Teoman: Babam olsaydı da albümlerim olmasaydı...

Teoman: Babam olsaydı da albümlerim olmasaydı...
Teoman son albümü 'İnsanlık Halleri'ni sanki son albümüymüş gibi yaptığını söylüyor. "Beni dünyada herkes sevsin isterim..."
Bunu söylemesinin ardında artık müzikten çok hayatla ilgilenme isteği yatıyor elbette. Hayranlarını çok şaşırtacak samimi açıklamalarda bulunuyor. Evlenme isteğinden, kendisini huzura kavuşturacak bir çocuğa duyduğu arzudan bahsediyor. Hatta "Keşke her şeyi bırakıyorum kardeşim' desem... Satıp savsam her şeyimi." diyecek kadar yıpranmış bu hayattan. Ama en özlediği şeyler onu en çok korkutan şeyler aynı zamanda. Teoman'ın halleri bu samimi sohbette.... Beni dünyada herkes sevsin isterim Son albümünüz olan 'İnsanlık Halleri' genel bir durum tespiti mi yapıyor, yoksa Teoman'ın hallerini mi konu ediniyor? Zaten ben genelde birinci tekilden yazıyor ve kendimden bahsediyorum ama üçüncü tekil yazdığım, hikâye formunda yazdığım şeyler de var. İnsanlık Halleri sadece beni anlatmıyor, başka başka insanları anlatıyor ama bir şarkı yazarı yazdığı zaman başkasını anlatsa da bir şekilde kendisini anlatmış oluyor. Diğer albümlerden farkı ne oldu bu albümün? Üç senedir hiçbir şey yapmıyordum ve içimden gelmiyordu açıkçası. İçimden gelmediği halde kendimi zorlamak için elime alıyor ve kendimi zorlamak için 'Hadi bir şekilde artık başlayayım yazmaya.' diyordum. İçimden gelmeyince yazamıyorum. Bir türlü şarkı yazamaz olmuştum. 'Herhalde belki de yazmam bundan sonra.' diyordum. Yazın bir şekilde, nasıl olduğunu bilmeden yazmaya başladım. Hedef koymadan başlayınca, kendi kendine oldu. Daha evvelden zorluyordum. Birdenbire heveslendim. Bu sekizinci albümü, daha değişik bir şekilde yapayım istedim. Yedi albümde öğrendiğim şeyleri bilsem de, elim ilk kez onlara gidiyor olsa da onları kullanmayayım diye uğraştığım bir şey oldu. Şarkı formlarıyla da küçük küçük oynayayım istedim, bazılarına nakarat bölümleri koymadım, uzun uzun sözler yazdım, hikâyeler anlatıyorum. Yalnız Kalpler Sütunu'nda olduğu gibi fazla melodik atlamaların olmadığı şeyler. Zamanlarıyla oynadım, 4-4'lük giderken parça 6-8'liğe dönüştürdüm. Daha doğrusu biraz daha denedim. Benim geniş bir zevk spektrumum yoktu aslında, yine bu zevkin içinde minik oynamalar yaptım. Diğer albümlerde yapmadığım şeyler yaptım bu albümde. Bu bir arayış mı? Daha evvel yaptığım şekilde yapıyor olsaydım çok daha kolay olacaktı ama istediğim bazı şeyleri ileriye atmış olacaktım. Bu albüm sanki son albümümmüş gibi, içimde de bir şeyler kalmasın diye yapmak istedim. Son albümünüz mü peki? (Gülüyor) Olabilir. Ben istemesem de olabilir. Sektörel durumlardan dolayı yani. Belki de artık albümler çıkmayacaktır diye öyle bir beklentim var. Albüm satışları 15'te birine düştü. Prodüksiyon ve plak şirketleri olmazsa biz bu albümleri 500-1000 kişiye ulaştıracağız internetten ya da başka şekillerden. Ben insanlar albüm olarak alsın istiyorum ama. 'Gerekirse 15 günde bir albüm çıkarabilirim' diyordunuz. Şimdi ne oldu? Teoman enerjisini ve sözlerini mi kaybetti? (Gülüşmeler) Ben kendi istediğim standardımda olmayan bir albüm çıkarırım. Başkalarından da iyisini yaparım. Yetenekten bahsetmiyorum. İşler nasıl yürüyor, nasıl yapılıyor onu biliyorum, ama içerisinde şarkının sicili yoksa ben ona elimi atmıyorum. Bazen elime hiç gitarı almadan şarkı nasıl olsun, anlatısı nasıl olsun diye günlerce düşündüğüm oluyor. Öyle olunca da kolay oluyor. Çünkü kafamdaki bütün resimleri, ön çalışmasını yapmış oluyorum. Ondan sonra elime gitarı aldığımda bitirebiliyorum. Bir de ben müzikten çok şarkı formuyla ilgiliyim. O şarkı formu içerisinde de sözlerle daha çok ilgileniyorum. Öyle olunca da başka anlatı formlarına bakıyorum. Hikâyede olsa nasıl anlatılırdı, sinematografik bir şey anlatmaya çalışsam karşı tarafa ben onu nasıl tarif ederdim diye formlardan da yararlanmak