Türkiye medyasının yeni bir Struma Gemisiyle imtihanı: Hizmet Hareketi

1942 yılında Karadeniz'de yaşanan “Struma Gemisi' faciası hafızalarda hala yerini koruyor
KUDRET ALTINDAĞ


Avukat Cem Sofuoğlu’nun 2012 yılının başlangıcında “24 Şubat 2012 yıldönümünde Struma Gemisi kurbanları için ne yapılabilir?” konusunda fikir alışverişinde bulunmak için beni ziyaret etmesi ile Struma Gemisi Olayı hayatıma hiç çıkmamak üzere girmiş oldu. Sofuoğlu, müteveffa Ishak Alaton’un yönlendirmesi ile benimle o dönem çalıştığım Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndaki ofisimde buluşarak daha önce hiç duymadığım söz konusu faciayı bana anlattı. Birkaç yıldır, farklı kültür ve din müntesipleri ile “Barış İçinde Birlikte Yaşama” konusunda yoğun çalışmalar içinde bulunmama ve aynı zamanda gazetecilik mesleğimi icra etmeme rağmen “Struma Gemisi Olayı”nı hiç duymamış olmam beni son derece üzmüştü. 

STRUMA 70 YIL SONRA YENİDEN GÜNDEM OLUYOR
Öncelikle, organizesini GYV’ye bağlı Kültürlerarası Diyalog Platformu (KADIP) olarak bizim yaptığımız ve proje ortaklarımızın da katkı sunduğu bir basın açıklaması yapmaya karar verdik. Türk medyasını davet ettiğimiz söz konusu açıklamayı da Struma Gemisinin 70 gün zorunlu olarak demir atarak bekletildiği Sarayburnu açıklarını gören bir noktada yaptık. 
Istanbul Hahambaşılığı’nın kurumsal olarak katılımı konusunda çekimser kaldığı 2012 yılı etkinliğinin ardından, 2013’teki yıldönümünde Alarko Holding’in konferans salonunda bu sefer bir panel ile konu masaya yatırıldı. 

BU SEFER RUS TORPİDOSU DEĞİL, 17/25 ARALIK STRUMAYI VURDU
Çalışmalar bu şekilde devam ederken, 17/25 Aralık operasyonları sonunda AKP hükümeti tüm gücüyle Hizmete yakın kurumlara baskı kurmaya başladı. Struma Gemisi Anma Etkinlikleri de bu baskıdan nasibini aldı. 2014’te planladığımız ve son anda güvenlik gerekçesi ile iptal etmek zorunda kaldığımız programda, Struma Gemisi’nin batırıldığı Karadeniz açıklarına bir tekneyle gidecek ve hayatlarını kaybedenler için denize çiçekler bırakacaktık. Aslında yapmaya çalıştığımız şey, hemen yanı başımızda gerçekleşmiş olan tarihi bir “trajedi”nin, bir daha yaşanamaması adına tarihe bir not düşmekten başka bir şey değildi. 

PROGRAMLARIN ENGELLENMESİ ÜZERİNE BİR KİTABIN DOĞUŞU
Son derece barışçıl bu programların baskı sonucu iptal edilmesi beni başka bir arayışa itti. Yüksek Lisans tez konumu bu olayı araştırma üzerine seçtim. İstanbul’un tam ortasında gerçekleşen bu olayın ağırlıklı olarak merkezlerini İstanbul şehri olarak seçen Türkiye Medyasında nasıl temsil edildiğini araştırmaya karar verdim. “Türkiye Medyasında Yahudi Temsili: Struma Gemisi Olayı Örneği” başlıklı tezim tamamlandıktan sonra Lambert Academic Publication tarafından kitaplaştırıldı. 
EGEMEN SÖYLEMİN BORAZANCISI; MEDYA
Üniversitede medyanın bize tanımını yapan hocalarımız, medyayı her gün bir yerlerde yaşanan olayları takipçisine yansıtan bir ayna olarak tanıtmış olsalar da bunun bir ütopya olduğunu tez çalışmamda daha yakından görmüş oldum. Aynadan beklenen, olayları maniple etmeden, değiştirmeden, yönlendirmeden ve çarpıtmadan aktarmasıdır. Pratikte ise medya, -kendisi de dev bir endüstri olduğundan- çıkarlarını, bağlı olacağına söz verdiği etik değerlerden önde tutmaktadır. 
Türkiye’de de medya, özellikle 1980’den sonra değişen yönetim profili nedeniyle iş insanlarının kontrolüne girmiş, bunun sonucunda ideolojik olarak taraf olmanın yanı sıra, ekonomik anlamda da iktidar ve güç odaklarına bağımlı hale gelmiştir. Dolayısı ile devletin ideolojik bir aygıtı olmayı medya “rıza” çerçevesinde kabullenmekte ve içselleştirdiği egemen ideolojiyi özellikle de nüfus ve nüfuz olarak az olan toplum kesimlerine yönelik geniş bir şekilde yeniden üretmektedir. 

