'Travma geçiren çocukların, annelerine sarılışını gördün mü?'

Yeni Asya Gazetesi, cezaevine atılan mazlumlar için açtığı Mağdur Kürsüsü'ne gönderilen mektupları yayınlamaya devam ediyor.
Travma geçiren çocukların, annelerine sarılışını gördün mü?

Hiç senin kapına geldiler mi? Bir seher vakti ansızın. “Hadi gidiyoruz” dediler mi? Neden, niçin, nasıl demeye korktun mu? Çünkü söylediğin herşeyin aleyhine delil olarak geri dönebileceğini düşündün mü? Senin evini aradılar mı hiç? Bir suçlu gibi. Çocuklar uyanmasın, arkandan üzülüp ağlamasınlar diye duâ ettin mi? Uyurken çocukların odasına ellerinde ışıklarla aramış olmak için girdiler mi? Sevdiceğinin senin için hiçbir şey yapamadığını çaresiz gözlerle sana umutsuz bakışlarını gördün mü? Sevdiklerin senin için konuştuğunda susturuldu mu? Çocuklarını emanet ettiğin kardeşin getirildi mi arkandan bir suçlu gibi? Yirmi gün boyunca zamanı bilmeden yaşadın mı hiç? Zaman ve saat de neymiş? Çünkü sen nezarettesin. Tesbihin yasak olduğu yerde, folyolardan tesbih yaptın mı hiç? Valizlerin, eşyaların yanında olduğu halde onlara izinsiz dokunamamanın ne demek olduğunu bilir misin?

Peki bir tane elmayı günlerce özlemle bekledin mi hiç? Tırnaklarını bile izinsiz kesemezsin, tuvalete, pet şişelerde ısıttığın suyla yirmi gün boyunca banyo yapmayı bilir misin sen? Peki hiç suçu olmadığı halde annelerinden ayrılan bebekleri bir yudum sütlerini alabilmek için günde üç defa karanlık odalara giren bebekleri gördün mü? Hiçbir suçu olmayan anne kuzularının umutsuz bakışlarını gördün mü? Minicik yüreklerin çırpınışını hiç hissettin mi? Eşleri yan koridordan kelepçelerle geçirilen kardeşlerinle birlikte oldun mu? Onların feryatlarını duydun mu? Çaresizliklerini hissettin mi? Bunun için ceza aldıklarına şahit oldun mu? Neden? Çünkü, burası nezarethane. Suçun bile ispat edilmemiş. 

Mahkeme günü gelip çattığında sabahın 08’inden gece 00.30’a kadar mahkeme salonunun önünde bekledin mi hiç? Camın bir tarafında sen, diğer tarafında bekleyen, duâ eden, ağlayan aileleri gördün mü? Yirmi gün boyunca annesini görmeyen, travma geçiren çocukların, annelerine sarılışını gördün mü? Peki annesini yirmi gün görmediğinden okunan selâlarda annesinin öldüğünü düşünen minik bir kuzunun annesine sarılışını ve oradaki bazı görevlilerin bile buna ağladığını gördün mü? “Anne evimize gelmeyecek misin, neden gelmiyorsun?” diyen çocuğa annesinin verdiği cevabı düşündün mü? Mesai bitiminde dışarı çıkarılan, soğukta adliye önünde bekleyen aileleri gördün mü? Mahkeme sonunda 33 suçsuz, mağdur bayandan 28 tanesinin tutuklandığını duydun mu? 

