"Uluslararası toplumun şu tespiti yapması gerekli: Türkiye’de şu an kesin ve net olarak bir devlet bulunmamaktadır. Devlet aygıtı, ordusuyla, jandarmasıyla, polisiyle, yargı sistemiyle, parlamenter ve diplomatik sistemiyle, liderini savunmaya odaklanmış bir yapıya dönüşmüştür."
Mateescu: Türkiye diye bir devlet kalmadı
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde konuk akademisyen olarak çalışan Dragoş Mateescu, bütün kurumlarına Erdoğan’ı savunma görevi biçilen bir devlet sisteminin sürdürülebilir olmadığını kaydetti. Mateescu’ya göre; Türkiye’de bir devlet kalmadı.
Grihat’ın haberine göre Siyaset bilimleri uzmanı Romanyalı akademisyen, Contributors adlı sitesinde, Türkiye’deki son gelişmeleri ele aldı.
“Uluslararası toplumun şu tespiti yapması gerekli: Türkiye’de şu an kesin ve net olarak bir devlet bulunmamaktadır. Devlet aygıtı, ordusuyla, jandarmasıyla, polisiyle, yargı sistemiyle, parlamenter ve diplomatik sistemiyle, liderini savunmaya odaklanmış bir yapıya dönüşmüştür.” yorumuyla bitirdiği uzun Türkiye analizinde Mateescu şöyle diyor;
“Türkiye gerçekten otoriter ve yozlaşmış bir rejimin esiri olmuştur. Ülkenin iç ve dış politikası bugün, mevcut rejimin gündemine dayanıyor; bu rejim, cumhurbaşkanının şahsının ve etrafını saran işbirlikçilerinin içinde bulunduğu endişeler yüzünden boğulma aşamasındadır. Durum o kadar ciddi ki, mevcut rejimin düşme ihtimali eğer gerçekleşirse barışçıl bir geçiş Türk devletinin normalleşmesini sağlamayacaktır.
Şimdidden öngörülemeyecek şiddet ve istikrarsızlıklar yaşanacak, ülkenin istikrarsızlaşması bölgesel ve global anlamda zor hesaplanabilecek ve kontrol edilebilecek sonuçlar doğuracaktır. Biz bireysel özgürlükler ve hukuk devleti isterken, soğuk dış sisayet hesapları da rejimin kendi kendini bitirmesine kadar yaşamasını isteyebilir.
Avrupa siyasetindeki karar vericilerin şunu anlamasında fayda var 2013 yolsuzluk operasonundan bu yana, Erdoğan rejiminin güdnemiyleTürkiye’nin gündemi arasında bir ahenk ve bütünlük kalmamıştır. İran ambargosunun rüşvetle delinmesinin kahramanları Erdoğan’ın yakınındaki insanlardır, hatta içlerinden biri hükümetin ödüllendirdiği genç bir işadamıdır.”
Mateescu, bugünlere 2013 Aralık ayındaki yolsuzluk skandalının üstünün kapatılmaya çalışılmasıyla gelindiğinin altını çiziyor.
Cadı avı yolsuzluk operasyonu sonrası başladı
“Dava, iktidar partisi tarafından durdurulduğu için adalete teslim edilemedi. AKP, liderinin sorunlarına boyun eğerek meclis soruşturmasını engelledi. Konuyu araştıran gazetecilerin yanı sıra davayı başlatan savcı ve polis memurları için gerçek bir av başladı. Bu insanların tamamı, Amerika’daki din adamı tarafından Türkiye aleyhine kurulan bir komplonun figürleri olarak ilan edildi.”
Siyaset Bilimci Mateescu, Erdoğan’ın Gülen hareketine 2009 yılından sonra mesafe koyması, laiklerin de muhafazakar duruşu nedeniyle Gülen nefretinin, yolsuzluk skandalı sonrası farklı snerjiye bürünüp Gülencilere karşı geniş bir bloğun oluşmasına sebep olduğunu anlatıyor.
“Muhafazakar duruşu nedeniyle laikler tarafından nefret edilen Gülen grubu, ilk zamanlarda Erdoğan’ın ihtiyacı olan temel desteği vermiş, 90’lı yılların belediye başkanı 2001 sonrasının başbakanına dönüşmüştü.
Elde yazılı belge olmasa da, AKP lideri 2009’dan itibaren Gülen’le mesafeyi açmaya başladı. Erdoğan, bu tarihten itibaren çıkardığı eğitim yasalarıyla Gülen kurumlarının faaliyeetlerini kısıtlamış, finansmanlarını engellemiştir.
Bu çatışma 2013 yolsuzluk operasyonuyla zirve yaptı ve Erdoğan, devletin kurumlarına sızmış “paralel devlet’’ olgusuna karşı, dev bir kampanya başlattı, 15 Temmuz sonrasında da bu grubu terör örgütü ilan etti.
Temmuz 2016’daki darbeden sonra, “FETÖ” rejimin düşman listesine eklendi.
Bugün ülkenin bürokratik, diplomatik ve güvenlik aygıtları, adalet, eğitim, sağlık ve yerel yönetimde devam eden kapsamlı temizlik operasyonları ile HDP-PKK ve ‘FETÖ’ yanlılarını tasfiye ediyor. Genellikle, rejimin kurbanları ve muhalifleri, iki taraf arasında suçlanıyor ve tutuklanıyor ve ancak bu suçlamaları destekleyen kanıtlar erteleniyor.”
Rejim düşmanlarıyla mücadele adı altında
“Nitekim adalet, artık rejimin düşmanlarına karşı verilen mücadeleye boyun eğmiş haliyle, Türkiye’de artık mevcut değildir. Ülkenin bir dış politikası da yoktur. Avrupa Birliği ve bazı müttefiklerle, özellikle de Almanya ve ABD ile olan ilişkileri en düşük seviyededir. Çünkü bu ülkeler, yolsuzluk dosyasının savcılarını, PKK militanlarını, Ankara rejiminin kurbanı olan Fethullah Gülen ve yakınlarını iade etmemiştir.
Ankara, Suriye veya Irak’ta kürt merkezli bir oluşuma da sert bir şekilde karşı çıkıyor. Ancak kara bulutlar ülkenin üstünü kaplamış ve fırtına uzak değil.
HDP’nin susturulduğu, CHP’nin etkisizleştiği, AKP’nin her alanda egemen olduğu bir siyasi denklemde 2019 seçimlerinin serbest ve hilesiz gerçekleşmesi söz konusu değildir.
Ancak ekonomideki durum ve bazı anketlere göre, AKP’yi konforlu bir iktidarın beklemediği aşikar.”
“Türkiye’de bir devlet kalmamıştır”
“Uluslaraarası toplumun şu tespiti yapması gerekli: Türkiye’de şu an kesin ve net olarak bir devlet bulunmamaktadır. Devlet aygıtı, ordusuyla, jandarmasıyla, polisiyle, yargı sistemiyle, parlamenter ve diplomatik sistemiyle, liderini savunmaya odaklanmış bir yapıya dönüşmüştür.
Önümüzdeki günler ve haftalar, bu korkunun yerli mi yersiz mi olduğunu gösterecektir. Ancak durum oldukça karmaşık ve öngörebilmek oldukça zor.”