DÜN YAHUDİLERE UYGULANAN, BUGÜN HİZMET HAREKETİNE UYGULANIYOR
Nazi birliklerinin ülkedeki baskı ve kıyımları nedeniyle 12 Aralık 1942 yılında çoğunluğu çocuk ve kadında oluşan Romen Yahudiler, Romanya’yı terk ederek Filistin’e gitmek üzere Köstence Limanı’ndan Struma isimli bir gemi ile yola çıktılar. 15 Aralık 1942 yılında İstanbul’a ulaşan gemi, İngiltere’nin de engellemeleri, Türk Hükümeti’nin de izin vermemesi nedeniyle Sarayburnu açıklarında zorunlu demir atarak durdurulmuş ve 70 gün karaya çıkmasına izin verilmeyen yolcuları ile tekrar römorkörlerle Karadeniz açıklarına çekilmiştir. Resmi söyleme göre, 25 Şubat 1942 yılı sabahı Yön Burnu’nun 4-5 mil açığında Sovyet denizaltılarından gönderilen torpido ile infilak ettirilerek batırılmış, geminin yolcularından sadece bir kişi yöredeki balıkçılar tarafından kurtarılabilmiş geri kalan herkes hayatını kaybetmiştir. 
Kısaca anlatmaya çalıştığım bu facia, ortalama bir medya organının ilgisini çekebilecek birçok konuyu barındırmasına rağmen, ne 1942 yılında faaliyet gösteren Türkiye medyasında yeteri kadar kendine yer bulabilmiş ne de devamında gelen yıllarda hak ettiği ilgiyi bulabilmiştir. 

STRUMALAR ARTIK BATIRILAMASIN
Tezimde yaptığım analizde, Struma Gemisi Olayının haberleştirilmesinde egemen devlet, ideolojinin belirleyicisi konumundadır.  Bu çerçevede medya yayınladığı bu tarz haberlerde çoğunlukla isimsizlendirme, anlamlı yokluk, dezenformasyon, enformasyon eksiltimi, edilgen cümle yapısı ile özneyi gizleme pratiklerine başvurur. Bundan dolayı, Türkiye’de milyonlarca kişi bu faciadan habersizdir.
Yurtdışında Türk vatandaşları ile yaptığımız konuşmalarda sık sık karşılaştığımız durum aynen şimdi de bu şekildedir. Hizmet Hareketi müntesiplerine yönelik Türkiye medyasındaki haberlerden beslenen bir çok Türk vatandaşı, hapishanelerde büyüyen bebekleri, insan onuruna aykırı muamele, temel haklardan yoksun bırakılma vb.. uygulamaları hiç duymadıklarını aktarmaktadır. Binlerce insanı sözde bir terör örgütü ismi altında toplayan egemen söylemin taşeronluğunu yapan Türkiye medyası, Hizmet Hareketine yönelik isimsizlendirme, karşı tarafa söz hakkı tanımama, yok sayma pratiklerine daha önce farklı kesimlere yaptığı gibi ısrarla devam etmektedir. 
Her Struma Gemisi Olayının yıldönümünde ilgiyle sosyal medyayı takip ederim. Önce yok sayma, sonra engelleme çabalarının sonuç vermediğini gören egemen yapının, söz konusu yıldönümü programlarına iştirak ettiklerini gözlemlemekteyim. En son 24 Şubat 2020 tarihinde devleti temsilen İstanbul Vali Yardımcısı’nın anma etkinliklerine gelerek Türkiye Yahudileri Hahambaşı’sı İsak Haleva’ya eşlik etmesi son derece anlamlıdır. Umulur ki bir gün, Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik gerçekleştirilen zulüm ve kıyım da önce Türkiye medyasında doğru ve objektif bir şekilde kendine yer bulmaya başlar, sonrasında da egemen yönetici seçkinler hukuk ve insan haklarının gereğini yerine getirirler. 
27 Şubat 2020 19:41
DİĞER HABERLER