Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu, Ukrayna savaşının geleceği hakkında ABD ve Rusya'nın duruşuyla ilgili dikkat çeken bir analiz kaleme aldı.
Gelinen gün itibarıyla Rusya-Ukrayna geriliminde çözüme ulaşmak çok zorlaştı. Taraflar arasındaki güven neredeyse tamamen kaybolmuş vaziyette. Her hangi bir teneffüs bile (çatışmalara ara vermek), bir soluklanma fırsatı, tarafların birliklerini toparlama, daha kapsamlı bir eğitim, silahlandırma ve donanıma kavuşturma olarak görülüyor. Moskova ve Kiev’in istekleri halen zıt noktada duruyor ve tartışmalı bölgelerden iki tarafta “askerini çek” diyor. Kiev, Ukrayna'nın NATO'ya üye olmasını tam güvenlik açısından isterken, Moskova buna “kırmızı çizgimizdir” diyor. Sonuç olarak, Trump’ın göreve gelmesiyle ABD-Rusya ilişkilerinde nasıl bir dönem yaşanacağı, sadece ikili ilişkiler açısından değil, küresel güvenlik ve ekonomik istikrar açısından da kritik bir önem taşıyor.
ABD'de yönetim değişikliği, Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşın bitirilmesi konusunda, bir açıdan hem umutları hem de endişeleri artırmış vaziyette. Umutlar artmış vaziyette çünkü geçtiğimiz hafta yemin ederek görevine başlayan Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmeye hazır olduğunu dile getirdi ve “Savaş hiç başlamamalıydı. Eğer yetenekli bir başkanımız olsaydı, ki yoktu, savaş çıkmazdı. Ben başkan olsaydım Ukrayna'daki savaş asla yaşanmazdı" yaklaşımını ortaya koydu. Ayrıca Putin ile 'birbirlerini anladıklarını' söyleyen Trump, "Zelenskiy ile görüşüyoruz. Çok yakında Putin'le de görüşeceğiz ve işlerin nasıl yürüdüğünü göreceğiz" diye konuştu.
Bununla birlikte endişeler de artmış vaziyette. Çünkü Ukrayna savaşını biran önce sonlandırmak istediğini söyleyen Trump, aynı zamanda hem Rusya, hem de Avrupa için dikte edici şartlar ileri sürüyor. Ukrayna’daki çatışmanın sona erdirilmesine yönelik müzakerelere yanaşmaması halinde Rusya’ya yönelik yaptırımların sertleştirileceğini ve küresel petrol fiyatlarının düşürülmesi ile Moskova’nın sıkışacağını dillendiriyor.
Trump’ın Rusya’ya ve Avrupa’ya öne sürdüğü şartlar
Fakat üç yıllık süre içinde bu uygulamalar Rusya’ya geri adım attırmış değil. Daha önce, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Rusya’ya enerji fiyatları üzerinden baskı yaparak Moskova’yı müzakere masasına oturtma fikrini gündeme getirmişti. Rusya ise Hindistan, Çin ve diğer bazı ülkelerle ilişkilerini geliştirerek, Ukrayna’daki çatışma öncesine göre daha fazla petrol ve gaz sattı. Mesela 2024 yılında Çin, Rusya’dan rekor düzeyde 108,5 milyon ton ham petrol satın aldı.
Trump, benzer şekilde Avrupa ülkelerine de şartlar öne sürüyor: “Avrupa Birliği'nin şu ana kadar ödediğinden çok daha fazlasını vermesi gerekiyor, Biden yönetiminde 200 milyar dolar ödedik. Aramızda bir okyanus var değil mi? Avrupa Birliği bizim gibi olmalı. Biz Avrupa Birliği'nden 200 milyar dolar daha fazla parayla oradayız. Yani neyiz biz, aptal mıyız? Sanırım cevap evet." ifadeleri, Washington’un Ukrayna’ya destek konusunda AB daha da zorlayacağı manasına geliyor.
Trump yönetiminin ilk hafta aldığı bazı kararlar, işin açıkçası bu endişeleri artırıcı vaziyette. ABD’nin yeni yönetimi, ülke dışına yönelik yardım programlarını 90 gün süreyle askıya alma kararı, özellikle ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan (USAID) sağlanan fonları etkileyecek.
