O bir Anayasa hocası, o bir hukukçu, o bir yönetici, o bir eğitimci, o bir YÖK başkanı....
Samanyoluhaber TV yurt haber editörü ve Web sitesi yazarı sevgili kardeşim
Nadir Kılıç bir önceki yazısında benim hocamın (Prof.Erdoğan Teziç) internette yayınlanan ses bandından yola çıkarak bir yazı kaleme almış. Bütün yazılarını heyecanla okuduğum gibi onu da okudum. Felsefi derinliği olan, beyin fırtınasına kapı aralayan bir yazı olmuş. İşte yazıdan bir bölüm:
… Ooo bir anayasa profesörü!!! Ooo eski bir YÖK Başkanıııı. O bir N.A.H üstadı… (Tufan gibi bir alkış) Sayın hocamız bize bu kelimenin “bağıra bağıra” nasıl söylendiğini öğretecek. İşteeee Erdoğaaaan Teziiiiç….(Daha coşkulu bir alkış)…
… O ses kaydını duyunca, ağzı ne kadar bozukmuş diye düşünmedim. Hele hele Tükiye’nin Yüksek Öğrenim Kurumlarını kimler yönetiyormuş demek hiç aklıma gelmedi. Siz de öyle düşünmeyin. Zira bu ülkenin “AYDIN”lık yüzleri, bizim kahvedeki gençlerin bile, etrafta kadın ya da yaşça büyük biri varsa seslerini düşürerek söylediği bir kelimeyi, övünerek, üstüne basa basa, dillendirmez. (Nadir Kılıç 3 Mart 2008)
Terbiyesi efendiliği ve saygısı hiç tartışılmayacak bir arkadaşımız olan
Nadir Kılıç’ın, Hocamın ifadeleri arasında yer alan N.A.H kelimesini harf harf sorguladığı yazısındaki ironiyi sezmemek imkânsız. Nadir Beyi bu çalışması için tebrik etmekle beraber Sayın Teziç adına ve üniversite camiası adına üzüldüm hatta hüzünlendim. Zaten ne zaman Erdoğan Teziç ile ilgili bir eleştiri okusam üzerimizdeki emeğinden dolayı -yazarlar haklı da olsa- üzülüyorum.
O bir Anayasa hocası, o bir hukukçu, o bir yönetici, o bir eğitimci, o bir YÖK başkanı, o bir yaşı kemale ermiş kişi, o bir aksakal, o bir aydın, münevver, o bir rektör, o bir Fransız Hükümeti Liyakat Nişanı sahibi, o bir öğretmen, o bir evlat, o bir baba, o bir insan.
Aslında O’nu sahneye yukarıdaki gibi anons etmek gerekirdi. Ne yalan söyleyeyim aslında Sayın Kılıç’ın yazısındaki gibi çağrılmayı hak etmiyor. Çünkü o bir öğretmen. Ekranda başka ekran arkasında başka olamaz. Öğretmenler bir deniz feneri gibidir, öğrenciler onlara bakarak yol bulurlar. “Ya olduğun gibi görün ya göründüğü gibi ol” düsturunu biz öğretmenlerimizden öğrendik.
Ancak genç bir gazeteciyi bile çileden çıkaracak tehditleri (yolda cumhurbaşkanının başına neler gelir neler v.s) hukuk öğrencilerini inkisara uğratmıştır. Ben isterdim ki kıymetli hocam bilimsel çalışmalarıyla, özgürlüklerin önünü açan beyanlarıyla, korkusuzluğuyla ve sağduyunun yanında dik duruşuyla, akl-ı selimi temsil etmesiyle gündeme gelsin. Genç ihtiyar herkes O’nu hayırla yad etsin.
Bir hukuk adamı olarak zaman zaman hukuksuzluğa verdiği prime rağmen Sayın Teziç’in vicdanın sesine kulak verip 72. yaşını idrak ettiği bu dönemde istikrarın, hukukun, adaletin insan haklarının ve inanç özürlüğünün yanında yer alacağına inanıyorum. Beni ve sağduyulu öğrencilerini bu hüsn-ü zannımızda yanıltmayacağını umuyorum.
YEMEĞİN ADI YOK!
