Teröristlere verilecek en güzel cevap

Teröristlere verilecek en güzel cevap
Başbakan Erdoğan,TBMM Grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokrasi, hukuk ve adaletin güçlenmesinin, Ankara'nın bütün kurumlarıyla birlikte kalbini Anadolu'ya vermesinin ve vatandaşın devletiyle bütünleşmesinin, teröristlerin tabanını kuruttuğunu bildirerek, ''Uluslararası uyuşturucu mafyasının maşası olarak onlarla sarmal halinde iç içe geçen bu cinayet şebekesi açık söylüyorum; sonun başlangıcına yaklaşmıştır'' dedi. Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, acıları ve mutlulukları paylaştıkları oranda millet olma bilincinin güçleneceğini belirterek, ''İnşallah yeni yılda da milletçe daha güzel günler görecek, daha müreffeh bir Türkiye'ye ulaşmak için canla başla çalışmaya devam edeceğiz'' diye konuştu. Devletin, milletle birlikte güçlendiği oranda geçmişin yanlışlarını, ihmallerini telafi ettiklerini, yıllarca ertelenen sorunları çözüme ulaştırdıklarını anlatan Erdoğan, şunları söyledi: ''Allah'ın izniyle özgüvenimiz tamdır. Milletimize güveniyoruz, milletimiz de bizlere, devletine, hükümetine güveniyor. Millet ile devlet arasındaki bu karşılıklı güven duygusunu her gün biraz daha güçlendirmek siyasetimizin temel misyonudur. Bu yola çıkarken söylediğimiz gibi 'çözümsüz hiçbir meselemiz yoktur.' Şimdiye kadar dize getirdiğimiz zorluklar göz önüne alındığında bundan sonra da önümüzdeki meselelerin hangi usul ve yöntemlerle aşılacağını çok iyi biliyoruz. Bugüne kadar karanlıktan beslenen terör örgütü mensupları, Türkiye'nin gün ışığına kavuşmasından, açık ve şeffaf bir demokrasiye ulaşmasından ne kadar tedirgin olduğunu gösteriyor. Onların kirli ve karanlık eşkalleri, Türkiye günışığına kavuştukça daha çok belirginleşiyor. Demokrasi, hukuk ve adaletin güçlenmesi, Ankara'nın bütün kurumlarıyla birlikte kalbini Anadolu'ya vermesi, vatandaşımızın devletiyle bütünleşmesi teröristlerin tabanını kurutuyor. Perşembe günü Diyarbakır'da meydana gelen bombalı cinayet, terör örgütünün çocuk masumiyetine bile tahammülü olmadığını bir kez daha en açık biçimde göstermiştir. Ortaya çıkan fotoğraf herhalde insaf sahibi, yüreğinde insanlıktan zerre kadar merhamet olan herkesin içini yakmıştır. Bu ülkenin umudu, geleceği, yarını olacak gencecik çocuklarımız dershanelerinin önünde kitaplarıyla, rüyalarıyla birlikte alçakça tezgahlanan bir cinayete kurban gitmişlerdir. Çocuklarımız nur içinde yatsınlar.'' ''TERÖRE VERİLECEK EN GÜZEL CEVAP...'' Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar dileyen Başbakan Erdoğan, ''Annelerine, babalarına, kardeşlerine Allah sabır ve metanet versin. milletimizin başı sağolsun diyorum'' dedi. Cumartesi günü bakan ve milletvekilleri birlikte Diyarbakır'a gittiğini hatırlatan Erdoğan, terör saldırısında hayatını kaybedenlerin ailelerine taziyede bulunduklarını, yaralıları hastanede ziyaret ettiklerini ve halkla kucaklaştıklarını söyledi. Erdoğan, teröre verilecek en güzel cevabın, birlik ve beraberliği korumak, kardeşlik duygusuyla birbirine daha fazla kenetlenmek olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Diyarbakır ve bölge halkı terör ortamının olumsuzluklarından çok çekti, büyük bedeller ödedi. Son dönemdeki gelişmelerle geleceğe dair ümitleri artan Diyarbakırlı kardeşlerimiz, huzur ortamının devam etmesini, bu tür terör eylemleriyle huzurlarının bozulmamasını