Yer yokmuş burada, koğuşlar doluymuş meğer. Allah razı olsun cezaevi görevlilerinden. Başka bir yere gitmeyelim diye bizi buraya koymuşlar. İki gün kaldık burada, bu soğuk yerde. Kimse niye geldiğini bilmiyor buraya. İki günün sonunda çok şükür, iki tane koğuş açılmış bize. Koğuşlara geçtik, göçebeler gibi. Sırtımızda battaniyeler, ellerimizde poşetler. Nevresimler ve kantinden aldığımız yeni malzemeler. Burada her şeyi insan kantinden kendisi alırmış. Verdikleri yemekler dışında. Hepsini öğrendik şükür, hapishane şartlarını, koşullarını. Buraya geleli 102 gün olmuş nezaretten sonra. Halimiz mi? On iki kişilik ranzalı koğuşta 28 kişi ve bir bebek. Evet, doğru duydunuz, 9 aylık bir bebek. Hapishane görevlileri ne yapsın? Yer yok ki. Mecburlarmış böyle yapmaya, öyle söyleniyor bize. Elli sekiz yaşında bir teyze, bir anneyle tez yazan kızı, sütleri kurumuş anne, hemşireler, öğretmenler, müdür, öğrenciler, zihinsel engelli olduğu halde çocuğuyla ayrılan bir anne. Ama gerçekten burada yaşamak çok zor. 30 m2 yerde 28 kişi ve bir bebekle yatmak. Gece insan oksijensiz kaldığını hissediyor. Cam açılıyor, cam açılınca kış günü üşünüyor. Açmazsak havasız kalıyor. Üstelik minik bebeğimiz de var.

Evlerinizdeki bebekleri düşünün, onların üzerine nasıl titrediğinizi. Diş çıkarmaya çalışıyor yavrucak. Yürümeye çalışıyor, ama her yer yatak. Biz bile doğru dürüst ayakta duramıyoruz. Tutuklandılar, hepsinin ellerinde kelepçe, başları dik. Hepsi de gururlu, neden mi? Çünkü hepsi de suçsuz... Mahkeme salonunun önünde son defa emzirilen bebeği gördün mü? Daha da ötesinde adliyeden çıkarken bile ailesinden otobüsle arka kapıdan kaçırılan tutuklu bayanları gördün mü? Yirmi sekiz bayanın gecenin karanlığında elleri kelepçeli beraberinde çevik kuvvet polisiyle birlikte iki otobüs cezaevine geldiler. Cezaevinin yanından bile geçemeyen bayanların bir suçlu gibi yerine getirilen arama prosedüründen dolayı geçirdikleri travmayı gördün mü? “Allah’ım suçlu değiliz ki. Neden bunları yaşıyoruz?” demek istiyor insan. Ama içimizden bir ses sabretmemiz gerektiğini söylüyor. Saat gecenin 03’ü. O kadar yorgun ki insanlar. Artık uykudan başka hiçbir şey yok o masumların gözlerinde. Odalarına gitmek istiyorlar bir an önce. Ve nice prosedürden sonra odalara gidiliyor. Mutlu oluyor insanlar. Saat sabahın 06’sı gözler yorgun. Gözler bitkin, gözler uykusuz. Kocaman demir kapı açılıyor. Nasıl bir odaydı burası? Nasıl koğuştu? O da ne? Spor salonuydu burası. Spor salonunun içinde mezar gibi sıra sıra yataklar. Hava soğuk mu soğuk, camın bir tanesi kırık. Yavrucak hava almak istiyor, bahçeyi çok seviyor. Ama maalesef kış, hava soğuk. Tam bir aile dramı yaşanıyor burada. Çoğu arkadaşların eşleri de tutuklu. Çocuklar da dışarıda önce Allah’a sonra nine ve dedelere emanet.

Görüş günleri mi? Tabiî ki kapalı görüş. Açık görüşler ayda bir olurmuş normalde, ama bize tabiî ki yasak, neden mi? Terör suçlusuymuşuz biz. İki ayda bir görebilirmişiz yavrularımızı. Telefon görüşmesi mi? Onu da her hafta yapamazmışız. İki haftada bir 10 dakika, dedim ya terör suçlusuymuşuz. Hayatlarında bir karıncayı bile incitmeyen bu insanları terör suçlusu diye attılar buralara. Ama biz inanıyoruz ki, bu günler geçecek. Tarih bunları yazacak ve kaydedecek. Suçsuz olduğumuz anlaşılacak. O gün gelecek Allah’ın izniyle. Mevlânâ ne diyor Mesnevî’de “Sabretmek ve susmak Rahmeti çeker.” Bunları yaşadık biz 102 günden beri. Sizinle paylaşmak istedim hislerimi. Çok zormuş bunlarla yaşamak ve katlanmak. Allah kimseye yaşatmasın diyerek bitirmek istiyorum söyleyeceklerimi...

Mağdur Kürsüsü / Yeni ASYA
24 Mayıs 2017 14:02
DİĞER HABERLER