Tavan taban

Hz. Musa'nın davasının gelecekte nasıl bir seyir takip edeceğinin de o günün elit ve söz sahibi olanların tavır ve davranışlarından okumak mümkündü.
HÜSEYİN ODABAŞI

Bir toplumun tabanı o toplumun elit dediğimiz tavanını belirler fakat tavan dediğimiz kaymak tabaka halk dediğimiz tabanın durumundan haber veren alamet ve işaretler manzumesidir. Sıcaklığı gösteren dereceyi hava şartları belirlediği için dereceye bakarak havanın durumunu anlarız. Bir milletin elit ve entelektüeli de hava durumu gibi halkın durumunu haber veren derece aparatı gibidir. Elitlerin durumu halkın gidişatını gösteren bir göstergedir. 

Hz. Musa'nın davasının gelecekte nasıl bir seyir takip edeceğinin de o günün elit ve söz sahibi olanların tavır ve davranışlarından okumak mümkündü. Örneğin sihirbazlar. Hz. Musa ve kardeşi Harun azgınlaşmış Firavunu, mucizeler göstererek hak dine davet edince Hz. Musa ve kardeşi Harun'un başarılı olması durumunda Firavun kendi geleceğiyle alakalı bir öngörüde bulundu: “Firavun: “Bu adam (Hz. Musa) dedi “Sizi yerinizden yurdunuzdan etme peşinde. Görüşünüz nedir bu konuda.” (A’raf, 110)

O zaman biz yerimizden yurdumuzdan olmak istemiyorsak onları yerlerinden ve yurtlarından etmeliyiz. Yani vatanlarından onları kovmalıyız. Acımamalıyız. Acırsak acınacak hale düşeriz. Aslında muktedirlerin bu paranoyası tarih boyu mazlumlara karşı yapılan zulmün en temel saiki ve sebebidir.  

Sonra Firavun ve aveneleri, gösterilen mucizeleri sihir olarak algıladıklarından Hz. Musa’ya usta sihirbazlarıyla müsabakayı teklif ettiler. Müsabakada Allah'ın peygamberleri üstün geldi. Firavun ve takımı ise küçük düştüler. Dahası oldu, büyücüler hep birden secdeye kapanıp Müslümanlığı seçti.  

Sihirbazların iman etmesi Firavun ve avenesini zıvanadan çıkardı. Firavun bu yeni inananları tehdit etti, hakaret etti.  Çünkü o toplum yapısı içinde sihirbazların ciddi bir karşılığı vardı. Bugünün medyası ne ise o günün sihirbazları da oydu; yani dördüncü güç. Sihirbazlar ayrıca doğal olarak o günün toplumunun da elitleriydi, kaymak tabakasıydı. Bir dava elitlerin arasında değil de daha çok avam halk tarafından kabul edildiğine ve yayıldığına göre bu sihirbazların inançlarını değiştirmesine olanak sağlayacak kadar tabanda imanın halklar tarafından kabul edildiğini gösteriyordu. Bu bizim bir millet vekilinin tabanda 100 bin kişiyi temsil etmesi gibi bir durumdur. Taban ve tavan arasında vekil seçimindeki sayı kadar bir kesinlik olmasa da buna yakın bir örtüşmenin var olduğunu söyleyebiliriz.  Çünkü bir elitin dünya görüşü, cesareti veya pısırıklığı, meselelere yaklaşım tarzı, duruşu tabanda temsil ettiği halkının yaşadığı halin ortalamasını yansıtır. Dahası değildir. İstisnalar ise kaideyi bozmaz.  

Firavunu da sihirbazlara saf değiştiren beş on kişilik aldanmış grup olarak değil halkta karşılığının var olduğunu düşündüğünden olsa gerek aşırıya kaçan aleni bir tehditle yaptırım uygulamak zorunda kaldı:
“Firavun: Hayır, onların erkek evlatlarını öldürüp kız çocuklarını hayatta bırakacağız.” (A’raf, 127) Aksi takdirde bu durumu beş on kişilik bir isyan hareketi olarak değerlendirseydi Firavun, sihirbazları fail- i meçhul bir cinayetle temizleyebilirdi. 