istiyorum. Her birinin kendi hikâyesinde başka şarkılara benzemeyen bir şey olmasına gayret ediyorum. Sözler bu kadar çoğalıp baskın hale gelince Teoman rap müziğine doğru kayıyor diye mi düşünmeliyiz? (Gülüşmeler) Rap daha 20'li yaşların müziği gibi duruyor bana. Ben o taraflara gidemem, ayrıca hızlı da konuşamam. (Gülüşmeler) Hızlı yazarım ama. Özellikle çok hızlı konuşan insanların yanında konuşmam iyice yavaşlar, tereddüt geçiririm. Ama severim rap! Duyduğum zaman hoşuma giden bir şey. Biliyorum ki ben 13-15 yaşında olsam rap seviyor olurdum. Söylüyor olur muydunuz? Söylüyor olur muydum? Zannetmiyorum. Ben daha müzikal şeylere meraklıyım. Rap şarkı formuna dikkat etmeyen, içerisinde anlatısı olan ve bu anlatıyı daha da geliştiren bir müzik tarzı. Bir şekilde hoşuma gidiyor. "Herkes merak içinde / Ölümden sonra hayat var mı diye / Sanki ölüm var mı hayattan önce" diyorsunuz şarkınızda. Hem öncesinde hem sonrasındaki hayatı dışlamak nasıl bir bohemliktir? (Gülüyor) Öncesi... Yani aslında direkt benim kendi düşüncem değil. Her zaman şarkı yazanın düşünceleri vardır da, oradaki karakter hayattan o kadar sıkılmış ki, 'Aslında yaşıyorum ama hayat yok' gibi bir yerde. Ve diğer insanlarla arasındaki farkı düşünüyor. Herkes yaşadığını, bunu bir hayat zannediyor. Ve sonra da başka bir hayatı tasavvur ediyor ama şu anda bile yaşamıyorlar. Nefes almak tamam hayatta kalmak demek, ama bir hayata referans vermiyor o da. Daha iyi bir dünya hayal ediyordum ben de... (Düşünüyor) O karakteri de öyle konuşturdum. Daha iyi bir hayat kurmanıza ne engel oldu ki? Ben dünyanın halini, (yutkunuyor) ahvalini sevmiyorum. Daha iyi bir yer olacağını umut ediyordum. Benim çocukluğumdaki değer sistemi, değerler artık pek prim yapan değerler değil. Onlar daha hoş şeylerdi. Bir şeyler anlatılırken daha manevi şeylerden bahsedilerek konuşulurdu. Şimdi tamamen sayılar, değer değil de fiyatlar konuşuluyor. Her şey paraya tahvil ediliyor. Dünyanın daha duygusal bir yer olacağını düşünüyordum; daha şefkatli ve vicdanlı... Dünya çok korkunç, çok... İnsanlar gazetedeki haberleri okuyor ama onu sadece veri olarak algılıyor. Yani ben herhangi bir gazetenin üçüncü sayfasını dikkatlice okuduğumda dünyaya karşı büyük bir mide bulantısı geliştiriyorum. Bir tanecik genç bir kızın kafasını kesiyorlar, konteynere atıyorlar. Beş bin kişiyi öldürüyorlar Güneydoğu'da, her yerde savaş var. Herkes birbirinden nefret ediyor. O kadar acı ki? Bu yüzden mi şarkılarınızın sözleri hep çocukluğunuza dair bir özleme işaret ediyor? Ben nedense dünyayı eskiden daha iyi bir yer olarak hatırlıyorum. En azından bana daha uygun bir yer olduğunu düşünüyorum. O gerçek olmayabilir ama. O günleri düşününce 80'lerde de 30 kişi ölüyordu her gün. Yine de ben etrafımda sevgi gördüğümü hatırlıyorum, sadece bana değil insanlar birbirlerine karşı da öyleydi. Eskiden başkasının kederiyle üzülmek de vardı, başkasının sevinciyle sevinmek de. Şimdi çok çabuk geçiyor her şey. O zaman siz geleceğin değil geçmişin adamısınız! Nostaljik bir karakterim ben. Geçmişte yaşamak istemem ama oradaki benim hoşuma giden şeyler şimdi de olsa kendimi daha iyi hissederdim. Her şey çok hızlandı. Onları tam hissedemiyorum da, garip bir şeyler oluyor. Her şey çok! Daha az olmalıydı. Tam anlatamıyorum ama. Dikkatim dağılıyor benim de o kadar enformasyon bolluğunda. Herkes çok palavracı... Arkadaşlarla geçen gün 'hangi film iyi hangi film daha kötü" diye bahsederken baktık ki, belki ben de dahilimdir ona, insanlar seyretmediği filmleri, okumadığı kitapları eleştiriyorlar. 