"Roma Statüsüne göre mahkemenin yargı yetkisinin oluşması için ilgili devletin ya Statüye taraf olması ya da iddia edilen suçun Statüye taraf bir devletin topraklarında işlenmesi gerekmektedir. Bu bakımdan yurtdışından adam kaçırma olaylarının bir kısmı Statüye taraf olan ülkelerin topraklarında işlendiğinden mahkemenin yargılama yetkisinin doğduğu öngörülmektedir."
Av. Nurullah Albayrak | Tr724 Turkey Tribunal, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gidiyor
20. yüzyıl ağır uluslararası suçların işlendiği, milyonlarca çocuk, kadın ve erkeğin bu suçların mağduru olduğu iki büyük dünya savaşına tanıklık etti. Savaş sonrasında uluslararası suçlardan sorumlu kişilerin yargılanması için ceza mahkemeleri oluşturulup mağlup devlet yetkilileri işledikleri uluslararası suçlar sebebiyle yargılanmışlardı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası gerçekleştirilen yargılamalar ile uluslararası ceza hukuku gelişmeye başladı.
Uluslararası suçların, soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçu/barışa karşı suç olarak belirlenmesi ilk olarak bu yargılamalarla mümkün olmuştur. Uluslararası Ceza Mahkemesi daimî bir mahkeme olup, kökleri insanlık tarihi kadar eskiye uzanan ağır uluslararası suçların yargılanması için kurulan ilk sürekli mahkeme olması özelliğiyle, insan hakları açısından da önem taşımaktadır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, ‘tüm insanları birleştiren ortak bağların, ortak miras paydası içinde bir araya gelmiş kültürlerin ve bu hassas mozaiğin her an parçalanabileceğinin bilinci ile’ kurulmuştur. Uluslararası toplumu bir bütün olarak yakından ilgilendiren uluslararası suçların yargılanması ve bu tür suçların faillerinin cezasız bırakılmaması uluslararası ceza hukukunun başlıca amaçlarındandır. Bu amaç doğrultusunda hazırlanan Roma Statüsü’nün amacı da uluslararası öneme sahip ciddi suçların cezasız kalmasına son vermektir.
Türkiye’de son 7 yıldır devam eden ve insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilen suçların UCM kapsamında yargılanması için başvuru yapılması sürekli gündeme gelmiş, yapılan değerlendirmeler sonrasında yeterli kriteri taşımadığı için askıda kalmıştır. Türkiye’nin Roma Statüsüne taraf olmaması ve mahkemenin yargılama yetkisini kabul etmemesi en büyük engel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak 2021 yılı itibariyle, ne yazık ki Erdoğan rejiminin yurt dışındaki Gülen Hareketi mensuplarını illegal ve uluslararası hukuka aykırı şekilde kaçırarak Türkiye’ye götürmesi, UCM başvurusu için temel teşkil edecek vakalar olarak belirmeye başlamıştır.
Roma Statüsüne göre mahkemenin yargı yetkisinin oluşması için ilgili devletin ya Statüye taraf olması ya da iddia edilen suçun Statüye taraf bir devletin topraklarında işlenmesi gerekmektedir. Bu bakımdan yurtdışından adam kaçırma olaylarının bir kısmı Statüye taraf olan ülkelerin topraklarında işlendiğinden mahkemenin yargılama yetkisinin doğduğu öngörülmektedir.
Erdoğan rejimi 2016’dan itibaren 5 yıldan fazla süredir dünya genelinde 24 farklı ülkede adam kaçırma suçunu işlemiştir. Bu suçlar BM başta olmak üzere uluslararası kurumların dikkatini çekmiş durumdadır. Uluslararası haber ajansları ve insan hakları kuruluşları Türk istihbaratının gerçekleştirdiği kaçırma olaylarını yakından takip etmekte ve dünya kamuoyunu bilgilendirmektedir. Dolayısıyla bu suçların artık uluslararası öneme sahip olduğu rahatça söylenebilir.
UCM’nin “uluslararası adalete kalıcı saygı gösterilmesi” hedefi, Türkiye’nin adam kaçırma suçlarının soruşturulması imtihanı ile karşı karşıya da denilebilir.
Bizzat UCM raporlarında yer alan bilgilere göre, UCM bağımsız ve tarafsız bir kurumdur. Jeopolitik çıkarımlar veya vakalar arasındaki coğrafi denge, Statü kapsamındaki bir konuya ilişkin soruşturma açılıp açılmayacağını belirlemede dikkate alınmaz. Diğer bir ifade ile Erdoğan rejiminin Batı ile kurduğu hassas dengenin herhangi bir UCM soruşturmasını etkilemesi beklenmemektedir.
Prof.Dr. Johan Vande Lanotte
Turkey Tribunal’in kurucusu Prof.Dr. Johan Vande Lanotte tarafından kısa süre öncesinde yapılan açıklamada, Türkiye’nin işlediği suçlarla ilgili Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuru yapılacağı duyuruldu.
Bilindiği gibi etkili insan hakları savunucuları tarafından kurulan ve yönetilen Turkey Tribunal’ın başlattığı proje kapsamında raporlar hazırlanmış, webinarlar düzenlenmiş ve Türkiye’deki hak ihlalleri uluslararası kamuoyunun gündemine taşınmıştır.
Tribunal kuruluş amacını şu şekilde ifade ediyor; Son yıllarda Türkiye’de insan hakları ihlalleri gittikçe artmaktadır. Çeşitli uluslararası organlar ve mahkemeler bunu bazen çok keskin terimlerle bile onaylamıştır.
Bu yüzden bir “Türkiye Tribunal Mahkemesi” kurma girişiminde bulunduk. Mahkeme yasal olarak bağlayıcı bir organ değildir. Ancak mahkemenin hükmü yüksek ahlaki otoriteye sahip olacaktır.
Hakimlerin tüm belgeleri, referansları ve hükmü, modern dijital iletişim araçlarıyla tam şeffaf olarak yayınlanacaktır. Bu yolla, uluslararası toplumu bu konuda bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak istiyoruz.
Tribunal belirlenen amacı doğrultusunda, 20-24 Eylül 2021 tarihinde Cenevre’de bir “halk mahkemesi” gerçekleştirecek ve dünyaca ünlü yargıçlar Türkiye’deki ağır insan hakkı ihlallerini yargılayacak ve karar verecek.
Tribunal ekibinin yapacağı en önemli işlerden birisi de söz konusu duruşma sonrasında “zorla kaybetme” suçu kapsamında UCM’ye bir başvuru yapılması olacaktır. Hazırlanan raporlar doğrultusunda bu kapsamda başvuru hazırlığı devam ediyor. İnanıyorum ki bu başvurunun, muhtemel etkisi ve caydırıcılığı açısından çok ciddi sonuçları olacaktır.
Bizler de Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuru sürecini yakından takip edeceğiz.