Hz. Musa’nın davasının tabanda belli bir oranda karşılığının olduğunu gösteren ikinci işaret de Firavun sarayında söz sahibi Mümin- i Ali firavun olayıdır. Firavunun bütün zalimliğine rağmen Onun sarayında Hz. Musa'ya arka çıkma cesaretini gösteren hakperest bu zat bir surenin adı, namı oldu: “Mümin Suresi”

“Firavun hanedanından olup o zamana kadar iman ettiğini saklayan biri çıkıp şöyle hitap etti: 'Ne o, siz bir insan "Rabbim Allah’tır." dedi diye kalkıp onu öldürecek misiniz? Halbuki o Rabbiniz tarafından açık belgeler ve Mucizeler de getirdi. Eğer yalan söylüyorsa, yalanı zaten kendisinin aleyhinedir. Ama şayet doğru söylemişse, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şu bir gerçektir ki Allah haddi aşan, yalancı kimseleri iflah etmez.'(Firavuna sataşma var.)

'Ey benim sevgili halkım! Bugün hakimiyet sizindir, ülkede üstünlük sizdedir. Ama yarın Allah’ın azabı başımıza gelir çatarsa, söyler misiniz hangi kuvvet bizi kurtarabilir?' Buna karşılık Firavun: 'Ben size sadece kendimce uygun bulduğum görüşü bildiriyor ve size tutulması gereken doğru yolu gösteriyorum.' dedi."

"O imanlı zat bunun üzerine: 'Ey benim halkım.' dedi, 'Ben sizin hakkınızda, Nuh halkının, Âd halkının, Semûd halkının ve ondan sonraki milletlerin başına gelen akıbetin sizin de başınıza gelmesinden endişe ederim. Yoksa suçsuzlara azap etmek suretiyle Allah kullarına zulmetmek istemez." (Mumin, 40/28-31)

Zalim ve günahkâr kavimlerin başlarına gelen felaketleri hatırlattığı son cümle ile tamamen Firavunu hedef aldığını söyleyebiliriz. Mümini Al-i Firavun’un konuşurken söze “Ey halkım!” hitabıyla başlıyor olması, Firavuna karşı gösterdiği cesaretin ve Musa'ya verdiği desteğin arkasında onun da sözünü dinleyen ve anlayan bir tabanın var olduğuna alamet eder.   

Aslında pek çok peygamber halkının davasına arka çıkmasını ve destek vermesini istemiştir. Bu desteği temin etmenin etkili yollarından biri de o toplumun elit ve aydınlarının ikna edilmesidir. Peygamberimiz (sav) vahye mazhar olduğunun dahi ilk yıllarında tertip ettiği yemek ziyafetlerine Mekke'nin elitlerini davet etti ve “Kim bana destek verecek?” sorusunu yöneltti. O sofralar aslında Mekke halkının durumunun bir fotoğrafını çekmek anlamına da geliyordu. Bu sofralar, Mekke halkının desteğinin az ve sınırlı olacağını da gösteriyordu. Nitekim öyle oldu. 

13 senelik Mekke hayatının sonunda Peygamberimizi(sav) ve inananları, birinci ve ikinci Akabe Biatları’na katılanlar Medine'ye davet ettiler. Bu daveti yapanlar veya bu davete destek verenler Medine'nin en nadide, seçilmiş elit insanlarıydı. Bu tablo bile daha şimdiden Medine halkının Peygamberimize (sav) ve müminlere kucak açabileceklerinin net bir göstergesiydi.

Medine'ye Efendimiz (sav) tarafından gönderilen Musap Bin Umeyr vesilesiyle iman eden ilklerin arasında Esat Bin Zurare, Usayd ibn Hudayr ve Sad İbn Muaz gibi Medine'nin ileri gelenleri, kanaat önderleri vardı. Akabe Biatları arasındaki bu oluşum bile Medine'de yürüyecek olan İslam'ın geleceği hakkında bir fikir veriyordu.  

Aslında bir millete rehberlik götürülürken bu taban ve tavanın bir terazinin kefeleri gibi olduğunu unutmamak gerekir. Ve bu iki kefenin hareketleri birbirinden bağımsız değildir. Birbirinin durumundan haber verir. Hizmet Hareketi olarak halkla muhatap olabiliriz; fakat onların halini elitlerine bakarak, medyalarına bakarak anlarız. Çünkü medyası, aydını ve entelektüeliyle beraber elitler, toplumun genel karakterini en iyi gösteren bir aynadır. 

Mesela Efendimizin (sav) Taif’te yaşadıkları. Taifli halkın Efendimizi (sav) taşlamasıyla idarecilerinin inkarcılığı arasında bir paralellik vardır. Günümüzde yaşadığımız zorlu süreçleri de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.     

07 Kasım 2022 14:10
DİĞER HABERLER