Türkiye ikinci tuzağı bakın nasıl bozdu!

Türkiye ikinci tuzağı bakın nasıl bozdu!
Türk jetinin düşürülmesiyle hedeflenen neydi? Türkiye Akdeniz'deki ikinci tuzağı nasıl bozdu?
22 Haziran artık Türkiye için önemli bir milat. Kıbrıs çıkarmasından bu yana ilk kez bir askerî unsuru sınır ötesinde vuruldu. O gün Malatya Erhaç'taki hava üssünden saat 11.00 sularında Akdeniz'deki mutat keşif ve eğitim görevi için havalanan R F-4 uçağı yaklaşık 50 dakika sonra Suriye tarafından uluslararası sularda vuruldu. Uyarı yapılmadan ateşlenen füze Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy yönetimindeki ‘Falkon'u Akdeniz'in serin sularına gömdü. Lazkiye açıklarında görev yapan Türk arama-kurtarma ekibi enkazın yerini tespit etse de 1300 metre derinde olduğundan henüz çıkaramadı. Suriye'nin saldırısının ardından iki kritik zirve düzenleyen AK Parti hükümeti, Şam yönetimini yüksek tonda kınayıp Esed rejimi ile uluslararası hukuk ve örgütler üzerinden hesaplaşma yoluna girdi. NATO, AB ve BM'nin bu bağlamda toplanmasını sağlayıp Suriye'yi kınamalarını sağladı. İçe bakan yönüyle de askerî angajman (çatışma) kurallarını güncelleyip Suriye'den Türkiye'ye doğru ilerleyen her türlü unsuru ‘hedef' alacağını duyurdu. Daha da önemlisi Suriye'ye yeri, zamanı ve şeklini Ankara'nın belirleyeceği bir misillemede bulunulacağının altı çizildi. Zira Ankara-Şam arasında 16 aydır süren ‘soğuk savaş' hâli düşürülen uçağın ardından artık yeni bir aşamaya geçti. Dünya medyası Ankara'nın açıklamalarını beklemeden Türkiye-Suriye savaşını başlattı bile. Ankara'nın sağduyulu hamleleri içte ve dışta çalınan savaş tamtamlarını sustursa da sınırdaki tehlike henüz geçmiş değil. Saldırıyı salt Esed'e bağlamak da doğru değil. Arap Baharı sürecini aktif destekleyen Ankara'nın bölgedeki hasımlarının arttığı, son dönemde Türkiye karşısında Suriye lideri Beşşar Esed'in ‘düşmanımın düşmanı dostum' anlayışıyla destek aldığı, yaşanan krizde de üçüncü devletlerin rolünün olduğu ortada. Peki, Esed ve gizli müttefikleri Türk jetini vurarak Ankara'ya, muhalif cepheye hangi mesajları gönderdi? Esed rejimi Türk jetini düşürerek birçok tarafa farklı mesajlar yolladı. En başta ülkede çatışmaların başladığı ilk günden bugüne Esed'in koltuğunu bırakmasını isteyip muhalifleri destekleyen Türkiye'ye ‘elimiz boş değil' dedi. İkincisi, NATO, BM ve rejimin değişmesini isteyen üçüncü ülkelere Suriye'nin Libya olmadığını, olası bir uluslararası operasyonda direnebileceğini yansıttı. Son olarak da Suriyeli muhaliflere ‘hâlâ güçlüyüm' mesajını gönderdi. Ancak Esed rejiminin bu denli büyük bir saldırıyı göze alıp uygulaması, içeride sıkıştığını da gösteriyor. Suriyeli muhaliflere göre Şam hükümeti ülkenin yüzde 60'ındaki kontrolünü kaybetti. Bunun yanında iyice artan ambargolar sebebiyle ciddi bir ekonomik sıkıntı içinde. Bu yüzden Esed, ülkedeki ateşi Lübnan ve Türkiye yönünde yayıp Ortadoğu'da bir savaş çıkarma isteğinde. Zira 2011'de yaptığı bir konuşmada, “Ben gidersem tüm Ortadoğu karışır” diyerek bunun sinyalini vermişti. Türkiye'yi bir savaşa çekerek, Lübnan'da sıkı müttefiki Hizbullah üzerinden mezhep çatışmaları çıkararak iç sorunu dışa açıp zaman kazanmak Esed'in elindeki son kart aslında. Bugün itibariyle ne Lübnan'ı ne de Türkiye'yi kendi bataklığına çekebildi. Ancak bu çekemeyeceği anlamına da gelmiyor. Ankara, düşürülen keşif uçağının ardından kendini kontrol edip misliyle muamelede bulunmadı. Dahası meseleyi ‘Mavi Marmara' krizinde olduğu gibi uluslararası hukuk ve diplomasi platformunda yürüteceğini duyurdu. NATO, BM, AB ve İİT nezdindeki girişimlerinde de Suriye'nin haksız saldırısını kayda geçirmenin yanında