'Ben o filme gitmicem, çünkü..' deyip küçük bilgi kırıntılarıyla idare ediyorlar. Bir de bilgi kırıntısını felsefe zannetmek de çok korkunç. (Gülüşmeler) Peki o zaman her şey üstünüze üstünüze geliyorsa ne huzura kavuşturacak sizi? Arıyorum. Yani mutlu olduğum anlar sevdiklerimle beraber olduğum anlar. Ne huzura kavuşturacak? Birkaç tane alternatifim var. Belki çocuk, belki -ki buna daha çok inanıyorum- çok çocuk çok güzel şeyler verirken insana aynı zamanda büyük bir sorumluluk ve psikolojik baskı da yapıyor. Evhamlı birisi olduğum için sevdiklerimi çok sakınırım. Mahvolurum yani! Bir de gece rüyalarımda ona bir şeyler olur. İstanbul'dan uzaklaşmak da hoş bir fikir olabilir. Kendini dünyaya kapatmak, küçük bir dünya kurmak, pek bir şeyle ilgilenmemek, kitap okumak, domates yetiştirmek falan... (Gülüyor) Bunlar bir hayal mi sadece? Eskiden bir hayaldi, ama çook uzaklarda olan bir hayal değil. Şimdi elle tutulur bir hayale dönüşmüş durumda. Şehri hiç özlemeden uzun bir zamanı doğada geçirebiliyorum. En azından insanın yanında hem çok sevdiği, hem âşık olduğu, hem de çok inanıp güvendiği bir kadına ihtiyacı var. 'Çoban Yıldızı' şarkınızda 'Şimdi ölmek istemem / Bir kalbi sarmadan / Aşkı tatmadan daha' diyorsunuz. Böyle inanıp güveneceğiniz bir aşkı tatmadınız ki daha? Aşkı tattım. Âşık oldum canım. (Gülüyor) Bu aşk sizi evliliğe neden götürmedi? Yine bu sorumluluk duygusu mu? Evet, tabii. O kadar rahatsızlık verici ki bu duygu! İnsanın kendisinin çok ödlek olduğunu bilmesi de kötü tabii. Herhangi bir şeye bağlandığım anda ne yapacağımı bilemiyorum. Her taraftan sarılmış gibi hissediyorum. Şöyle bir şey var. Bir kere benim etrafımdaki herkes yıllardır bana çocukmuşum gibi davrandı. Hâlâ da bu yaşta öyle davranıyorlar. O çocuk rolümden daha yukarıdaki baba veya koca rolüne atlamak bana çok zor geliyor. Ya da tahmin ettiğim gibi bir şey değil de, kendi iç dinamikleriyle başka bir ilişki tarzı kurmam gerekecek. Eh bunu yapın o zaman, denemeye değmez mi? Denemeye değer! Zaten hiçbir zaman üzerini karaladığım bir alternatif değil o. Zamanında niyetlendiğim ve çok yaklaştığım da oldu, ama psikolojik olarak pek de iyi değildim o sıralar. Güçsüz olduğum bir dönemdi, olmadı. Siz babanızı iki yaşındayken kaybettiniz. Babanızdan alamadığınız sevgiyi kendi çocuğunuza da verememekten korkuyorsunuz bence... Bir çocuğum olsa benim hayatım da çok değerli olacak. Sırf onu düşündüğümden. Şimdi benim kendi hayatım umurumda değil. Sevdiklerim benim için çok önemlidir, mutluluğumu da mutsuzluğumu da onlara bağlıyorum. Ama ters bir tarafı da var tabii. İnsan bir çocuğu olunca ileride ne yapacağını düşünebiliyor, ayakları dünyada daha yere basar oluyor. Onların farkındayım. Hep bir çelişki. En korktuğum şeyler, en özlediğim şeyler... Hayatınız hep çelişkiler yumağı ama... Sayısal okuyup şarkı sözü yazmak gibi, sevilmekten bunalıp yine sevilmeyi istemek gibi... Çok var çelişkilerim. Matematikten sonra sosyoloji okudum. Keyif versin diye her yere saldırdım. Babanız öldükten sonra size aileniz tarafından yönelen ilgi ve sevgiden bunalmışsınız ama albüm yaparak, duygulara seslenen şarkı sözleri yazarak kendinize yeni hayran kitleleri oluşturuyorsunuz. Bu sevgi arzusuna ne diyeceğiz peki? (Gülüşmeler) Orada istemem yan cebime koy durumu da var. Ben bu işi niye yapıyorum? İnsanlara bir şeyler anlatmak istiyorum. Niye? İnsanlarla ilişki kurmaya çalışıyorum, umutsuzca. Tam anlamıyla bunu kişisel hayatımda birebir yapamadığım için de şarkılar bana yardım ediyor. Birtakım zorluklara karşı bana dayanma gücü veren şeyler bunlar. Çok da değersiz diye düşünmek istemem. Açıkçası şarkı yazarlığını da, şarkıcılığı da çok önemli bir şey olarak görmüyorum. Beni dünyada herkes sevsin isterim. (Gülüşmeler) Fakat o sevgiye ulaşmak için bir şeyler yapmak bana gurursuzluk gibi geliyor. Olduğum kişi olayım ben. Zaten sevecen birisiyimdir. Bir sürü iyi huyum vardır benim. Sevgiye aç biri değilim, ama beni sevsinler isterim. Dışarıdan hiç de iyi huylu biri gibi gözükmüyorsunuz ama? Ben kendimi nasıl olsa biliyorum. Hem kendimi savunmam hem de olabildiğince çıplak göstermeye çalışırım. Kimi zaman şakacıyımdır, insanlar bunu gerçek zannedebilirler. Bu kendi suçum tabii. Beni iyi bir insan olarak tanımlarlar, dürüstümdür, mert ve eşitlikçiyimdir, hakkaniyetliyimdir... Kötü huylarınız? Çok da hata yaparım hayatta. Vicdan azabı hissederim, rüyalarıma girer, uykularımı böler. Arada bir hatırladığım zaman utanırım. 