arzuluyor. Anne ve babalarıyla hafta sonu görüştüğüm şehit çocuklarımız Rıdvan Süer, Eren Şahin, Melek İpek ve Ferhat Mutlu yüreğimizi gerçekten dağladı. Son olarak öğrenci kardeşimiz Engin Taşkaya da hayatını kaybetti. Ona da Allah'tan rahmet diliyorum. Biliyorum ki, 70 milyonluk milletimiz de bu derin bir acıyı yüreğinde hissetti. Eren Şahin'in annesi Bursalı, babası Diyarbakırlıydı. Rıdvan Süer, Ankaralı bir ailenin evladıydı. Lice'li bir ailenin evladı olan Ferhat Mutlu'nun ağabeyi asker olarak şehit edilmişti. Melek İpek, annesinin, babasının olduğu kadar bizim de melek ve ipek ruhlu bir evladımızdı. O bedenler, o temiz ve masum ruhlar aramızdan ayrıldı. Peki o caniler, bu cinayeti işleyenler, azmettirenler, cinayet emrini verenler, ne elde ettiler? Hangi ideale hizmet ettiler? Hangi ideallerini gerçekleştirdiler? Karanlık maskeleri indirildiğinde ne söyleyebilirler? Terör örgütü için 'siyasi bir örgütlenme' diyen anlayış acaba bu çatı altında ne iş görüyor? Madem siyasi bir örgüt size ne gerek var? Niçin hala kalkıp tavrınızı koyamıyorsunuz? Siz korktukça, kaçtıkça biliniz ki korkunun ecele faydası yoktur, gelip bir gün sizi yakalayacaktır.'' ''TERÖR TECRİT OLACAK'' Başbakan Erdoğan, terör ve şiddetin bir akıl kilitlenmesi olduğunu vurgulayarak, bu kilidin er geç kırılacağını söyledi. Terörün, toplumdan tecrit olacağını kaydeden Erdoğan, ''Esasen bugün yaşanan da toplumdan ve dünyadan tecrit olmanın, tabansız kalmanın şuursuzluğudur'' dedi. ''Çocuk masumiyetine kastedecek kadar insanlığa düşman olmak hangi düşünceyle izah edilebilir?'' sorusunu yönelten Erdoğan, şöyle konuştu: ''Toplumu tedirgin ederek, korku ve kaygı salarak, kaos ortamı oluşturarak akılla bulunacak çözümleri akıl dışı bırakmak isteyenler muratlarına eremeyeceklerdir. Biz bu tuzakları biliyoruz. Bölge insanı bu tür tuzaklarla çok imtihan oldu. Uluslararası uyuşturucu mafyasının maşası olarak onlarla adeta sarmal halinde iç içe geçen bu cinayet şebekesi açık söylüyorum; sonun başlangıcına yaklaşmıştır. Bu millete huzuru, adaleti, merhameti, demokrasiyi, kalkınmayı, refahı çok görenler bu milletin hukukunu korumak için dikkatimizi dağıtmaya muvaffak olamayacaklar. O şehit çocuklarımızın adları ülkemizdeki bir çok ilde okullarımızda yaşayacak. Demokrasi içinde, hukuk içinde, bin yıllık medeniyet birikimimiz içinde çözümsüz olduğuna inandığımız hiçbir meselemiz yoktur. Bu vatanın bütün evlatları bir ve beraberdir. Sorunlarımızı birlikte çözüme götürürken, Türkiye her geçen gün aydınlanırken aklın yoluna mayın döşeyenler bu toplumdan bertaraf olacaklardır.'' ''MASKELİ TERÖR'' Erdoğan, uluslararası toplumun da hükümetin kararlı tutumu sonucu artık, maskeli terörün şifrelerini çözdüğünü, maskenin arkasındaki karanlık eşkali tanıdığını söyledi. İstisnasız bütün vatandaşlar için siyaset yaptıklarını vurgulayan Erdoğan, istisnasız bütün vatandaşların hukukunun kendi hukukları olduğunu belirtti. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Tereddütsüz söylüyorum; Türkiye, daha çok demokrasi, daha çok refah, daha çok kalkınma, daha güçlü bir hukuk devleti olma yolundaki yürüyüşünü asla kesintiye uğratmayacaktır. Türkiye, vatandaşlarının mutluluğu için geriye doğru bir tek adım atmayacaktır. Türkiye artık, meselelerini konuşamayan, tartışma imkanından mahrum o eski günlerin Türkiye'si değildir. Demokrasinin çıtası olabildiğince yükselmiştir. Bunu bütün dünya görmüş, hakkaniyet sahibi herkes takdir etmiştir. Türkiye'nin, sorunlarını çözebilecek bir siyasi iradeye kavuştuğunu bütün dünya görmüştür. Konuşabildiğimiz, özgürce tartışabildiğimiz, demokratik hayata güç verdiğimiz ölçüde medeniyet çıtası yükselecek olan bir ülke olduğumuzu artık hepimiz biliyoruz. Bütün dünya da bunu biliyor. Siyasetin problem çözücü araçlarını bir bir devreye sokuyor, siyasetin konularını siyasetin dışına itmiyoruz. Biliyoruz ki toplumsal meseleler, siyaset tarafından kuşatılıp, siyasetin medeni tartışma ortamı içine alınmadıkça sosyolojik, ekonomik, hukuki küçük sorunlar birbirini tetikleyerek yeni sorunlara yol açmaya başlar.'' DEMOKRASİ Erdoğan, son beş yıldır, demokrasi, hukuk ve özgürlükler bahsinde yükselttikleri çıtaya, kat ettikleri büyük mesafeye rağmen, belli zihniyet kalıplarının değişime direndiğinin doğru olabileceğini belirterek, ''Kuşkusuz hayatın tabiiliği içinde bu bir süreçtir. Geldiğimiz noktada bu olumlu süreçten en çok rahatsız olanlar, eski istismar alanlarını şimdi kaybedenlerdir'' dedi. Türkiye'nin yaklaşık 30 yıldır ayrılıkçı terörle mücadele ettiğini, bu mücadelede güvenlik kuvvetlerinin her zaman büyük özveri ve kararlılık gösterdiğini anlatan Erdoğan, ''Terörle mücadelemizden asla taviz vermeden, demokratik bir hukuk devletinin vatandaşları olarak meselelerimizi, siyasetin ve sosyal hayatın imkanları içinde açık ve şeffaf biçimde konuşmaya devam edeceğiz'' diye konuştu. Siyasetin, tabiatı gereği bundan vazgeçemeyeceğini belirten Erdoğan, ''Çünkü, siyasetin esası, şiddeti dışlayarak konuşabilmektir'' dedi. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Demokrasinin esası, şiddeti, terörü reddederek yasal zeminde sorunları siyasetin konusu yapabilmektir. Beş yıldır her alanda yaptığımız budur. Bundan sonra da demokrasi istikametinde yapacağımız budur. Demokrasi ve hukuk içinde, milletimizin birlik ve beraberliğini, mutluluk ve huzurunu esas alarak siyaset yapıyor, ülkemizi yönetiyoruz. Milletimizi ve ülkemizi bir bütün olarak gören siyasetimizin bu kuşatıcı hüviyetinin her geçen gün daha iyi anlaşılmasından da büyük memnuniyet duyuyoruz. 70 milyon insanımızın en büyük arzusu, en büyük özlemi birlik ve beraberlik ruhunun Türkiye'ye hakim olmasıdır. AK Parti olarak, adaleti ve kalkınmayı esas alan bir parti olarak, beş yıllık icraatımız açıkça ispat etmiştir ki siyasetteki varlık nedenimiz vatandaşlarımızın taleplerini karşılamak, birlik ruhunu güçlendirmektir. Bunun için her türlü önyargıyı ve yerleşik alışkanlıkları sorgulayarak büyük mesafeler aldık, toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek büyük yenilikler getirdik.'' AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terörle mücadelede teşhis ve tespitten çok, çözüme yönelik şeyler söylenmesi gerektiğini belirterek, ''Görüneni konuşmak, hiçbir zaman siyaset yapmak değildir. Var mı çözümün, bunu söyle. Yoksa diğeri sadece bütün bu olanları ranta dönüştürmektir'' dedi. Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, siyaseti milletle tanımladıklarını, milletle birlikte yürümeye azami özen gösterdiklerini söyledi. En önemli prensiplerinin, kime yönelirse yönelsin, kimden gelirse gelsin şiddeti, terörü mutlak surette dışlamak olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Hiçbir toplumsal mesele, hiçbir gerekçe, teröre meşruiyet kazandırmaz. Meselelerimizi konuşmanın, karşılıklı masa etrafında toplanarak çözmenin de en meşru aracı siyasettir'' diye konuştu. Terörle hiçbir davaya hizmet edilemeyeceği ve hiçbir sorunun çözülemeyeceğini, artık herkesin çok iyi anlaması gerektiğini belirten Erdoğan, terörün çıkmaz yol olduğunu vurguladı. Erdoğan, terörü yöntem olarak seçenlerin, hiçbir hedefe ulaşamayacaklarını, hayırlı hiçbir amaca hizmet edemeyeceklerini dile getirerek, ''Terörü bir yöntem olarak onaylayanlar, mazur görenler ise terör eylemlerinin kanlı sonuçlarına, vahşi yüzüne ortak olurlar'' dedi. ''BÜTÜN DÜNYA ANLADI, ÜMİT EDİYORUZ BUNLAR DA ANLAR'' Terörün; her türlü gelişmenin, ekonomik, siyasi ve demokratik açılımın önünde büyük bir engel olduğuna işaret eden Erdoğan, Güneydoğu, Doğu Anadolu halkının, artık terörün olumsuz sonuçlarından etkilenmek, acı çekmek istemediğini söyledi. Erdoğan, görüştükleri herkesin, ''artık bu acı, kan, gözyaşı dinsin'' dediğini, bu yüzden de sesini yükselttiğini, terörü kınadığını, açıkça huzur ve istikrardan yana tavır takındığını belirtti. Erdoğan, bu yüzden Diyarbakır'daki sivil toplum kuruluşlarının, bu hain saldırıyı kınadıklarını, sağlanan güven ve istikrar ortamını baltalayacak her türlü terörist girişime karşı bir bütün olarak tavır aldıklarını gösterdiklerini söyledi. ''Demokratikleşmeden, kardeşlik ve dostluk hukukumuzdan, sevgi ve saygı ikliminden asla taviz vermeyeceğiz, geri adım atmayacağız, terörün ektiği nifak tohumlarının yeşermesine fırsat vermeyeceğiz'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Diyarbakır'ın en işlek caddesinde bomba patlatıp, yavrularımızın, sivil ve masum vatandaşlarımızın, güvenlik güçlerimizin hayatına kastedenler nasıl bu bölgeyi, bölge insanını düşünüyor olabilirler? Böyle alçakça bir eyleme girişenler nasıl insaniyetten, insanların haklarından bahsedebilirler? Türkiye'nin hamuru ahlakla, adaletle, hoşgörüyle yoğrulmuştur; bu bölgenin hamuru kardeşlikle, merhametle, erdem ve faziletle yoğrulmuştur. Bu işler, bu canice saldırılar, bu kanlı eylemler bölge insanının karakterinden, seciyelerinden, örfünden nasibini alamamanın da bir sonucudur. Bu tür yöntemler bu ülkenin toplumsal dokusunu, insan profilini yansıtmamaktadır. Toplumuna, örfüne, dinine, geleneklerine bu kadar yabancılaşan, insani hasletlerini bu kadar yitirenler, hiçbir insanımızı temsil edemez, hiçbir vatandaşımızı temsile soyunamaz. Terörle bir yere varılmadığını bütün dünya anladı, ümit ediyoruz bunlar da vakit çok geç olmadan terörle bir yere, bir amaca ulaşılamayacağını anlarlar.'' ''HERKESİN ATMASI GEREKEN ADIM BELLİ'' Başbakan Erdoğan, hedeflerinin, güçlü, müreffeh ve demokratik Türkiye ideali olduğunu dile getirerek, hiçbir tereddüt göstermeden, milletin her ferdinin, herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın, en geniş anlamda demokrasiyi ve özgürlükleri hak ettiğine inandıklarını kaydetti. Erdoğan, hükümet olarak da bunun güvencesi olduklarını belirtti. Demokrasi ve özgürlüklerin, milletin ortak değeri, ortak kazanımları olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ''Siyasetteki bütün muhataplarımızdan beklentimiz, terör ile toplumsal meselelerimizi mutlaka birbirinden ayırarak konuşabilme ve siyaseti meşru çözüm yolu olarak kurumsallaştırma çabasına katkı yapmalarıdır. Hiç kimse ama hiç kimse, meşru zemin ile gayrı meşru çizgide aynı anda bulunamaz'' diye konuştu. İyi