Tolga Özkalfa: Baskıcı ortam motivasyonumu artırıyor

İSTANBUL (CİHAN)- 2012 yılının sonunda FIFA kokartını yitirmesinin ardından 2 sene sonra yeniden uluslararası arenada görev yapmaya başlayan FIFA kokartlı hakem Tolga Özkalfa, "Baskıcı ortam motivasyonumu artırıyor." dedi.

FIFA kokartını 2 yıl kaybeden ve sonra yeniden FIFA olan 38 yaşındaki hakem Tolga Özkalfa, bu süreçte yaşadıklarını, çıkardığı dersleri, çalışmalarını, kazandığı tecrübeleri ve karşılaştığı zorlukları aşmayı nasıl başardığını TamSaha'ya anlattı. Özkalfa, "FIFA kokartını kaybettikten sonra yeniden taşımaya hak kazanma arasındaki süreç, çok ciddi emek ve çaba gerektiriyor. Psikolojik açıdan da oldukça zor bir süreç bu. FIFA kokartını kaybettikten sonra kendi kendime 'Bunu tekrar geri kazanacağım' dedim, buna inandım ve önceki dönemlere oranla çok daha fazla çalıştım." dedi.

Süper Lig'de oynanan 9 müsabakanın tamamını izlediğini, PTT 1. Lig'de her hafta oynanan 9 karşılaşmanın özetlerini izleyip analizler yaptığını da belirten Tolga Özkalfa, "Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi maçlarını devamlı takip ederek, bu karşılaşmalar hakkında da analizler yapıyorum. Haftada 4 kere antrenman yapıyorum." diyerek, şu ifadeleri kullandı:

"Baskıcı bir ortamla karşılaştığımda, bu durum bende farklı bir etki yaratıyor. Daha fazla motive oluyorum maçlara. Çünkü Spor Toto Süper Lig'de 12. yılıma girmiş ve bu ligde yaklaşık 180 maç yönetmiş bulunuyorum. Ayrıca atmosferi yüksek birçok stadyumda da görev yaptım. Dolayısıyla baskıcı ortamdan negatif etkilenmiyorum.

Kamuoyu baskısını, medyanın ilgisini, futbolseverlerin tepkilerini değiştirebilme şansım yok. Ancak kendi çalışma düzenimi, motivasyonumu ayarlayabilir ve değiştirebilirim. Diğer kriterler sadece benim ilgi alanımda, etki alanımda değil. Ben de prensip olarak yapamayacağım şeyleri değil, kendi etki alanımdaki konuları değiştirmeye bakarım.

Belirli bir hakemlik seviyesinden sonra çok ciddi anlamda yaşadığınız travmaları çabuk bir şekilde elimine etme şansına sahip oluyorsunuz. Bunu da olayın özüne inerek, yaptığınızın hatanın nedenini bularak ve farkında olarak sağlıyorsunuz. Eğer bunu bulamaz ve tamamen hatayı şansa dayalı nedenlere bağlarsanız o travmayı atlatamazsınız."

İlâve yardımcı hakemliğin çok zor bir meslek olduğunu, topun oynanmadığı yere konsantre olmanın ve odaklanmanın oldukça zor bir şey oldruğunu da belirten Tolga Özkalfa, "80-85 dakika hiçbir önemli pozisyonla karşılaşmazsınız ancak bir an gelir çok ciddi bir pozisyon yaşarsınız. İlâve yardımcı hakemlik de bu ani ve ender gelişen pozisyonlara her zaman hazır olmayı gerektirir." diyerek, şöyle devam etti:

"Kaybolan spreyin kullanılması, ceza alanının çevresindeki serbest vuruşlarda baraj mesafesinin doğru uzaklıkta olmasını ve oyuncuların gol atabilme şansını arttırıyor. Elimizde sahaya çizdiğimiz belirli bir çizgi olduğundan, oyuncular bu çizgiyi aşamıyor ve 9.15 kuralını ihlal edemiyor. Bana göre en büyük avantajı bu futbol açısından.