Yapımında ağırlıkla hanımefendilerin yer aldığı bir program; Yeşil Elma. Nerede bir konferansa gitsem, ya da televizyonumuzu ziyarete gelen gruplarla karşılaşsam herkesin yeşil Elma’yı takdir ettiğini görüyor, televizyonumuz adına gururlanıyorum. Hele bazı hanımların elde kalem kâğıt programın başlamasını sabırsızlıkla beklediğini söylemesi ve mutlaka haftada birkaç defa Oktay Usta’nın bir şaheserini denediğini ifade etmesi, program ekibi adına beni nasıl sevindiriyor anlatamam. Oktay Aymelek Usta, soyadı gibi melek gibi bir insan. Pratik zekâsıyla misafirlerini hem konuşturuyor hem de mutfakta bir maraba gibi çalıştırıyor. Kimse şikâyet etmiyor, bilakis mutlu oluyorlar. Zaman zaman o leziz yemeklerden tattığımız da oluyor. Ustamızın hakkını teslim edelim; yemekler ve tatlılar hem göze bayram ettiriyor hem de lezzetiyle damak tadımızı okşuyor.
Program ekibi konuk olarak memleketimizin en güzel, en gözde sanatçılarını, popüler bey ve bayanlarını mutfağa davet ediyorlar, bazen şarkılar söylüyorlar, bazen yarış yapıyorlar. Ben kadınbudu ve dilberdudağı isimlerinden “memleket nereye gidiyor,rejim tehdit altında” diye sonuç çıkaranlara hayret ediyorum. Ekip, bu endişeye sevkedecek bir maksatla isimleri değiştiriyor olsa misafir ettikleri hanımları çarşafa dolayıp ekrana öyle çıkarmaları gerekir. Halbuki kimse yayına gelirken nasıl giyineceği konusunda bir baskı görmediği gibi yayın sırasında da rencide edilmiyor. Bir konuk endişeyle bile gelse ekibin ve Oktay ustanın rahatlığı, sempatisi onu hiçbir televizyon programında görmediği bir saygı atmosferine çekiyor, rahatlatıyor. Böylece neşeli, verimli ve huzurlu bir programa imza atıyorlar.
Yayınlandığı saatte memleketin yarısını ekran başına toplayan terbiyeli,neşeli,pratik,iktisat ve kanaati hatırlatan ,ev ve iş kadınlarına yeni lezzetler öğreten, Türkiye ve dünya mutfağından unutulmaya yüz tutmuş damak tadlarını bir kültür elçisi gibi bugüne taşıyan,sentezler yapıp yeni sonuçlara ulaşan evlerimizin Oktay abisine iki yemek ismini farklı söyledi diye bu kadar yüklenmenin büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum.Kimse bir yemek adını farklı söylediği için kınanamaz ve kimse bir yemeği belli bir isimle söylemeye zorlanamaz. Bu kadarcık hürriyet aşçılar için çok görülmemelidir.İki yemek adı farklı ifade edildiği için ülkeye irtica gelmez.Kuru fasulyeye “kurukafa” denmesi satanizmi getirmez, imambayıldı “imam saçıldı” dense ülke ahlaksız olmaz.Memleketin onca problemi varken uğraştığınız konuya bak!..
Şimdi size isimlerini özgürce değiştirensiniz diye orijinal yemek isimleri yazıyorum:
Oturtma ,kuskus, kapuska, tirit, mamalika, şiveydiz, frik pilavı, mıhlama, kaygana, kadın budu, vezir parmağı ,hanım göbeği,çaraçura, köpoğlu, hitab, hinkel, kaymaçino, civiklama, muammara, babagannuş, makıtalı köfte, , fava ----- bakla ezmesi , pisik taşağı , yuvarlak lokma tatlısı , hanim çantası , cici papa, balcan dolmasi, gavur dağı, analı kızlı, genç kız rüyası , imam bayıldı, karnıyarık, ali nazik,hünkar beğendi, bumbar, yengen, dilber dudağı,kol böreği , kuymak, arabbaşı çorbası , papaz yahnisi, dul avrat çorbası, kalburbastı, zülbiye, şakşuka , çüklüce