niyetli, hakkaniyetli, şiddeti dışlayan herkesin, atması gereken adımın belli olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Bu devlet büyük bir devlet, bu millet büyük bir millettir. Gelin, bu devlete ve bu aziz millete ait olmanın onurunu hep birlikte yaşayalım'' çağrısında bulundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu: ''Böyle bir vasatı oluşturduğumuzda, korku ve nefretten arınarak büyük bir millet olma vasfımızı harekete geçirdiğimizde, meselelerimizin hallinin hiç de zor olmadığını açık bir şekilde görebileceğiz. Allah'a şükürler olsun ki o günlere en yakın noktadayız. Zira vatandaşımızın gönlü, iradesi, aklı, vicdanı sadece ve sadece birlikten yanadır. Terörle bu ortak mücadelemiz, inanıyorum ki aynı kararlılıkla devam edecek. Terörle mücadelede söyleyecek bir şeyi olanlar, bizlere tavsiyesi olanlar, teşhis, tespitten çok, çözüme yönelik ne söyleyecekler... Bunu söylesinler. Biz, ortak aklı oluşturmaya her zaman hazırız. Varsa çözüme yönelik teklif, biz bunu alır, kabullenir ve uygulamaya da geçiririz. Ama ortada görüneni konuşmak, hiçbir zaman siyaset yapmak değildir. Var mı çözümün, bunu söyle. Yoksa diğeri sadece bütün bu olanları ranta dönüştürmektir, bir rant hevesidir. Benim milletim bunu yutmuyor.'' ''DEVLET SIRRI KAVRAMI'' Başbakan Erdoğan, geçen 5 yıllık dönemde, TBMM'de Türkiye'nin her alanda yaşadığı değişimi yansıtan bir çok önemli yasama çalışması yapıldığını, bir çok yasa çıkarıldığını anımsattı. Yeni dönemde de Türkiye'nin ihtiyacı olan yasal düzenlemeleri, yasama faaliyetlerini aynı titizlik ve dikkatle sürdürdüklerini kaydeden Erdoğan, Meclis gündemine gelmek üzere olan son derece önemli yasa tasarılarının bulunduğunu ifade etti. Bakanlar Kurulunun dünkü toplantısında, çok önemli yasaları değerlendirdiklerini anlatan Erdoğan, bunlardan birinin, devlet sırları ve gizliliğin nerede başlayıp nerede bittiğiyle ilgili konuları yasal bir zemine ve hukuki tanımlamalara bağlayacak olan tasarı olduğunu belirtti. Erdoğan, bu tasarıyı, kamu yönetimi, devlet-toplum ilişkileri, şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından çok önemli bulduklarını belirtti. Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Çünkü insanlarımızın bilgi alma, edinme hakkını önemli buluyoruz. Devlet yönetiminin şeffaflığı ile milletin bilgi alma hakkının korunması bize göre demokrasinin esasıdır. Zira devlet, milletindir. Demokratik bir devletin mümkün olan en şeffaf yapı içinde faaliyetlerini sürdürmesi bir zorunluluktur. Bizde maalesef devlet sırrı kavramı, uzun yıllar boyunca muğlaklıktan kurtarılamamış, dolayısıyla zaman zaman bu kavram istismar edilmiştir. Her devletin sır niteliği taşıyan bilgi ve belgeleri vardır, ülkenin menfaatleri ve güvenliği için bu bilgi ve belgeler açıklanmaz. Bu uygulama dünyanın her ülkesinde vardır, uygulanmaktadır, uygulanması da doğaldır. Ancak bu uygulamanın, vatandaşların bilgi alma hakkını ve özgürlüğünü en az etkileyecek dar sınırlar içinde yürütülmesi gerekir. Dahası neyin devlet sırrı olduğuna, neyin olmadığına herkesin kendi keyfine göre karar vermemesi, bunun bir hukuki dayanağının, ölçüsünün, tarifinin olması gerekir. Yeni yasa tasarımız, bugüne kadar muğlak kalan, belirsiz kalan noktaları hukuki esaslara bağlamayı amaçlamaktadır. Daima ifade ediyoruz, biz devletin şeffaf olması gerektiği, bunun demokrasinin bir gereği olduğu fikrini