Yabancı oyuncularla diyalog kurabilmek için onların dilinden birkaç kelime ezberlerim. Yönettiğim bir karşılaşmada, problem anında ve oyuncuyla iletişimimin kopma noktasına geldiği bir sırada yabancı bir futbolcuya Portekizce bir şeyler söyledim. Oyuncunun ismi önemli değil… Şaşırdı ve bu hareket çok hoşuna gitti. Bana döndü ve eliyle 'çak' yaptı."

Türkiye Futbol Federasyonu Basın Departmanı'ndan Aydın Güvenir'in Tolga Özkalfa ile yaptığı röportajın detayları şöyle:

2 senelik bir aranın ardından tekrar FIFAkokartı takmaya hak kazandınız. Bu süreçte, ne gibi aşamalardan geçtiniz, neler yaşadınız?
Bir hakemin FIFA kokartı taşıması çok önemli ve gurur verici bir olay. FIFA kokartını ilk taktığım zaman yaşadığım duygularla şimdiki hissiyatım çok farklı. Yani insanın belli bir yaş olgunluğundaki hisleriyle daha önceki hisleri bir olmuyor diyebilirim. Ayrıca farkındalık daçok önemli. Ben neredeyim, neye sahibim, sonraki adımım ne olmalı? Bunlar tecrübeyle oluşan ve ancak bu tecrübeden sonra cevap bulan sorular. FIFA kokartını kaybettikten sonra yeniden taşımaya hak kazanma arasındaki süreç, çok ciddi emek ve çaba gerektiriyor. Psikolojik açıdan da oldukça zor bir süreç bu. Zaten çok stresli ve zor bir ortamda görev yapıyoruz. Üzerine bir de kazanmış olduğunuz başarılarınızın bazılarını kaybetmiş ve bu vesileyle kamuoyu önündeki imajınızı yitirmiş oluyorsunuz. Onları tekrar kazanmak için öncekinden 4-5kat daha fazla çalışmanız gerekiyor. İşte FIFA kokartını kaybettikten sonraki düşüncelerim ve farkındalıklarım bunlardı. Fazla tecrübeli olmamasına rağmen kendini tecrübeli gibi hissetmek, gelecekle ilgili planlama yapmak konusunda insanı bir takım hatalara sevk ediyor. Ama önemli olan şuydu ki; FIFA kokartını kaybettikten sonra kendi kendime "Bunu tekrar geri kazanacağım" dedim, buna inandım ve önceki dönemlere oranla çok daha fazla çalıştım.

Bu çalışmalarınız hakkında örnekler verebilir misiniz?
En başta Cüneyt Çakır olmak üzere önümde rol model olabilecek çok insan var. Bir maça nasıl hazırlanılması gerektiğini, insanların orta ve uzun vadeli hedeflerinin nasıl koyulacağını, bunları gerçekleştirmek için neler yapılması gerektiğini, yaşayarak ve tecrübe edinerek öğrendim. Ve dediğim gibi "Bu aşamalardan geçip, FIFA kokartını tekrar geri kazanacağım" dedim kendime. Tâbiri caizse; 2.80 yere uzanmışken, tekrar ayağa kalkmak gerçekten çok zordu. Bu dönemi atlatmamda yardımcı olan arkadaşlarımın ve hakem hocalarımın bana çok büyük destekleri oldu.Özellikle bu travmayı daha önce yaşamış abilerimiz önemli desteklerde bulundu. Diğer yandan her ne kadar FIFA kokartını kaybetmiş olsam da MHK Danışmanı JaapUilenberg'le diyaloğumu hiç koparmadım ve ondan hep bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Tekrar FIFA kokartı takma şansım olsun ya da olmasın… Şansım da biraz yaver gitti diyebilirim. "Bazen beklenmeyeni bekle" diye bir söz vardır. Benim de önüme tekrar bir fırsat çıktı ve bu süreçte gösterdiğim emeklerden ötürü yeniden FIFA kokartıalmaya lâyık görüldüm. Bu süreçte bana destek veren ve üzerimde emeği olan herkese çok teşekkür ederim. Şunu bir kez daha anlıyorum ki; hakemlikte çalışmak hiçbir zaman bitmiyor. İster en alt seviye olun, ister en üst seviye. İster Cüneyt Çakır gibi Dünya Kupası yarı finali yönetmiş olun, ister olmayın. Hakemlikte başarı için, hep bir adım sonrasını hayal etmek var. Örneğin; CüneytÇakır arkadaşımız bu başarılardan sonra geldiği konum itibariyle Şampiyonlar Ligi, Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası finalini yönetmeyi hayal edebiliyor. Benim için de hayal etme ve bunu gerçekleştirme konularında en önemli rehberlerden biridir Cüneyt Çakır. Özellikle maçlara mental ve fiziki olarak hazırlanma yönünden. Benim de hedefim onun gibi maçlara hazırlanıp, hep bir adım sonrasını hayal etmek.