Bu durum, Ukrayna’daki birçok projeyi de zor durumda bırakabilir. Daha önce Amerikan kongresinden geç çıkan Ukrayna yardımları kararı cephelerde dengeleri değiştirmişti. USAID, Ukrayna hükümetine doğrudan bütçe desteği sağlıyor. 24 Şubat 2022’den bu yana bu destek 30 milyar doları aşarken, aynı dönemde 2,6 milyar dolarlık insani yardım ve 5 milyar dolarlık kalkınma desteği verildi. Ajans ayrıca demokrasi geliştirme, yolsuzlukla mücadele, siber güvenlik, enerji ve diğer birçok alandaki projelere fon sağlıyor.
Trump’ın kararının, ABD Kongresi’nin onayıyla sağlanan askeri yardımları büyük ölçüde etkilemeyeceği belirtiliyor. Ancak bu karar, Trump yönetiminin dış yardım programlarını kendi dış politika öncelikleri doğrultusunda yeniden düzenleme çabasının bir parçası. ABD’nin yardım politikasındaki bu değişim, Ukrayna’daki projelerin geleceğini belirsiz hale getirirken, Ukrayna için ciddi bir zorlama olacağını gösteriyor.
Moskova'nın müzakerelere açık olması, taviz vermeye hazır olduğu anlamına gelmiyor
Trump ve ekibi krizin çözümünü sağlamanın öncelikli amaçları olduğunu söylüyorlar. Rus tarafı ise 2022 İstanbul mutabakatı temelinde ve güncel pozisyon ile müzakerelere açık olduğunu dile getiriyor. Fakat Trump ekibinin atladığı bir husus, Moskova'nın müzakerelere açık olması, mutlaka taviz vermeye hazır olduğu anlamına gelmiyor. ABD ve Ukrayna ile Rusya'nın talep pozisyonları arasındaki farklar çok yüksek. Moskova, Batı’nın yaptırımlarını yasadışı olarak nitelendirirken, Trump’ın bu tehditlerini yeni bir durum olarak görmüyor.
Haziran 2024’te Putin, ateşkes ve müzakereler için bazı şartlar öne sürdü. Bu şartlar arasında Ukrayna askerlerinin Donetsk, Lugansk, Zaporijya ve Herson bölgelerinden çekilmesi, bu dört bölge ile Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olarak tanınması, Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünün onaylanması ve uluslararası yaptırımların kaldırılması bulunuyor. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ise bu önerileri bir “ültimatom” olarak değerlendiriyor ve Kiev’in ancak Washington’dan garanti aldığı takdirde Moskova ile müzakerelere açık olacağını ifade ediyor.
Trump, Vladimir Putin’in kendisiyle görüşmek istediğine dair sinyaller aldığını belirtti ve bu görüşmeyi “hemen” gerçekleştirmek istediğini ifade etti. Trump, başkanlık kampanyası sırasında ve sonrasında Ukrayna’daki çatışmayı çözme konusunda iki seçenek sunmuştu: kolay ve zor olan. Kolay yol olarak Rusya’nın ABD’nin şartlarını kabul etmesini öneren Trump, aksi takdirde Moskova’ya yönelik yüksek vergiler, tarifeler ve yaptırımlar uygulayacağını söyledi. Putin, gerçekten de Rusya ve ABD başkanlarının “bugünün gerçeklerine dayanarak” bir araya gelmesi ve iki ülke için önemli olan tüm konuları sakin bir şekilde konuşması gerektiğini ifade etti. Putin, Trump ile her zaman “iş odaklı, aynı zamanda pragmatik ve güvenilir” bir ilişkiye sahip olduklarını söyledi.
Rusya, Trump döneminde de temkinli tutumunu ve bölgesel ve küresel hedeflerine ulaşma gayretlerini devam ettiriyor. Amerikan siyasi elitinin, parti fark etmeksizin, “Rusya karşıtı” tutumunun olduğu biliniyor. Trump’ın yaptırımları sertleştirme ihtimali karşısında şaşırmayacaklarını da açıkladı. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, “Fazla beklentiye kapılmamak gerek. Köklü bir değişim beklenemez” dedi. Moskova, yaptırımları yasa dışı bulduğunu ve Batı’nın kısıtlamaları kaldırmasını, çatışmanın çözümü için ön koşullardan biri olarak gördüğünü vurguladı.