nin de birleştiği AKP aleyhtarlığı var.
Zaman Pazar