Yeniden FIFA kokartını kazandıktan sonra uluslararası arenada ne gibi hedefleriniz var artık? Bir adım sonrasında hayal ettikleriniz nedir bu konuda?
Daha önce FIFA kokartını kaybettiğim için, bunun vermiş olduğu düşünce ile taşıdığım kokartın kıymetini eskisine oranla daha iyi biliyorum. Bazı değerleri, kaybettiğiniz zaman anlıyorsunuz. Bir insan erken yaşta vefat eder ama o döneme kadar yaptıklarının değeri anlaşılmamıştır. O insan için, geç bulduk ama erken kaybettik denir. Ama sanırım, ben erken buldum, erken kaybettim FIFA kokartını. Bunda da belirttiğim gibi birtakım planlama hatalarım olduğunu düşünüyorum zamanında. Ancak tecrübe sayesinde şimdi daha farklı çalışıp hazırlanıyorum maçlara. Örnek vermek gerekirse, Spor Toto Süper Lig'de oynanan 9 müsabakanın tamamını izliyorum her hafta. PTT 1. Lig'de her hafta oynanan 9 karşılaşmanın özetlerini izleyip analizlerini yapıyorum. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi maçlarını devamlı takip ederek, bu karşılaşmalar hakkında da analizler yapıyorum. Bunlara çok ciddi bir zaman harcıyorum. Haftada 4 kere antrenman yapıyorum. "Önceden bunları yapmıyor muydun?" diye sorarsanız, tabiî ki yapıyordum ancak 10'da 1'ini yapıyordum diyebilirim. Şimdiki farkındalığım o dönemde yoktu. Bazen elde ettiğiniz yetkilerin farkında olamayabiliyorsunuz. Bu da bahsettiğim gibi biraz tecrübeyle alakalı. Belki de o planlama hatalarını bundan dolayı yaptım ben de. Şimdi yaptığım işe tam anlamıyla dört elle sarılıyorum, daha fazla çalışıyorum. Tek felsefem var; çalışmak, çalışmak, çalışmak… Bu felsefeyi uluslararası arenada da gösterdiğim sürece her geçen dönem daha başarılı olacağımı düşünüyorum.

