Trump ve Putin Alaska'da neyin pazarlığını yaptı?

Trump ve Putin'in merakla beklenen Alaska zirvesi kafalarda soru işaretleri bıraktı. Liderler Ukrayna savaşıyla ilgili net ifadeler kullanmaktan kaçınarak Alaska'dan ayrıldı. Peki pazarlık masasında ne vardı?
ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yedi yıl aradan sonra, 15 Ağustos Cuma günü Alaska'da bir araya geldi. İki liderin gündeminde Şubat 2022'den beri devam eden Ukrayna savaşı vardı ancak toplantı sonrası taraflardan çatışmanın geleceğine dair çok az açıklama geldi.

Yaklaşık üç saat süren görüşmenin içeriğine dair detaylı bilgi verilmese de Trump'ın öncesinde yaptığı açıklamalar, Ukrayna'nın işgal altındaki topraklarının başlıca gündem maddesi olacağına işaret ediyordu.

Washington'a göre Ukrayna, yaklaşık 600 bin kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip, Moskova'nın perspektifinden bakıldığında ise Ukrayna beşte bir oranında daha küçük. Çünkü Rusya, Ukrayna'nın doğu bölgelerini kendi toprağı olarak sayıyor.

Trump, Putin ile yapacağı görüşme öncesinde bazı coğrafi karışıklıklara yol açan açıklamalarda bulunmuştu. ABD'nin 1867'de Rusya'dan satın aldığı Alaska'da yapılacak görüşmenin adresi için defalarca "Rusya'da" ifadesini kullandı. Ayrıca Rusya ve Ukrayna arasında bir "toprak takası" sağlama amacını taşıdığını belirtti.

Oysa ortada takastan bahsedilecek bir durum yok, zira Ukrayna şu anda Rusya herhangi bir toprak parçasını kontrol etmiyor. Ukrayna'nın Ağustos 2024'ten itibaren Rusya'nın Kursk bölgesinde başlattığı karşı operasyon çoktan sona ermiş durumda. Dolayısıyla Ukrayna'nın elinde bir takas anlaşmasında sunabileceği veya değişimi mümkün kılacak toprak yok.

Bu nedenle Trump'ın sürekli takastan bahsetmesi, Ukrayna ve müttefiklerini ABD Başkanı'nın kendi başına Ukrayna topraklarını Rusya'ya bırakması konusunda endişelendiriyor.

Rusya'nın kontrolündeki Ukrayna bölgeleri hangileri?

Rusya, yıllardır ağırlık olarak Ukrayna'nın doğusuna gözünü dikmiş durumda. Ülkede 2014 yılında "Euromaidan" olarak anılan protestolarla Kiev'de Rusya yanlısı hükümetin devrilmesinin ardından Rus birlikleri önce Mart 2014'te uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Kırım Yarımadası'nı işgal etti. 18 Mart'ta yapılan göstermelik referandum sonrası da bölgeyi resmen ilhak ettiğini duyurdu. Ardından Rusya yanlısı gruplar, Ukrayna'nın en doğusundaki Donetsk ve Luhansk'ı istikrarsız hale getirdi ve Donbass (Don Nehri'ne akan Donets nehrinin havzası) da istikrarsız hale getirilen bu bölgede yer aldı.

21 Şubat 2022'de Rusya, Ukrayna'nın söz konusu bölgelerdeki iki "halk cumhuriyetini" bağımsız devlet olarak tanıdığını duyurdu. Hemen üç gün sonra ise Moskova, Ukrayna'ya büyük çaplı işgalini başlattı.

Savaşın ilk aylarında Ukrayna, kuzeydeki işgalcileri büyük ölçüde geri püskürtmeyi başarsa da Moskova yoğun bir askeri güçle doğudaki bölgelerde Ukrayna topraklarından o zamana kadar elinde olanlardan daha da fazlasını kontrolü altına aldı. Donetsk ve Luhansk'ın yanı sıra güneydoğudaki Zaporijya ve Herson bölgelerini ele geçirdi, ancak Rusya bu bölgelerin hiçbirini bugüne kadar tamamen kontrol altına alamadı.

Rusya, Eylül 2022'de bu dört bölgede halkın Rusya Federasyonu'na katılma arzusu içinde olduğu iddiasyla yine göstermelik referandumlar düzenledi. Ancak Avrupa Konseyi'nin yeni bir raporuna göre, bu referandumlar öncesinde sivillere yönelik şiddet ve zorlama yöntemleri uygulandı. Raporda, Rusya vatandaşlığını kabul etmeyi reddedenlerin sosyal, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişiminin engelleneceği korkusuyla baskı altına alındığı kaydedildi.