savunuyoruz. Ancak bu açıklığın, bu şeffaflığın elbette bir sınırı var. Bu, bütün ülkeler için böyle.'' ''ŞEFFAFLIK YOLUNDA ÖNEMLİ BİR ADIM'' Erdoğan, bu yasal düzenlemeyle son derece önemli bu konuyu istismar edilmekten, vatandaşın bilgi alma özgürlüğünü sınırlayacak, devletin faaliyet alanı içinde karanlık bölgeler oluşturacak belirsizliklerden tümüyle uzaklaştırdıklarını söyledi. Bu yasayla aynı zamanda yetki sahiplerinin hesap verebilirliklerinin de sağlandığını ve garanti altına alındığını ifade eden Erdoğan, tasarının yasalaşmasıyla, Türkiye'de devletin, kurumların daha şeffaf bir yapıya kavuşması yolunda da önemli bir adım atmış olacaklarını kaydetti. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, medyada, 'sınırsız özgürlük' diye bir anlayış olduğunu ifade ederek, ''Sınırsız özgürlük hiçbir yerde olamaz. Hiçbir medya mensubu benim özgürlük alanıma giremez, saldıramaz, hakaret edemez'' dedi. Hakkında verilen 3 Ykr'lik manevi tazminat davasıyla ilgili olarak da Erdoğan, ''Ceza alıyorsam, bu cezaya inanmalıyım. Hukuk, bu kadar zedelenmemeli. Eğer ben manevi tazminata mahkum edileceksem, bunun hakkı verilir. Yoksa nefislerimizi tatmin için bu tür kararlar verilmez'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, devlet sırrı dışında, ticari sır, banka sırrı ve müşteri sırrıyla ilgili başka bir yasa tasarısının daha Meclis gündemine geleceğini söyledi. Türkiye'de geçmişte, özellikle bankacılık alanında çok ciddi suistimaller yaşadığını, ağır bedeller ödediğini ifade eden Erdoğan, bunların rakamsal olarak çok büyük boyutlara ulaştığını söyledi. Başbakan Erdoğan, bankaların hortumlandığını, haksız kazançlarla servet sahibi olunduğunu, ihalelere büyük fesatlar karıştırıldığını, karaparaların aklandığını anımsatarak, bu konuda büyük sorumluluk sahibi olan hükümetlerin de bunun bedelini en ağır şekilde ödediğini bildirdi. Erdoğan, o hükümetlerin bu durumu inkar ederek ''Hayır, bizim dönemimizde olmadı'' dediklerini anımsatarak, ''Bizden önceki koalisyon hükümeti, bankaların fonlara devredilmesinin sorumlusudur ve bunu belgeleriyle bütçe müzakerelerinde de açıkladık'' dedi. ''Siyasetçiler milletten ceza aldı ve millet bunları sandıklarda mahkum etti ve iktidar vermedi. Haksız kazanç elde eden haramzadeler teşhir oldular ama bu ülke, bu millet çok büyük varlıklarını kaybetti'' diyen Erdoğan, en kötü ihtimal düşünülerek, usulsüzlük ihtimallerinin kapısının tamamen kapatılması gerektiğini dile getirdi. ''HAKSIZ KAZANCA 'DUR' DİYEN KARARLI İKTİDAR VAR'' 5 yıllık iktidarlarında hırsıza, arsıza ve hortumcuya göz açtırmamaya azami özen gösterdiklerine işaret eden Erdoğan, şunları söyledi: ''Bu irade son derece önemlidir. Geçmişte bu ülkenin kaynakları talan edilirken gerçeği göremeyenler ya da görmezden gelenler ne yazık ki bu suçlara ortak oldular. Bugün Allah'a şükür ki haksız kazanca 'dur' diyen kararlı, dirayetli bir iktidar var. Ancak biz istiyoruz ki bu konular yasal bir güvenceye kavuşsun. Bu konunun iki yönü var. Bir yandan ticari sır, banka sırrı, müşteri sırrı gibi kavramları tanımlayıp koruyacaksınız, bir yandan da bunların dışında kalan bilgi ve faaliyetlerde şeffaflığı sağlayacak, istismara giden yolları denetime açacaksınız... Geçmişte maalesef sırların ifşa edildiği, şeffaf olması gerekenin de örtülü hale getirildiği dönemler yaşadık. Sonunda da özellikle bankacılık alanında yaşanan yolsuzlukların