'Aman napim abi, oldu.' demem kendime. Başkalarını yargılamam, kendimi daha çok yargılarım. Hatalarınızı düzeltme yoluna gider misiniz? Düzeltirim ama sonra bir yerde yine saçmalarım. Çok sağlam mantığım yoktur, değişir de duygularım. O yüzden karar vermeyi, insanlarla aşırı ilişki kurmayı sevmem. Arkadaşlarım da bilirler zaten, yemek toplantısı olacaksa çağırırlar ama beni saymazlar. 'Gelir ya da gelmez' derler. (Gülüşmeler) Belli olmaz benim işim. Dünya tek kişilik bir yer mi sizin için? Tek kişilik olunca çok rahatsızlık verici bir yer oluyor. Ama tek kişilik olduğunu hissettiğim zamanlar var. Benim dünya hayalim iki kişilikti. İkincisi küçük bir umut sadece... Siz bir şeyi bulmaktan çok aramayı önemsiyorsunuz bence? Tam ne olmadığını bilmediğim için aslında. Yani bilsem ki o beni mutlu edecek... Bir de daha önceki deneyimlerimden aradığım şeyin beni mutlu etmediğini gördüm. Hep müzisyen olmak istedim ama bu beni çok mu mutlu etti? Yoo... Ağrı kesici bunlar. Okumak istedim, okulumu bitirdim. Çok mu mutlu etti, hayır; idare ederiz. Rahatsızlıklarım hariç olmak istediğim insana benzer bir adam oldum zaten, o da kendince bir başarı sayılır. O da mutlu etmedi. Ne zaman mutlu oluyorum? Hiçbir şey yapmadan, bir şekilde neden olduğunu bilmeden keyifli olduğum anlar oluyor. O gün hava açmıştır, asmalarım çiçek açmıştır; öyle abuk sabuk şeylerden zevk alıyorum. Bunlar aslında çok da abuk sabuk şeyler değil... Şunu da anlıyor insan, büyük şeyler var ama küçük şeylerden geliyor mutluluk. Çünkü edindiğin şeye bakıyorsun, 'ben bunun için neler çektim?' diye düşünüyorsun, o çektiğin şeyler onu değerli kılıyor. Ama aynı zamanda ne kadar yorduğunu ve amaçladığın mutluluğu vermediğini de fark ediyorsun. Çok garip bir şey. Yıllarca ben öyle insanları hiç anlayamamıştım ama şimdi balkonumda asmalar var, orada açan çiçekleri görünce o kadar mutlu oluyorum ki! Yaşlanıyor musunuz acaba? (Gülüşmeler) Herhalde onun gibi bir şey. Ve hayat öyle bir yere giderse çok güzel. Ondan mutluyum mesela. O bir şekilde içime umut aşılıyor. Demek ki küçücük bir bahçe ekerek böyle bir şeyle mutlu olabileceğimi hissediyorum. Güney'de arkadaşlarım var, marangozlukla uğraşıyorlar, masa yapıyorlar. Bu benim için de bir çıkış yolu olabilir diyorum. Elle tutulur bir şey yapıyorlar. Hiç yabancılaşmadan yaptıkları şeye ve onun üzerinde yemek yiyorlar. O kadar güzel ki! Paylaşmayı sevmeyen birisiniz ayrıca... Paramı paylaşırım ama evimi paylaşmayı sevmem. Evime gelirler, ama uzun kalmasınlar. Birinin bavulu evimde durmasın. Öyle şeyleri sevmem. Denk gelirse yanlışlıkla kalabilir. Ama ben herhangi bir kontratın altına imza atmış hissettiğim anda o işten tamamen soğuyorum. Biri 'Abi sende 15 gün kalacağım' dese, herhalde korkudan ya da rahatsızlıktan bayılırım. (Gülüyor) Ama biri gelir hiç düşünmeyiz, on beş gün kalır, o zaman problem değil. Niyetiniz başkalarına benzemeyen, sadece kendi dünyaları olan birer kahraman gibi mi olmak? Ya da çocukluğunuzda okuduğunuz çizgi kahramanlara mı özeniyorsunuz? İdolü olan insanlar idol olmak isterler diye bir şey var tabii. Benim bir sürü idolüm oldu zamanında. Ben o kişilere nasıl hayranlık duyuyorsam bana da hayranlık duysunlar isterim aslında. Çocukluğumdaki çizgi kahramanlar kadar başarılı bir kahraman olamayacağımın farkındayım. Onlar kadar cesur, güçlü ve inançlı değilim ne yapacağıma dair. Belki antikahraman! (Gülüşmeler) Hangi çizgi roman karakteri size uygun? Mister No herhalde. Olmak istediğim kişi o. Ben öyle birisi değilim. O daha light bir karakter, o tip adamlara özendim ben. Dertleri