Türkiye'de hakemlerin performanslarını etkileyebilecek birçok dış faktör var. Hakemler hemen hemen her dönem futbolun paydaşları, medya ve kamuoyu tarafından çok ciddi eleştirilere maruz kalabiliyor. Bahsettiğiniz süreçte, çalışmalarınızı yaparken bu faktörlerle mental açından baş edebilme konusuna da eğildiniz mi?
35 yaşı geçtikten sonra hakemlikte yani bir şeyleri görüp geçirip tecrübelendikten sonra, olaylara daha olgun bir şekilde bakabiliyorsunuz ve bu da sizi baskı ortamından uzaklaştırıyor mental açıdan. Çünkü tecrübe onu gerektiriyor. Belirli bir yaştan ve edinilen tecrübelerden sonra o baskılar ve eleştiriler sizi etkilemiyor. Onun için, bu konuda ekstra bir çalışma yapmadım. Avrupa'da maç yönetmekle Türkiye'de maç yönetmek konusunda aynı rahatlıktayız ancak Türkiye'de müsabaka yönetmeyi zorlaştırıcı etkenlerin biraz daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Maç öncesi mentalyönden çalışmalarımı yapıyorum ama herhangi baskıcı bir ortamla karşılaştığımda, bu durum bende farklı bir etki yaratıyor. Tam tersine daha fazla motive oluyorum maçlara. Çünkü Spor Toto Süper Lig'de 12. yılıma girmiş ve bu ligde yaklaşık 180 maç yönetmiş bulunuyorum. Ayrıca atmosferi yüksek birçok stadyumda da görev yaptım.Dolayısıyla baskıcı ortamdan negatif etkilenmiyorum.

Bu bahsettiğimiz zor atmosferi ülkemizde kolaylaştırmak için bir hakem gözüyle ne gibi şeyler yapılmasını, nelerin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Hakemlikte şunu öğrendim;değiştirebileceğim şeyler var, değiştiremeyeceğim şeyler var. Kamuoyu baskısını, medyanın ilgisini, futbolseverlerin tepkilerini değiştirebilme şansım yok. Ancak kendi çalışma düzenimi, motivasyonumu ayarlayabilir ve değiştirebilirim. Diğer kriterler sadece benim ilgi alanımda, etki alanımda değil. Ben de prensip olarak yapamayacağım şeyleri değil, kendi etki alanımdaki konuları değiştirmeye bakarım. Örnek vermek gerekirse; bir maçta daha çok koşmam gerekirse, öncesinden buna göre daha fazla idman yaparım. Ama daha az koştuğumdan ötürü kaçırdığım bir pozisyondan ötürü baskı yiyorsam, bu ilgi alanımın tepkisini etki alanıma çekmeye benzer. Yani ben değiştiremeyeceğim şeylere odaklanmaktansa, neyi düzeltebilirim, neyi daha olumluya çevirebilirim ona bakmam gerekiyor diye düşünüyorum. Bu anlamda gelen tepkiler, bana göre belirli bir seviyede Akdeniz kültürünün verdiği etkiyle de oluşabiliyor ülkemizde. Bunları değiştiremeyeceğim için, ben de bunlara karşı önlem almaya bakıyorum. En basitini söylemek gerekirse, az önce bahsettiğim gibi fiziksel olarak maçlara daha iyi hazırlanarak bu duruma daha iyi ve sağlıklı bir şekilde önlem alabilirim. Mental olarak da çeşitli motivasyon yöntemlerini tercih edebiliyorum dönem dönem. Örneğin etkilenmeme adına, gelen baskıyı ve eleştiriyi "yok sayma" metodu gibi… Bu şekilde de ilgi alanımın etki alanımı etkilemesine izin vermiyorum. Ancak şunu ifade etmem gerekir ki; hakemlerin de bir insan olduğunu, futbolun önemli bir parçası olduğunu ve hata yapabileceğini tüm kamuoyu bilmeli. Ama hakemlerin futbol olgusu içerisinde diğer paydaşlara göre en az hata ortalaması ile var olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.

