Yonca Kaya Şahin yeni yazısında hükümetin başlattığı Maarif Okulları projesini kaleme aldı.
Yaşadığı anılardan örnek veren Şahin yazısına şöyle devam etti:
"Maarif Okulları adıyla yurt dışında okullar açacakmış hükümetimiz, cemaat okulları ile mücadele etmek için...
İlk duyduğumda keşke böyle adil yollarla mücadele etselerdi diye iç geçirdim. İşin aslı, faslı nedir, asıl niyetleri ne diye düşünmeden...
Düşünsenize içeride kayyım eliyle işgal etmeden gazeteler, televizyonlar açmış olsalardı, dershanelere-okullara alternatif üretebilselerdi...
Cemaatin insan gücünün alternatifini yetiştirebilselerdi ne güzel olurdu...
Ama o iş öyle kolay değil. Emek ister, fedakarlık ister, civanmertlik ister, hülasa İbrahim olup, İsmaillerini kurban etmek ister...
Daha önce de ifade etmiştim, uzunca bir süre dershanelerde öğretmenlik
yaptım. Size çeşitli dönemlerde birlikte çalıştığım birkaç arkadaşımdan bahsedeceğim.
Nazmiye hocamız vardı bizim. Yaşça bizden büyüktü. Ama onun alçak gönüllülüğünü, samimiyetini hiç unutmam... Bir oğlu vardı ama ona kardeş istiyordu. Hamile olduğunu duymamızla düşük haberini almamız bir oldu neredeyse. Daha ne olduğunu bile anlamamıştık ki , hemen vazifesinin başına döndü. Bir süre sonra tekrar bebek beklediği haberini aldık. Hepimiz mutluyduk, çok istiyordu çünkü. Bir gün geç kaldı. Takılmak için aradım. Telefonu eşi açtı “Hoca hanım ameliyatta şimdi. Bebeğimizi kaybettik” dedi. Konuşamadım, çöktüm olduğum yere. Çünkü neredeyse sekiz aylıktı bebeği... Toparlandı ve hemen işine, öğrencilerinin başına döndü Nazmiye hoca.
Bir süre sonra yüzü hüzünlü de olsa gülüyordu. Bebek bekliyormuş. Gözümüzden sakınıyorduk artık. 9 ayı tamamladı. Günü geldiğinde bebeğini kucağına aldı. Ancak bu sefer de Allah ömür takdir etmemişti Nazmiye hocamızın bebeğine. 3-4 günlüktü bebeği, kaybetti...
Evinde ziyarete gittiğimde gözleri ağlamaktan çökmüştü ama öğrencilerini sordu, dershanedeki işleri, dersleri sordu... Anlattım ben de. Hasta yatağında, bebeğini taze kaybetmiş anneye dershanenin rutinlerini, öğrencilerin dertlerini anlatarak ne saçma şey yaptım diye kendimi yedim sonra...
Yine toparlandı ve öğrencilerinin başına döndü Nazmiye hoca...
Mustafa Hoca’yı anlatayım bir de. Edebiyatçıydı. Hakkını verenlerden ama...Branşında en iyi öğretmen olunması gerektiğini ondan öğrendik... Genel müdür yardımcısıydı. Ona yakın şubenin öğretmeniyle-öğrencisiyle hepsini bilirdi. Herkes korkardı ama kimin ne sıkıntısı olsa Mustafa hoca ilk koşardı. Askerden döndüğünün ertesi günü vazife başındaydı... Koca müdürüm demedi hiç. Gecenin yarısında da sabahın nurunda da hep dershanedeydi...
Zuhal hocadan da bahsedeyim. Gelmedi bir gün. Daha doğrusu geç geldi. Hastaneye gitmiş sabah. Serum yemiş, dershaneye öyle gelmiş. Meğer hamileymiş. İlk altı ay, her sabah önce hastanede serum yedi sonra gelip derse girdi Zuhal hoca... Bırakabilirdi, gidebilirdi... Gitmedi. Hep vazifesinin başındaydı...
Bir de Eyüp hocayı anlatayım size. Müdürdü... Ama öyle bildiğiniz müdürlerden değil...Sıra taşırken, yemek firmalarının büyük yemek kapları vardır, bilirsiniz, o kaplarda öğrencilere yemek taşırken gördüm onu hep. Hep heyecanlı hep telaşlı hep bir iş bitirmede gayretli gördüm. Çok yorardı bizi Allah selamet versin. Ama Allah var bizden hep daha fazla yorulurdu...
Daha çok isim, çok hikaye var ama bir de Ayşe'yi anlatayım size...
Öğretmen olarak vazife yaptığım son sene. Ayşe Avusturya'dan yeni mezun İngilizce öğretmenimizdi. Minicik incecik, annesinin bir kızı, ailesinin gözbebeği... Ama dershane öyle değil...Hızlandırma dediğimiz dönem... Dersler, etütler derken yorulmuş Ayşe öğretmen. Bir an yokluğunu fark ettik. Aradık. Rahatsızlanmış,bir arkadaşımız onu hemen yanımızdaki polikliniğe götürmüş, acile yatırmışlar. Koşa koşa gittik... Serum bağlamışlar. Annesi üzülür diye ailesine bile haber vermemize izin vermedi... Serumu bitti, eve gitmedi Ayşe. Dershaneye öğrencilerinin başına döndü...
Bunlar Türkiye'de birkaç dershanede benim şahit olduğum birkaç hadise. Buna ailesinden, vatanından vazgeçerek, dilini-dinini bilmediği topraklarda öğretmenlik yapmak için gitmeyi ekleyin... Küçücük maaşlarla, çok çeşitli yokluklarla, başka ülkelerde yaşamanın zorluklarını ekleyin...
Elinizde çok imkanlarınız olabilir, lüks binalar yapabilir, sınıflarınızı teknoloji ile donatabilirsiniz. Ama fedakar öğretmenleriniz yoksa nesil yetiştirebilir misiniz?
Sizce hükümet Maarif okulları ile cemaate muhalif olabilir mi?
Keşke olsa... Ne güzel olur..."