ağır bedelini de ülke olarak hep birlikte ödedik. İnşallah bu yasayla bu konuda da çok önemli bir mesafe alacağız, bankacılık faaliyetlerini, ticari faaliyetleri de güvenli bir yapıya kavuşturmuş olacağız. Tabi bunun tanımı yapılınca, bu tanımla birlikte herkes neyin ne olduğunu çok açık, net görmüş olacak.'' ''DEVLET, DEVLETSE MAZERET ÜRETMEYECEK'' Başbakan Erdoğan, Meclis gündemine gelecek başka bir yasal düzenlemeyle de Afet İşleri, Sivil Savunma ve Acil Durum genel müdürlüklerini, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı adı altında bir arada toplamayı hedeflediklerini söyledi. Türkiye'nin doğal afetlere açık bir coğrafya olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu: ''Selden, depremlerden, heyelanlardan, taşkınlardan alın, aklınıza ne geliyorsa... Bütün bunlar, bu 3 dağınık birimle hareket edince bu birimlerin zaman zaman birbirinden haberi dahi olmuyor. Ama bunları biz tek kurum haline getirdiğimizde aynı merkezden bu yönetim sağlanmış olacak ve bir yerde bir olay, felaket mi yaşandı, acil durum mu var? Bu merkez oraya süratle, Kızılayla beraber müdahalesini yapmış olacak. Zaman zaman bizi üzen felaketler yaşıyoruz, acil durumlar yaşanıyor, insanlarımızın acil ihtiyaçları ortaya çıkıyor. Çok açık söylüyorum, devlet devletse zor günde kendini gösterecek, geç kalmayacak, mazeret üretmeyecek. Son zamanlarda depremle ilgili çok şeyler konuşuluyor.'' YURT DIŞINDAKİ VATANDAŞLARIN OY KULLANABİLMESİ Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleriyle ilgili kanunda yapılacak olan değişikliklerle ilgili yasa tasarısının da Meclis gündemine geleceğini ifade ederek, 155 ülkede, seçme hakkına sahip 3 milyon 810 bin gurbetçi vatandaşın yaşadığını belirtti. ''Onların gönülleri, yürekleri buradadır, bizimledir'' diyen Erdoğan, bu gurbetçilerin vatandaşlık haklarını en geniş manada kullanmalarını ve bulundukları ülkelerde oy verebilmelerini sağlamanın ve Türkiye'nin demokratik gelişmesine katkılarını sağlamanın bir görev olduğunu kaydetti. Gittikleri ülkelerdeki Türk vatandaşlarının, kendilerinden bu yönde talepte bulunduklarını dile getiren Erdoğan, ''Şimdi bu yasa değişikliğiyle hem gurbetteki bu insanlarımızın sesine kulak vermiş oluyor, hem de inşallah bu sıkıntıları ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu hem bizim görevimiz, hem de demokrasinin önemli bir gereğidir. Demokrasi her vatandaşımıza oy hakkı veriyor, bu hakkın kullanılmasını temin etmek ve millet iradesinin tecellisinde mümkün olan yüksek katılımı sağlamak için çaba göstermek mecburiyetindeyiz. Bu hususu yasal bir zemine oturtmak amacıyla TBMM'de çalışmalar 1995 yılında başlatılmış, ancak bugüne kadar önemli bir mesafe alınamamış, sıkıntı, geçici maddelerle çözülmeye çalışılmıştır. Örneğin, sınır kapılarında oy kullanmak gibi. Bu yasayla yurt dışı seçmen kütüklerinin hazırlanması ve mümkün olan yöntemlerle yurt dışındaki insanlarımızın oylarını kullanması için gerekli yasal esaslar belirlenmiş olacaktır. Konsolosluklarımıza sandık kurularak, mektupla, vekaletle ya da elektronik yolla, hangisi mümkünse o yöntemle vatandaşlarımızın Türkiye'nin siyasi rotasının belirlenmesine katılmasını istiyoruz. Seçimin usül ve yöntemini Yüksek Seçim Kurulu belirleyecektir. Bu konuda yıllardır süren sıkıntıların sona ereceğine, gurbette yaşayan insanlarımızın, sonuçları kendilerini de yakından ilgilendiren