Donbass neden çok önemli?

Jeopolitik olarak bu bölgeler Rusya için büyük önem taşıyor: Donbas, kömür ve maden yataklarına sahip, bu nedenle çelik ve kimya endüstrisi için önemli bir merkez konumunda. Gelecekte, birçok teknoloji ürününün üretimi için vazgeçilmez olan yer altındaki değerli nadir element potansiyelinin de Putin'in gözlerini buraya dikmesinde etkili olduğu tahmin ediliyor. Bu bölgeler ayrıca Moskova'nın 2014'te ilhak ettiği Kırım'a da bir kara köprüsü oluşturuyor; Ukrayna'nın şu anda Azak Denizi'ne erişimi de bulunmuyor.  

Ukrayna için ise 2014'ten beri mücadele edilen Donbas, askeri açıdan giderek daha da büyük önem kazandı: Buraya bugüne kadarki en önemli savunma hattı kuruldu. Rusya, Donbas'ın büyük bir bölümünü kontrol etse de bu "kale kuşağı" olarak da nitelenen sınırı henüz aşamadı.

ABD ve Rusya arasındaki görüşmelerde, Rusya'nın Donetsk ve Luhansk'ın tam kontrolünü talep ettiği ve karşılığında Herson ile Zaporijya'yı geri vermeyi teklif ettiği yönünde iddialar yer aldı. Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) ise bu konuda hazırladığı bir analizde, "Ukrayna'nın 'kale kuşağından' vazgeçmek zorunda kalacağı ve çatışmaların yeniden başlamayacağına dair hiçbir garanti de olmadığı" ibareleri yer aldı.

İki anayasa ve uluslararası hukuk

Göstermelik referandumların ardından Moskova, ilhak ettiği Ukrayna topraklarını kendi anayasasında Rusya Federasyonu'na ait bölgeler olarak ilan etti. Böyle bir adımdan geri dönmek şu an hukuki ve siyasi engellerle dolu. Ayrıca Rus halkı tarafından bir yenilgi olarak da görülmesi kuvvetle muhtemel.

Ukrayna yönetiminin de bu bölgelerden resmi olarak vazgeçmesi mümkün değil. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Ukrayna Anayasası'nın Rusya'nın göz diktiği doğu ve güneydoğu bölgelerini topraklarının bir parçası olarak açıkça tanımlayan 133'üncü maddesine defalarca atıfta bulundu. Kırım için de kısmi özerklik tanıyan ayrı bir bölüm bulunuyor. Ukrayna'nın kendi topraklarından feragat etmesi, "Ukrayna toprakları, mevcut sınırları içinde bölünemez ve dokunulamaz" diyen anayasanın 2'nci maddesi tarafından da engelleniyor. Ukrayna'da kara sınırlarındaki değişiklikler sadece ülke çapında yapılacak bir referandumla mümkün, fakat anayasa değişiklikleri yapılmasından önce zaten savaş hali ilanının da kalkması zaruri. 

Bu nedenle, söz konusu bölgelerle ilgili olarak Rusya ve Ukrayna anayasaları birbirine zıt.

Uluslararası hukuk açısından ise durum açık ve net: Hukukçular, Rusya'nın işgalini ve tüm göstermelik referandumları uluslararası hukuka aykırı olarak niteliyor.

NATO'nun tutumu

Tam da tartışmaların iyice alevlendiği bu karmaşık ortamda NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin sözleri kafaları epeyce karıştırdı: ABD televizyon kanalı CBS'e konuşan Rutte, "Gelecekte yapılacak bir anlaşmada, Rusya'nın fiilen (de facto olarak) Ukrayna topraklarının bir kısmını kontrol ettiği kabul edilebilir" dedi.

Peki bu, NATO'nun Ukrayna topraklarından vazgeçmeyi ve hemen sınırında hudutların zorla değiştirilmesini kabul edeceği anlamına mı geliyor?

Rutte, Batı'nın böyle bir durumu "hukuki anlamda asla kabul edemeyeceğini" de söylüyor. Ona göre, sadece bir "fiili tanıma" kabul edilebilir. Rutte, söylediklerinin daha iyi anlaşılması için bir karşılaştırma da yapıyor ve ABD'nin 1940-1991 yılları arasındai Baltık ülkelerine yönelik tutumuna atıfta bulunuyor.

O dönemde Estonya, Letonya ve Litvanya Sovyet işgali altındaydı. ABD, bu durumu fiilen kabul etse de işgale karşı diplomatik çabalarını da sürdürmüştü.
16 Ağustos 2025 18:48
DİĞER HABERLER