Esed ve Baas rejimi üzerindeki dış baskıyı artırmaya matuf adımlar attı. Meseleyi iki ülke arasında yaşanan bir ‘uçak düşürme' olayından çıkarıp Esed rejiminin uluslararası hukuk ile küresel değerleri hiçe sayarak dünyaya meydan okuma noktasına geldiğini ortaya koydu. Esed'e artık ‘dur' denmesi gerektiğini vurguladı. Amaç Türkiye'yi savaşa çekmek Aksiyon'un ulaştığı üst düzey bir yetkili, elde ettikleri istihbarat bilgilerine dayanarak Şam yönetiminin söz konusu saldırının talimatını çok önceden verdiğini söylüyor. Yetkili, ulaştıkları telsiz kayıtlarının Suriyelilerin uçağa kasıtlı, Türkiye'ye ait olduğunu bile bile ateş açtıklarını vurguluyor: “Elimizde ciddi belgeler var. Suriye uçağımızı uluslararası sularda bize ait olduğunu bile bile, kasıtlı olarak düşürdü. Biz Esed ve Baas'ın bu saldırıya önceden hazırlandıklarını, hatta destekçisi üçüncü ülkelerin bilgisi dâhilinde yaptığını düşünüyoruz… Amaç Türkiye'yi savaş ortamına çekerek, yıkılmak üzere olan rejime zaman kazandırmaktı. Türkiye bu tuzağı gördüğü için krizi uluslararası boyuta taşıdı.” Bu noktada cevap bekleyen soru şu: Esed'i kim, nasıl durduracak? Türkiye, Suriye'de rejim karşıtı isyanların başladığı Mart 2011'den bu yana Esed'in görevi bırakması gerektiğini söyleyen ilk ve tek ülke. Ne tarihî hasmı ABD ne Esed'den hoşlanmayan Avrupa ülkeleri ne de Nusayrileri tehdit gören Arap devletleri bu tavrı sergileyebildi. ABD Başkanı Barack Obama kasım ayındaki zorlu seçimler öncesinde bu tür müdahalede yer alamayacağını hissettirdi. ABD tavır koymayınca müttefiki Katar ve Suudi Arabistan da pasif kaldı. Buna karşılık Esed'i kollamayı çıkar ve ideolojilerinin gereği gören Rusya, Çin ve İran desteklerini artırarak sürdürdü. Bir bakıma açıkta kalan, taşın altına elini koyan tek ülke Türkiye oldu. Muhaliflere ve mültecilere ülke kapılarını açtı, yaralıları tedavi etti. Her uluslararası platformda da Esed'in gitmesi gerektiği fikrini savundu. Hâl böyle olunca Esed'in Türkiye'yi hedef alması şaşırtmadı aslında. Şam'dan bakıldığında hamleleriyle Baas rejimini köşeye sıkıştıran ülke Türkiye'ydi. Zirve Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Bacık, Türkiye açısından Esed'in gitmesinin hayati önemde olduğunu, koltuğunu koruması hâlinde Ankara'nın benzer provokasyonlara maruz kalacağını aktarıyor. Gökhan Hoca, Esed'in Türk jetini hedef alarak elindeki son katını oynadığını düşünüyor: “Bana göre Türk keşif uçağının düşürülmesinde Esed rejimini destekleyen üçüncü ülkelerin maddi-manevi desteği var. Cesaretlendirmeleri var. Bundan ötürü Ankara Suriye'ye karşılık verdiğinde yeni hamlenin nereden gelebileceğini iyi hesap etmeli. PKK'nın Suriye'nin kuzeyine yerleştiğini, Esed'e füze, uydu, radar desteği veren ülkeler olduğunu akıldan çıkarmamalı.” İlk aşamada yarı değişimin bile büyük bir kazanım olacağını vurguluyor: “Esed'in gidişi ilk adım olur. O zaman Baas kalsa bile eski imajı, gücü kırılacak. Rusya'nın oyuna dâhil edilip Esed sonrasında rol verilmesi gerekiyor. Aksi hâlde yarı değişim de pek mümkün olmayacak.” Türkiye saldırı karşısında soğukkanlılığını korusa da sınırdaki çatışma riski henüz geçmedi. Sınır bölgesine yönelik askerî sevkiyatlar aklıselime vurgu yapanları endişelendiriyor. Zira en ufak bir provokasyon yaklaşık 16 aydır ‘sinir harbindeki' iki ülkeyi ‘sınır harbine' sokabilir. Bu noktada ilk kıvılcım, tahrik, olası savaşın Esed'den çok Türkiye'ye zarar vereceğini hesap eden üçüncü ülkelerden de gelebilir. Ankara, bölgesel yükselişini sürdürmek istiyorsa Şam'ın tahriklerine kapılmayıp Tahran, Moskova ve Tel Aviv'in hamlelerini yakından izlemeli... AKSİYON
03 Temmuz 2012 11:01
DİĞER HABERLER