olsa da istifini bozmayan, hayatla dalgasını geçen adamlardan olmak isterdim. Kimi zaman da beceriyorum onu, ama her zaman tutmuyor... Tommiks'te sürekli içen Konyakçı'yı da yakın buluyor musunuz kendinize? (Gülüşmeler) Doktor Sallaso'yu yakın bulurum... Bazı televizyon programlarına bakınca öyle görünüyorum. İçkiyi severim de o kadar Konyakçı kadar yoğun değil. O adamlar beni evde yakalayamadıklarından barda yakalıyorlar. Arka arkaya dizince de montajda bara gitmiş bir adam oluyorsun. Burada hatalı olan kimse değil. Tabii ki biraz yanlı oluyor. Bazen öyle şeyler oluyor ki, 'X şöyle şöyle dedi, az sonra' diyorlar. Sonra yayınlıyor adam hiç de öyle bir şey dememiş. Onlar öyle dediği için söylemiş oluyor. Ben hiç seyretmiyorum o tarz programları, kendiminkiler dahil. Benim ilgi alanıma giren medya taraflarındaki şeyler benim o halimle ilgilenen yerler değil. Benim dünyamda yeri yok o programların. Bir ünlü ya da şarkıcının o kadar göz önünde olması saçmalık geliyor. O kadar önemli birisi değil ki? Zaten özel hayat tamamen gizli olmalı. Daha doğrusu insanlar birisinin özel hayatına karışmayı utanılacak bir şey olarak görmeliler. Benim iyi yaptığımı düşündüğüm şey müziklerimdir. Bunun da dünyanın en önemli şeyi olmadığının farkındayım. Onunla ilgilenilsin. Ne dünyanın en iyi müzisyeniyim, ne de... Ne de dünyanın en iyi içicisiyim... (Gülüşmeler) Evet, ne de en iyi içicisiyim... Alkol alma ihtiyacınız zayıflıklarınızı örtmek için mi? Alkolü ben gece hayatında kullanıyorum. Sosyal olmamı sağlıyor. Evde zaten hiç içki içmem. Zaten ben gündüz vakti de çok az konuşan birisiyim, sıkıcı birisi de oluyorum. Bazı insanlar 'Ee' derler bana. (Gülüyor) Aklıma hiçbir şey gelmez. Ama gece hayatında biraz da alkolle konuşuyorum. Üşeniyorum gündüz konuşmaya, düşünüyorum, kitap okuyorum. Alkol beni keyifli birisi yapıyor. İçerler filan ağlarlar ya, ben mutlu oluyorum. İyi de içerim yani. Aynı zamanda 'İyi de yumruk atarım' diyorsunuz yani? Öyle yaklaşana alkolsüz de olsa atarım. Çocukken size aşılanan tek olma güdüsü sizi nasıl birisi yaptı; egosu güçlü birisi misiniz? Egom güçlüdür. Ama bir sürü zayıf yerim olduğunun farkındayım. Daha çok şarkılarımı karanlık tarafımdan yazıyorum. İyi taraflarımla şarkı yazamam. Onu şarkıya katması zor; daha karanlık ve derin taraflardan bir şeyler çıkıyor. İyi taraflarımdan en iyi kendine övgü, methiye çıkar. 'Ben şöyleyim, ben böyleyim, harikayım' diye... Gündüz hiç gezmez misiniz? Yeni başladım. Baharı severim. Ama neticede sokaklarda rahat dolaşamadığım için kendimi rahat hissedemiyorum. Cafe'ye gidiyorum, o da tam anlamıyla şey değil. Sosyalleşmek... Hikâye... (Gülüşmeler) Beyoğlu tarafları kendimi rahat hissettiğim yerler. Gündüzü sevmem ben ya, kafamı karıştırıyor. Çok ses var, herkesin yaşadığını, yürüdüğünü bilmek yetiyor. Gece ışıklar sönünce hoşuma gidiyor, 'Herkes uyuyor burası bana kaldı' diyorum ama bu psikolojik bir etki tabii. Ben zaten yerimde oturuyorum hep. Ama gece benim, hissediyorum. Şeyi özlüyorum. Çocukken insanlar seni görmezler. Gerçi o zaman takıyordum ama buna. 'Ben kişiliğim ama çocuğum diye onlar beni görmüyorlar.' derdim. Şimdi onu özlüyorum ama. Yolda dolaşırsın kimse seni görmez. Aval aval etrafa bakarsın, ağzında sakız vardır. Bir binayı seyredersin, geçen adama bakarsın. Sen baktığın halde o seni yok saydığı için görmez. Öyle şeyleri özlüyorum. Sizin hayatınız hep 'canım istiyor ya da istemiyor' tercihiyle şekilleniyor. Bu kadar basit mi hayat? Onunla sınırlı olacak ilişkiler kuruyorum zaten. O da beni çok dar bir hayata hapsediyor. Bir derdim var ki canımın istemediği hiçbir şeyi yapamam, elimden gelmez. Bunu bildiğim için de artık böyle davranıyorum. Bir spor salonuna gittiğim zaman bile 'Ben bu aleti sevmiyorum. Ben bunu sevdim, bunu yapacağım.' derim. Çok zor o zaman hayat sizin için öyleyse? Hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünüyorsunuz