Ortadoğu üzerine hazırlanan planın adım adım hayata geçirildiğini görmekteyiz. Planın en önemli parçalarından birisi olan Irak’ın işgali ve (şimdilik kaydıyla) üç parçaya bölünmesi gerçekleşti.
Irak’ta meydana gelen bombalı saldırılar ve intihar eylemlerinin bir açıklaması, bu üçlü yapının hayata geçirilmesi için takip edilen strateji oluşudur. Kuzeyde fiili olarak kurulan ve Irak bayrağını yasaklayarak kendi bayrağını asan Kürt yönetimi, bu planın en hızlı işleyen ayağını teşkil ediyor. Güneydeki kesimde ise belirsizlik halen devam ediyor.
Irak’ın işgaliyle başlayan planın yürürlüğe sokulması, Lübnan’a yönelik saldırı ve bu ülkenin işgali ile devam ediyor. Arkasına ABD’yi alarak Lübnan’a saldıran İsrail, aslında ne er Gilad Şalid’i kurtarmak ne de kendisine yönelik Hizbullah saldırılarını tamamen kesmek amacında. Asıl amaçlardan birisi İsrail’in Türkiye üzerinden açmayı düşündüğü petrol, doğal gaz ve su boru hatları için güvenli bir koridor açmak. Beyrut’un güneyini vuran ve yerle bir eden İsrail, Suriye’ye verdiği gözdağı ve arkasına aldığı ABD ile birlikte Esad yönetimini, amaçlarını gerçekleştirmeye hazırlayacak gibi gözüküyor.
Lübnan’a gönderilecek BM Barış Gücü’nün bölgede üstleneceği görev ise aslında tartışmalı. Barış Gücü’nün asıl amacının Lübnan’ı mı korumak yoksa İsrail’i Hizbullah saldırılarından mı korumak olduğu ise belli değil. BM, kontrolsüz silah kullanan ve sivilleri doğrudan hedef alan İsrail’in saldırganlığından Lübnan’ı ve Lübnanlı sivilleri korumak zorundayken bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini yakında görebileceğiz.
Irak’ın işgalinden önce varili 25 dolarlarda seyreden petrol fiyatları şuan 70 dolar seviyesinde seyrediyor. Ortadoğu’da yakın bir gelecekte meydana gelebilecek bir kaos, dünya genelinde büyük bir ekonomik sarsıntıya sebebiyet verebilecek kadar önemli. Zira İran’ın da içine çekilmek istendiği Ortadoğu çıkmazı, Irak’ta kısa bir süre sonra başlaması muhtemel Şii-Sünni-Kürt çatışması ile doruk noktaya çıkabilir. Kürtlerin Irak’ın kuzeyinde bir devlet kurabilmelerinin ön şartından birisi olan Kerkük petrollerini kontrol etmesi bölgeyi içinden çıkılmaz bir çatışmaya sürükleyebilir. Şu an Irak Devlet Başkanı sıfatıyla ülkenin başında bulunan Talabani, kuzeydeki bu duruma ne Türkiye’nin ne de İran’ın izin vermeyeceğini bilecek kadar tecrübeli bir isim.
Bütün bunların ışığında; Lübnan’a asker göndermesi tartışılan, ülke içinde Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Erdoğan’ın zıt fikirler ve tavırlar sergiledikleri bir konuda Türkiye’nin çok iyi düşünmesi gerekiyor. Birkaç gün önce bir Amerikalı yetkili, Lübnan’a asker gönderilmesi konusunda ABD’nin Ankara’dan bir talebinin olmadığını söylemesi çok manidardır.
Türkiye’nin, çok kısa bir zaman sonra, hem ABD hem de bölge ülkelerinden gelmesi muhtemel olan “Türk askeri istiyoruz” talebini çok iyi düşünmeli ve asker yollama konusunda acele etmemelidir.
Şu önümüzdeki üç aylık dönem çok önemlidir. Türkiye, Meclis’ten aldığı yetki ile hemen bölgeye asker gönderecek olursa, doğabilecek küçük çatışmalardan bile sorumlu olacak ve bu durumda her iki tarafa da yaranamayacaktır. Ancak en az üç ay beklemesi durumunda, Hizbullah İsrail’e karşı zafer kazanmış edasını terk edecek, İsrail de küçücük bir saldırıyı bahane edip yeniden saldırıda bulunma fikrini terk edecektir. Yaklaşan kış da çatışmaları engelleyebilecek önemli bir unsurdur.
Tarihimizden gelen sorumlulukları, Osmanlı’nın bölgede kurduğu hakimiyetin hangi şartlarda kurulduğunu iyi okumak zorunda olan Ak Parti hükumeti, hemen asker göndermek yerine olayların biraz daha durulmasını beklemek zorundadır. Hem Türkiye için, hem Ortadoğu’da yakın dönemde yaşanması muhtemel (yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi) gelişmeleri önlemek, hem de tarihi sorumluluğunu yerine getirmek için beklemek zorunda.
Bu bekleme dönemini bölgeyi yakından tanıma ve inceleme ile geçirebilir. İkili görüşmeler yaparak en az üç aylık dönemi geçiştirebilir. Irak’a asker gönderdiği halde tek askerinin burnu bile kanamadan görevini tamamlayan Japonya’nın, bu ülkede görev yapmış Generali ile bunu nasıl başardıkları konuşulabilir. Türk askerinin görev yapması düşünülen bölgenin çok detaylı ve zamana yayılan araştırmaları yapılabilir.
Türkiye bölgedeki ve dünyadaki gücün farkına varmalı. Bölgenin bizim soluğumuza muhtaç olduğu basiretli siyasetçi, ilim adamı ve kanaat önderleri tarafından dillendiriliyor. Kulak verilmeli.