Belirtmiş olduğunuz tecrübeyle bağlantılı olarak dış faktörlerden etkilenmeme durumunun öncesinde hakemler neler hissediyor peki?
İlk ehliyetinizi aldığınızda araba kullanırken, hafif bir yalpalamada kalbiniz yerinden çıkacakmış gibi atar. Hemen kenara çeker durursunuz ve heyecanınızın yatışmasını beklersiniz. Ama tecrübe kazandıkça bu hissiyatı yaşamazsınız. Hakemlik de buna benzer. Tecrübeliyken bir yalpalama sizi hiç etkilemez, tecrübesizken ise tam tersi olur. Belirli bir hakemlik seviyesinden sonra da çok ciddi anlamda yaşadığınız travmaları çabuk bir şekilde elimine etme şansına sahip oluyorsunuz. Bunu da olayın özüne inerek, yaptığınızın hatanın nedenini bularak ve farkında olarak sağlıyorsunuz. Eğer bunu bulamaz ve tamamen hatayı şansa dayalı nedenlere bağlarsanız ya da bahaneler yaratırsanız, o travmayı atlatamazsınız. Yaptığınız hata ile yüzleşip, ondan sonraki aşamada ne yapmanız gerektiğine karar verip, bu durumdan bir ders çıkaracaksınız ve aynı hatayı bir daha tekrarlamamaya çalışacaksınız. Bunu yaptığınız vakit belirli bir yaştan sonra hata yaptığınızda bile yaşadığınız travmanın etkisi fazla olmaz ve sizi olumsuz etkilemez. Bu da bir farkındalıktır. O yüzden tecrübesiz bir hakemken bu farkındalık ele alınırsa ilerideki dönemde de yaşanılan olumsuz etki o denli azalır.

2014-15 MHK Kış Semineri'nde özellikle 6 hakemli sistemde işbirliği üzerine teorik ve pratik olarak eğitimler gördünüz. Siz de hem hakem hem de ilâve yardımcı hakem olarak görev yapıyorsunuz. Size göre bu sistemin ne gibi avantajları ve dezavantajları var?
İlâve yardımcı hakem uygulaması bana göre çok faydalı. Sahada ekstra bir çift gözün varlığı, futbolcuların üzerinde bir kontrol mekanizması oluşmasını sağlıyor. Yine araba kullanmaktan örnek vererek bu durumu açıklayayım size isterseniz… Arabanızla yolda giderken bir radar levhası gördüğünüz zaman, radar olsun ya da olmasın ister istemez yavaşlarsınız. İlave yardımcı hakemler de maçlarda aynı konumda. Orada bir hakemin varlığı, oyuncuların oyun kuralları dışında yapacağı hareketlerin belirli kısmını engellemeye yardımcı oluyor. İkinci faydası ise topun çizgiyi tamamen geçip geçmemesiyle ilgili. O anda verilmesi gereken hızlı ve net bir karar var. Gol, futbolun temelini oluşturan, skoru değiştiren, bir tarafı üzerken diğer tarafı sevindiren bir şey. İlâve yardımcı hakemlerin, konumları itibariyle topun tamamının çizgiyi geçip geçmediğini net bir şekilde görebilmeleri de sağlıklı karar verme konusunda çok ciddi bir avantaj. Ülkemizde 6 hakemli sisteme geçiş süresinde yaşanan sıkıntılar oldu tabii ki, ancak bunların olmasını da çok doğal karşılıyorum. İnsanın olduğu her yerde, yeni bir şey yapıldığı zaman, o yeniliğin bir standarda kavuşması için belirli bir süre geçer. Öte yandan ilâve yardımcı hakemlik hakikaten çok zor bir meslek. Çünkü topun oynanmadığı yere konsantre olmak ve odaklanmak oldukça zor bir şey. 80-85 dakika hiçbir önemli pozisyonla karşılaşmazsınız ancak bir an gelir çok ciddi bir pozisyon yaşarsınız. İlâve yardımcı hakemlik de bu ani ve ender gelişen pozisyonlara her zaman hazır olmayı gerektirir. Gözünüzü kırpma şansınız yoktur. O yüzden dışarıdan bakıldığında çok kolay görünür ilâve yardımcı hakemlik, ancak içeriden bakıldığında bu saydığım şeyler gibi son derece önemli olan detayları barındırır. 6 hakemli sistemde işbirliğinin sağlanması konusunda dönem dönem yaşadığımız sıkıntılar ise önceliklerimizi belirlemede zorlandığımız anlarda oluyor diyebilirim. Az evvel bahsettiğim gibi topun olmadığı yere bakabilme algısı ve faul yorumlamanın aynı standartta olması gibi konular örtüşmediği zaman işbirliği konusunda sıkıntılar yaşayabiliyoruz. Ancak bunları aşacağımızı biliyoruz. Çünkü yaklaşık 1.5 yıldır bu sistemle ilgili çok sıkı bir çalışma içerisindeyiz. Diğer Avrupa ülkelerine ve liglerine oranla bu konuda çok ciddi bir aşama kaydettiğimizi düşünüyorum. Evet, sorunlar olmuyor mu hâlâ, oluyor. Eleştirilmiyor muyuz, eleştiriliyoruz… Ama bu, bizim doğruyu yapmamıza, doğruyu bulmamıza engel değil. Az önceki soruda da bahsettiğim gibi ilgi alanımızı değiştiremeyiz. İlgi alanımızdaki insanlar bu sistemin gerekli olmadığını düşünebilir. Ancak bu sistemi daha da düzgün, uygulanabilir bir hâle getirebileceğimizi düşünüyorum.