ama... Bu kaçış da olabilir ama. Neden olduğunu bilmiyorum ama umursadığım zaman başka o kadar çok şeyi umursamaya başlıyorum ki. Derinliğine bir gazeteyi okumaya başladığım zaman kendime gelemeyebiliyorum. Mesela geçen sene yazın, iki üç çocuğu sele kapılan baba vardı. Bir çocuk kalmıştı geriye. Onu düşüne düşüne mahvoluyorum ben günler boyunca. İşte o yüzden de onu düşünmemeye çalışıyorum. O yüzden de her şeyle aranıza mesafe koyuyorsunuz? Mesafe koyuyorum. O aslında yapay bir mesafe olduğundan birden bire o 'pat' diye beni rahatsız edici, depresyona sürükleyici bir yere gönderebiliyor. Kendinizle aranızda mesafe var mı? Kendimi eleştiririm, bir sürü huyumu da beğenmem. Ama yapacak bir şey de yok. Eldeki mal bu. Siz diyorsunuz ki 'Çocukluğumuzda ne isek şimdi de o kişiyiz.' Eğer yapıp ettiklerimiz bizi geliştirmiyorsa o zaman yapmanın anlamı ne? Bu insanı rehavete sürüklemez mi? Zaten anlamsızlık duygusu oradan geliyor. Bir şeyleri üst üste koyan, hedefleri olan insanları o kadar kıskanıyorum ki bazen. Parasal amaç bile iyi olabilirdi ama o bile yok bende. 30 senemi dar gelirli yaşadım, hatta bayağı süründüğüm dönemlerde oldu, ama hiçbir zaman bunun problem olmadığını hissetmemişim. Hiçbir zaman çok param olmadığı için belki. Olduğu zamanda 'kendime bir villa alayım, içini yaptırayım filan' der. O da aklıma gelmiyor ki? (Gülüyor) Zaten biliyorum ki üç metrekare içerisinde oturuyoruz. Büyük bir evim vardı benim, aynı koltukta oturuyordum. (Gülüşmeler) Üst kata bile çıkmıyordum. Kocaman bir evde en rahat edeceğim şeyi buluyorum, orada oturuyorum. Klasik küçük evime döndüm ve rahatladım. Amaç eksikliği var sizde sanırım... Evet hakikaten öyle. Eskiden vardı, kariyer planıyla ilgili. Şarkılar yazayım istiyordum. Kendi yaratmak istediğim kişiyi eksik buluyordum, 'hiçbir şey yapmıyorum' diye hissediyordum. Özellikle ilk albümü elime aldığımda, arka arkaya CD'lerimi koyduğumda 'Vay be bunu ben yaptım' diye hayranlıkla seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama sekizinci albümü yapınca aynı hisler kalmıyor tabii ki. Ne hissettiniz son albümünüzü elinize aldığınızda? 'Güzel oldu ya' dedim. (Gülüyor) Bir ile sekiz arasında büyük fark var. Ama sizin sevdiğiniz 'Onyedi' mi? En çok sevdiğim o, ama şu sıra. Belli de olmaz zaman geçmesi lazım. Hepsi için de aynı şeyleri hissediyorum. Birinci albümüme çok büyük şefkat duyuyorum, bir sürü hata görüyorum. Bilmediğim bir alana girmişim, yanlış taraflara gitmişim ama o da sempatik bir şey. İki albümünüzün adını Teoman koymanız niye? Çok mu önemsiyorsunuz kendinizi? Aslında ikinciye 'Kupa Kızı ve Sinek Valesi' ismini verecektim. Albümün üzerine koyduk, hiç de güzel durmadı. 'Böyle çıksın' dedim. Nasıl olsa birinci albümün kapağı başka. 'Bunu kırmızı albüm olarak bilsinler' dedim. Tarif ederken de 'kırmızı albüm' diyorum. (Gülüyor) Çizgi roman kahramanlarını, izlediğiniz filmleri, okuduğunuz kitapları hayatın kendisinden daha çok ciddiye alıyorsunuz sanırım. İnsan isimlerini ezberleyemem ama Tommiks'teki yan karakterler dahil bütün karakterleri biliyorum. Hepsine büyük sevgimde var. Sanki gerçekten yaşıyorlarmış gibi. Kitaplar çok renkli, o kadar zeki insanlar tarafından o kadar hoş şekillerde yazılmışlar ki? Aynı o zekayı ve rafineyi gerçek hayatta bulamıyorum. Ben de öyle birisi değilim, başkaları da öyle insanlar değil. O yüzden o tip roman kahramanlarına hayran olmak daha mantıklı geliyor. Peki şu an neler var elinizin altında okuduğunuz? Çok uzun zamandır kurgu okumadım, o konuda biraz kendime kızıyorum. Tarih, coğrafya gibi şeyler okuyorum. Aslında kurgusal şeyler bir sanatçının yoğunlaşacağı şeyler olmalı. Dört beş senedir kurgusal metin, roman hiç okumadım. Ben ilkokuldan beri her bulduğunu okuyan birisiyim. Gündelik hayatımda da bu böyle. Ama yöneldiğim şeyler saçma sapan şeyler oldu. Aslında