seçimlerde demokratik haklarını çok daha rahatlıkla kullanabileceklerine inancımız tam... Bu olması gerekendir, demokrasimiz için bugüne kadar olmaması bir ayıptır, bu ayıbı bu düzenlemeyle kaldırmak boynumuza borçtur. Böylece yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çok önemli bir talebini yerine getirmiş, bir hak mahrumiyetini ortadan kaldırmış olacağız. Böylece yurt dışındaki vatandaşlarımız, genel seçimler için, cumhurbaşkanlığı seçimi için, referandum için, mahalli seçimler için oy kullanabilecek.'' ALMANYA'DA, ALEVİ VATANDAŞLARA YÖNELİK YAYIN Erdoğan, Almanya'da bir televizyonun kanalında Alevi vatandaşları rencide eden bir yayın yapılmasına da değinirken, bu konunun kendilerini çok üzdüğünü söyledi. ''Söz konusu yayında yer alan çirkin ima ve ithamlar İslam dinine ve milletimizin en önemli ortak değerlerinden olan aile geleneklerine bağlı Alevi vatandaşlarımız başta olmak üzere bütün milletimizi derinden üzmüştür'' diyen Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve vatandaşların buna karşı tepkilerini dile getirdiklerini ifade etti. AB'nin eski ve güçlü ülkesi olan Almanya'nın bu konudaki hassasiyetinin Türkiye için önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, evrensel ölçekte saygı gerektiren ve ilgili mevzuatla da koruma altına alınan inanç, fikir, ifade ve yayın özgürlüklerinin, kültürlerarası diyalog ve hoşgörüyü geliştirecek şekilde kullanılması gerektiğine inandıklarını belirtti. ''SİYASETÇİYSENİZ YANDINIZ'' Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: ''Yayın özgürlüğü, bu anlayışın dışına çıkılmasına ve insan onurunun çiğnenmesine bir mazeret teşkil edemez. Bunu her zaman söylüyorum. Bakıyorsunuz, medya dünyasında böyle bir anlayış var. Sınırsız özgürlük... Yok böyle bir şey. Bu, Türkiye için de Avrupa için de dünya için de geçerlidir. Sınırsız bir özgürlük hiç bir yerde olamaz. İster yazılı, ister görsel olsun. Hiçbir medya mensubu, kalkıp da benim özgürlük alanıma giremez, saldıramaz, hakaret edemez. Ama şimdi öyle şeyler çıkıyor ki bakıyorsunuz hakaret, ağır eleştiri kavramına giriyor. Bunu da anlamak mümkün değil. Hele siyasetçiyseniz yandınız. Siyasetçiye hakaret, hep ağır eleştiri olarak değerlendiriliyor. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıyım. Şahsımla alakalı, düşünebiliyor musunuz, dava açıldı. Neymiş birisine ben 'sayın' demişim ve bundan dolayı açılan dava da ne biliyor musunuz? 3 kuruşluk manevi tazminat davası... Niye? Acaba diğerleri tutar mı tutmaz mı? Hileişeriye uygulayacaklar ya... Her zaman şunu biz biliriz. Suçun işlendiği yer, eğer matbuatsa yayının yapıldığı yer, suçlunun, zanlının, neyse bulunduğu yer... Hiç alakası olmayan bir yer. Nerede? Kartal İlçesinde... Bunu anlamakta zorlanıyorum. 'Adalet mülkün esasıdır' diyorsak, bu esas yerine gelmeli. Çünkü ben de ceza alıyorsam, bu cezaya inanmalıyım. Demeliyim ki 'bu ceza haklı, ben de bu cezayı çekmeliyim.' Şu olaya bak, 3 kuruşluk manevi tazminat... Ne demek bu? 'Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını ben manevi tazminata mahkum ettirdim...' Olmaz böyle şey... Hukuk, bu kadar zedelenmemeli, bu duruma getirilmemeli. Eğer ben bir manevi tazminata mahkum edileceksem, bunun hakkı verilir, öyle mahkum edilir. Ama ben de buna layık olduğumu kabul ederim. Yoksa nefislerimizi tatmin için bu tür kararlar verilmez.'' AA
08 Ocak 2008 12:37
DİĞER HABERLER