‘Dolar kurundaki yangını nasıl söndürebiliriz’ sorusunun tek başına bir anlam ifade etmiyor.....
“Bugünlerde malum konumuz dolar. İndi mi, çıktı mı, kaç olur, daha yükselir mi, Merkez Bankası ne zaman müdahale eder gibi sorular haklı olarak gündemin ilk sıralarına oturmuş durumda”
BirGün gazetesi yazarı Aslı Aydın, bugünkü (26 Mayıs tarihli) köşesinde bu sözlerle başlıyor. Yazara göre, seçim dönemlerinde ekonominin görece daha fazla tartışıldığı bir gerçek. Fakat bu seçim döneminin, diğerlerinden ayrılan bir özelliği var. “24 Haziran’a sayılı günlerin kaldığı bu günlerde ekonomik kriz fısıltıları eşliğinde sandığa yaklaşıyoruz” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Adı tam olarak konulmasa da içinden geçtiğimiz bu günlerin adının kriz olarak koyulmasında ben sakınca görmüyorum, lakin ulusal para biriminin günde yüzde 6’lık değer kayıplarını gördüğü hareketler elbette ‘bir şeylerin’ göstergesi.”
“Peki bu ‘bir şeyler’ ne?” diye soran yazar, “neden dolarla yatıp dolarla kalkıyoruz? Halkımız açısından doların, TL karşısındaki hareketleri aslında neyi ifade ediyor?” sorularına yazısında yanıt veriyor.
Aydın, dolar kurundaki yükseliş hiçbir ekonomi açısından pek hayra alamet olmadığı düşüncesinde. “Fakat sadece dolar değerleniyor diye hiçbir ülke de ekonomik krize sürüklenmiyor. Krize sürükleniyorsa, bunun ayrı bir nedeni vardır” diyor.
Bu nedenleri Türkiye üzerinden açıklayan Aslı Aydın’a göre, 16 yıl boyunda ülke ekonomisinde döviz geliri sağlayıcı faaliyetler geriledi. Ülkeye döviz geliri getirici ve istihdam yaratıcı faaliyetleri kapsayan sanayide niceliksel düşüşün yanında niteliksel olarak da gerileme mevcut. Türkiye’nin net ihracatçı olduğu birçok üründe 2018’e gelindiğinde net ithalatçı konuma gelmesi, en temel gıda ürünlerinin bile ithal yollarla temin edilmesi, tarımdaki ithalata teslim olma eğilimini gözler önüne seriyor.
Tarım ve sanayi gibi üretken alanlar gerilerken, ülke ekonomisinin 16 yıl boyunca inşaat faaliyetlerini öne çıkarması, döviz borcunu kamçılayan en önemli etkenlerden biri.
Bu tespitlerin ardından yazar şöyle devam ediyor:
“Dolayısıyla, hükümetin Türkiye ekonomisinde kurduğu model, üretim odaklı olan döviz geliri sağlayıcı faaliyetler yerine rant dağılımını öne çıkartan döviz borcu yaratan bir ekonomidir. Üretim tarafı ithalata teslim edilmiş, 3 ihracat yapılıyorsa 4 ithal edilir hale gelmiştir. Hal böyle olunca dolar borçlusu olarak dolar kurundaki yükselişin, reel sektörün kâbusu olması şaşırtıcı değil.”
Yazıda, ekonominin dövizde gelir değil, borç yarattığına, Türkiye’nin dış borçlarının şişmiş olduğuna dikkat çekiliyor.
Aslı Aydın “2002 yılında yaklaşık 130 milyar dolar seviyesindeki toplam dış borcun bugün 453 milyar dolara ulaşması, bu borcun yüzde 70’inin ise özel sektöre ait olması pek çok analizde yer alıyor” diyor.
Yazara göre, ekonominin bu bataktan ancak yapısal çözümlerle çıkabilir. Aydın “Bu çarpık sistem içindeki çözümlerin- aynı geçtiğimiz gün MB faiz artışında olduğu gibi- etkisiz olacağı ve zararı daha da körükleyeceği unutulmamalıdır” ifadelerini kullanıyor.