saçma sapan şeyler değil, bunların hepsi bilgi. Herkese de yarar, ama öbür tarafımı boş bıraktım. Albümün dört yıl gecikmesinin nedeni bu mu? İki sene boyunca tamamen ne yapacağımı bilemez halde durdum. Konserler verdim ama kendime dair hiçbir yatırım yapmadım. Hayatım boyunca çalışkan birisi oldum, o açıdan bu vicdanımı yaralıyor. O yüzden kendimi tam bir insan gibi, bir erkek gibi hissetmiyorum bir şey yapmayınca. İşe yaramaz biri gibi hissediyorum. O iki sene kendime dair rahatsızlıklarım oldu. Tarih ve coğrafya neden ilginizi çekiyor? Bilgiyi hep sevdim ben, aklımda çoğunu tutamasam da. O çocukluğumdaki merak duygusu kaldı. İnsanları da merak ediyorum. Ama sonra çok fazla içlerine düşünce kendimdeki hataları görüyor, ondan da bir rahatsızlık duyuyorum. Tarihin içinde yanlılık da var, objektiflik de yok; başka başka kaynaklardan okuyunca çok mutlu oluyorum. Bu kadar okumak sizi yazmaya itmiyor mu? Bir sürü yazıyorum. Hepsi de yarım yarım. Bir tane roman var ama o bitmeyebilir. Bitmez yani, bir türlü ilerlemiyor yıllardır, aramızda on yıl var. Bir oyun yazdım, onun yarısı bitti gibi, o bitebilir. Tek kişilik ve tek perdelik bir oyun. Ben oyuncu değilim, ben oynamayacağım. Kendi şarkı sözlerimi bile ezberleyemiyorum. Çok uzun benim şarkı sözlerim. Yazması kolay da ezberlemesi zor. (Gülüşmeler) Konserde arada bir unutuyorum, çocuklar söylüyor. Onların bana verdiği tüyoyla devam ediyorum. Bir de ilk albümü yaparken bir şeyi ortaya çıkarma düşüncesi beni arkadan itiyordu, şu anda illaki çıkarmak zorunda olmadığım ve albümlerden dolayı dolduğum için acele de etmiyorum. Kendime hedef de koymadım, o yüzden yavaş gidiyor. Yarım bırakıyorum başka bir şeye atlıyorum. Belki de bundan sonra kreatif hiçbir şey yapmayabilirim. Bir tane senaryom var, bir tane daha yazıyorum. Bakalım ne gösterecek? Ortada şarkıya dönüşmüş şeyler yok, ama destanlar dolusu bir sürü söz var yazdığım. Bunlar bitmezse boşu boşuna yazmış olacağım. Tamam çok dert değil ama sanat faydalı bir şey değil. Faydalı olmak zorunda değil. Bu noktada hayata dair alacağınız en radikal karar ne olurdu? Yapabilsem çok da hoş olurdu, uzaktan güzel duruyor. 'Her şeyi bırakıyorum kardeşim' desem... Satıp savsam her şeyimi. Tek başıma... Köpeğim Çelik Blek de var gerçi. Yine de sevdiğim bir kadın olsun isterim yanımda. Bazı konularda da çok beceriksizim. Birilerinin beni kontrol etmesi de gerekir. Hem de özgür olmak isterim. Ama beni çaktırmadan yönlendirirlerse çok iyi olur. Peki her şeyinizi bırakıp gitseniz yanınıza almayacağınız üç şey ne olurdu? Almayacağım mı? (Gülüyor) Cep telefonumu almam herhalde, bilgisayarımı almam. (Düşünüyor) Gitarımı almam. Tertemiz bir sayfayla başlayınca bakalım ben nereye gidiyorum. Elinizden ne iş gelir, domates mi yetiştireceksiniz? (Gülüşmeler) Ne yazık ki elimden kreatif işler geliyor. Ben aslında daha fiziksel işler yapan insanlara hayranım. Bana kalsa futbolcu olmak isterim. Ben müzisyenlerin değil futbolcuların hayranıyım. Eski hayranlıklarım devam ediyor ama iyi futbolcuları seyredince onlar gibi olmak istiyorum. (Gülüyor) Veya çok iyi marangoz... Futbolda bile sanat görüyorum. Zanaat sahibi olmayı isterdim. Bir şekilde şarkılar işe yarıyor, ama daha da işe yarayan, sanatsal olmayan işler yapmak da isterdim. DVD filmlerinizi, müzik CD'lerinizi, kitaplarınızı arkadaşlarınıza dağıtarak, bu takıntılardan kurtulduğunuzu söylüyordunuz bir ara. O ne durumda? Bir kere sürekli temizlik yapıyorum, ortalığı topluyorum. Arada bir sürü işim oluyor, tam anlamıyla başlayamıyorum. Ayağıma dolanan bir şeyler var zannediyorum. Bilgisayardaki kullanmadığım dosyaları siliyorum, hep yapmak istediğim küçük küçük şeyleri yazıyorum yapılacaklar listesine. O hafta sırf onlarla ilgileniyorum. Ortalığı düzenleyip sonra da kendimi bir düzelteyim diyorum. Bazen kendime anayasa yazıyorum. (Gülüşmeler) Cidden mi? Ne