Kaybolan sprey, ülkemizde bu sezon kullanılmaya başlandı. Siz de bu uygulamayla yeni tanışıyorsunuz. Gözlemlerinizi aktarabilir misiniz?
Bana göre futbolun güzelliği açısından çok yararlı bir uygulama. Çünkü kaybolan spreyin kullanılması, ceza alanının çevresindeki serbest vuruşlarda baraj mesafesinin doğru uzaklıkta olmasını ve oyuncuların gol atabilme şansını arttırıyor. Elimizde sahaya çizdiğimiz belirli bir çizgi olduğundan, oyuncular bu çizgiyi aşamıyor ve 9.15 kuralını ihlal edemiyor. Bana göre en büyük avantajı bu futbol açısından. Yani oyuncuların gol kaydetme ihtimallerinin önünü açması. Bazen koşarken spreyimizi düşürdüğümüz oluyor. Bazen oyuncuların kramponlarına köpük gelince korkuyorlar acaba kalıcı mı diye (gülüyor), Bunlar da kaybolan spreyle ilgili yaşadığımız tatlı zorluklar.

Hakemlik kariyerinizde unutamayacağınız bir anı oldu mu ya da herhangi bir ilginç diyalog yaşadınız mı?
Müsabakaya hazırlık aşamasında,takımların analizlerini yaparım. Hangi futbolcu nerede oynar? Hangi ayağını daha çok kullanır? Hangi dili konuşur? Ve görev yaptığım maçlarda yabancı oyuncularla diyalog kurabilmek için onların dilinden birkaç kelime ya da cümle ezberlerim. Örneğin Portekizce, Almanca, İspanyolca kelimeler gibi. Yönettiğim bir karşılaşmada, problem anında ve oyuncuyla iletişimimin kopma noktasına geldiği bir sırada yabancı bir futbolcuya Portekizce bir şeyler söyledim. Oyuncunun ismi önemli değil…Şaşırdı ve bu hareket onun çok hoşuna gitti. Örneğin yurtdışında yürürken yanınızdan biri Türkçe konuşarak geçse, hemen dönüp kendisine bakıyorsunuz. Bir anda algınız oraya doğru kayıyor. O oyuncu da bana derdini sırtı dönük anlatırken, birden kendisinin dilinde cevap verince, şaşırarak bana döndü,tebessüm ederek eliyle "çak" yaptı. Bunun üzerine sonraki pozisyonlarda da Portekizce konuşmaya başladı benimle (gülüyor). Yaklaşık otuz saniye bir şeyler söyledi, ben de tabiî durumu bozamadım. Maç sonunda yan yana geldiğimizde kendisine dedim ki "Ben o kadar Portekizce bilmiyorum" (gülüyor). Daha sonra iletişimimize İngilizceyi kullanarak devam ettik.
CİHAN
02 Mart 2015 10:05
DİĞER HABERLER