var anayasada peki? Madde bir: Teoman bölünmez bir bütündür mü? (Gülüşmeler) Onun gibi bir şey. Bu anayasayı kaç kere deliyorsunuz peki? Yani bir süre yaptığım zaman içselleştirirsem o doğal olarak gidiyor zaten. Onu yapmak lazım. Bu konularda becerili olmadığımı söylemeliyim. Peki bu temizlik operasyonunda kaç dostunuz kaldı? Onları da temizliyorum. Sildiklerim var: Daha doğrusu istediğim o mesafeyi kuramamış oluyorum. Bir şekilde doğal yollarla o mesafe kırılmış oluyor, uzaklaşıyorum insanlardan. Bir nefes alıyorum. Bazen kendimden de uzaklaşmak istiyorum ama yapacak bir şey yok. Başkalarına o kadar mantıklı fikirler veriyorum ki, formüllerim ben de işe yaramıyor. Nereye gidecek böyle? İyiye gidecek inşallah. En azından üç dört sene kendi kişisel olarak yapacağım işleri yazdım. Hedeflediğim şeyler var, orta vadede. Uzun vadede ne olacak? Ya psikolojim iyi olduktan sonra, keyfim yerinde olduktan sonra nasıl olacaksa olsun. Profesyonel olarak psikolojik destek alıyorsunuz değil mi? Yıllardır giderim canım. Uzun zaman oldu benim psikiyatrlarla tanışmam. Dönemsel olarak işe yarıyorlar ama. Sonradan insan biraz doyunca unutuyor ama. Mesela belim ağrıyor benim, fiziksel hareketler yapmam lazım. Ama ağrımadığı zaman unutuyorum, yapmıyorum. Bu da onun gibi bir şey. Psikiyatrlarımı dinliyorum ama. O zaman bir psikaytr hanımla evlenseniz? O da bütün foyalarımı ortaya çıkarsın. (Gülüşmeler) [email protected] *** Arada bir ölümü hatırlamak iyidir Babanızla birlikte büyümüş olsaydınız, daha mı farklı biri olurdunuz? Daha farklı biri olurdum. En azından babamın yokluğu acılı bir süreçti aslında. O süreci yaşamak istemezdim. O süreci yaşamayınca psikolojik olarak daha sağlıklı biri olurdum. Annemin, anneannemin de psikolojisini bozdu. Bu kişi olur muydum, bu şarkıları yazıyor olur muydum, hiç önemli değil. Babam olsun, albümlerim olmasın. Ne hatırlıyorsunuz, babanıza dair? Birkaç tane resim gibi şey. Bir tanesinde kalkmışım, ağlıyorum. Babam içeriden koşarak geliyor beni kucağına alıyor. Bir tanesinde de hasta yatağında öksürüyor. Aslında iki tane şey hatırlıyormuşum. Mezarına ziyarete gidiyor musunuz? Arada bir gidiyorum, çok kötü oluyorum. Aslında hep de aklımda, onun vicdan azabını hissediyorum. Gittiğim zaman içime böyle garip şekilde huzur da doluyor. Arada bir ölümü hatırlamak da iyi bir şey ama her zaman aynı şekilde huzurlu da olmuyorum. Her şeyi hatırlıyorum. O kadar da gençmiş ki öldüğünde, 32 yaşındaymış. Eskiden babam dediğim, büyük bir adam olarak düşündüğüm kişi şimdi çocuk gibi geliyor. Şimdi 10 yaş büyüğüm ondan. Onun adına da üzülüyordum, eskiden sırf kendime üzülürdüm. Kendine bakmadı, niye yok diye kızardım da. Şimdi bakıyorum da ben de aynısı olmuşum. (Gülümsüyor) Yemek yemeyen, kendine bakmayan biriymiş. Çok inatçıymış. Ben sağlığımla ilgileniyorum ama, checkup'lar yaptırırım. İnsanı sevdikleri için bile olsa kendisine dikkat etmesi gerekiyor. *** Elif Şafak'ın yazdığı 'uçurtmalar'ı ben yazamadığım için kıskandım Elif Şafak'ın yazdığı 'Uçurtmalar'ın sözlerinde sizi çeken ne oldu? Şarkı sözlerini ondan siz mi talep ettiniz, yok mu o mu yazdığı sözleri sizinle paylaşmak istedi? Uçurtmalar şarkısında sözleri çok beğeniyorum ben. Elif bana bir kaç tane güzel şarkı sözü göndermişti ama ben bu sözleri kendi üslubuma çok yakın buldum. Elif Şafak kendi teklif etti yazmayı ve çok çabuk bir sürede de yazdı. Ben müziği sonrasında yazdım. Özellikle "ipleri dolaşmış uçurtmalar"ın çok güzel bir metafor olduğunu düşünüyorum. Hatta ben yazmadığım için biraz kıskanıyorum da. Neyse ki, benim albümümde! Siz de kendinizi ipleri dolaşmış uçurtma gibi hissediyor musunuz? "İpleri dolaşmış uçurtmalar" ise , bir türlü yürümeyen ama bitirilemeyen her ilişkiyi çok güzel anlatan bir söz. Ben hayatımda çok kez bu duyguyu yaşadım. H. SALİH ZENGİN - ZAMAN PAZAR
19 Nisan 2009 12:33
DİĞER HABERLER