Samanyoluhaber.com Yazarı Nurullah Kaya 'Türkiye'nin nasıl dünyanın uyuşturucu merkezi olduğu' konusunu araştırdı. Araştırmanın ikinci bölümünü yayınlıyoruz
NURULLAH KAYA
Pablo Escobar, bir dönem Kolombiya’da fakir kesimin kahramanıydı. Hastaneler, sosyal konutlar, stadyumlar, parklar gibi halk için birçok cömert yatırımlar yapmış ve insanların gönlüne girmiş bir isimdi Escobar. Kendisini terk edilmiş hisseden sosyal sınıfların sempatisini kazanmayı başarmış, aynı zamanda yıllarca sayısız kişiyi koruyup muhafaza etmişti. Hatta "Robin Hood" lakabıyla anılıyordu. Bu sevgi seli onu 1982 yılından Kolombiya Meclisi'ne kadar taşımıştı. Yaşadığı dönem dünyanın en zenginler listesinde yer alan Escobar’ın yıllık ortalama kazancı 22 milyar dolardı. Kolombiya devlet bütçesinden daha fazla parası vardı. Öyle ki paralarını koyacak yer bulamadığı için su bidonlarına kadar her yeri parayla doldurduğu ortaya çıkmıştı. Geri kalmış fakir ülkesinin kurtuluşunu kendi yöntemleriyle düzeltme hayallerinde olan gelmiş geçmiş en büyük uyuşturucu baronuydu Escobar. “Halkın sevgisini kazan ve onlara parandan dağıt” felsefesi kendinden sonra gelen mafya liderlerine ilham kaynağı olmuştu…
Kurtlar Vadisi gibi mafya dizilerinin hayranlığıyla yatıp kalkan Türkiye’de de irili ufaklı birçok Escobar portresi görebilirsiniz. Abdullah Çatlı, Alaaddin Çakıcı, Sedat Peker, Ali Yasak, Hüseyin Baybaşin... Bunların bazılarıdır. Şimdilerde kara para aklama ve uyuşturucunun önemli merkezlerinden biri olan Türkiye, başka ülkelerin mafyalarının ve çetelerinin hüküm sürdüğü bir yer haline geldi. Bilim ve iş adamlarını ihraç etmekte çok başarılı olan AKP Hükümeti mafya ithalatı yaparak bu alandaki cari açığı kapatmayı başardı. İstanbul’un en pahalı villalarında yaşayan ve değersiz Türk lirasıyla istediği her şeyi ve herkesi satın alan yabancı uyruklu mafya liderleri Türkiye’de başta uyuşturucu kaçakçılığı olmak üzere yasa dışı her işi rahatlıkla yapabilmekte. Rus, Azeri, IŞİD, Sırp, Bulgar… Hangi karanlık ülkenin mafyası derseniz hepsinin bir şubesi var artık Türkiye’de.
Burada ithal mafyaları uzun uzun anlatmak istemiyorum. Aslında dikkat çekmek istediğim bu irili ufaklı mafya ve çetelerin büyümesi ve ülkede söz sahibi olmasının arkasındaki dünyanın en büyük mafya yapılanmalarından birinin Türkiye’de nasıl büyüdüğünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Derin devletin ve bir dönemin sol görüşlü yetki sahiplerinin Türkiye’de muhafazakarlara karşı yaptığı hukuksuz ve haksız uygulamalar, muhafazakâr kesimi gizli bir ajanda oluşturmaya yitti. Bunların başında da 70’lerde Türk Talebe Birliği’nden yetişen bazı isimler vardı. Bu isimler kendilerine inanan insanları kandırarak ve dini kullanarak her yolu mübah görüp devletin belirli makamlarına gelmeyi başardı. Bunun için öncelikle ezilmiş muhafazakâr halkın sevgisini kazandılar. Escobar gibi fakir ve inançlı insanların yanında oldular. Bu sevgi onların parti sandıklarına oy ceplerine para olarak dolmaya başladı. Kanunları aşamadıkları yerlerde vitrin arkasında görünmeyen adamlarıyla işlerini yürütmesini bildiler. Kimi zaman bir hâkimi satın aldılar kimi zaman insanları tehdit ettiler. Öncelikle koltuklarına oturdukları belediyelerde öğrendikleri arazi ve inşaat rantını çok iyi kullanarak, yüzde 10 rüşvet geleneğini oturttular. Buradan aldıkları rüşvetlerle ilk etapta şirketler sonra holdingler kurdular… Bu kez ihaleleri kendileri doğrudan almaya başladılar. Legal bir mafya gibi yapılandılar. Bu yapılanmanın başındaki adam, kendisine karşı çıkan herhangi bir bakan veya milletvekili olursa, tekme tokat dövüp ağıza alınmayacak küfürler etmekten çekinmedi. Zamanla bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, hakimler, emniyet müdürleri de onun gibi mafya lideri yöntemleriyle devlet kurumlarını yönetmeye başladı. Nede olsa liderlerinden gördüklerini uyguluyorlardı, bu yöntemin halkta karşılığı vardı. Kendileri gibi düşünmeyen kim varsa devletin imkanlarıyla tehdit ediyorlar. Herhangi bir işletmeyi 1 cm eksik tabela boyutunu bahane göstererek kapatabiliyorlardı…
Ancak yetmezdi, daha da büyümeleri daha da zengin olmaları gerekiyordu. Dünyanın en ciddi ambargolarını delerek milyarlarca dolarlık rüşvetler toplamaya başladılar. Rezza Zarrap, Naci Şerifi Zindaşti gibi insanlarla ortaklık kurdular. Kara para aklayan, uyuşturucu kaçıran, silah sevkiyatı yapan, petrol kaçıran, tarihi eser yağmalayan… Aklınıza gelebilecek her türlü yasa dışı yöntemden para kazanmaya başladılar. Kamyonlar ve tırların yetmediği bu kaçakçılıklarda gemiler ve uçaklar kullanıldı. Mersin’den gemiler kalkıyor, Gaziantep’ten uçaklar iniyordu…
Baronlar yetmemiş Arapların karanlık işler yapan prensleriyle karanlık işler çeviriyorlardı… Nasıl Escobar paralarını koyacak yer bulamamış bidonlara doldurmuş ya bunlarda milyarlarca doları ayakkabı kutularından banyolarına kadar istiflediler... 100 milyarlarca doları bulan servetleri kulaktan kulağa yayıldı. Öyle ki ülkenin zaman zaman yaşadığı ekonomik krizlerde milyarlarca kara parayı ülkeye sokup seçim dahi kazanma kabiliyetine ulaşmışlardı…
SADAT adı altında oluşturdukları yapılanma ve Suriye’den devşirdikleri paralı askerlerle illegal bir silahlı kuvveti dahi edinmişlerdi. 15 Temmuz’u bahane göstererek parti yandaşlarına uzun namlulu silahlar dağıtmışlar ve ciddi ciddi silahlanmayı da başarmışlardı. Dünyanın en güçlü illegal silahlı örgütüne de sahiptiler artık…
Rusya gibi dünyanın en karanlık işlerin döndüğü ve tek adamla yönetilen bir ülkeyle de artık en büyük ortaklardan biriydiler. Hem yurt içinde hem de yurt dışında sırtı yere gelmezdi bunların artık! “Adam kazandı” diyen rakibini, CHP'nin sandık güvenliğini sağlayan milletvekilini dahi satın alabilecek kadar da muhalefeti parmağında oynatabiliyorlardı. Türkiye’nin derin devleti olan Ergenekon’la da anlaşmış onların da gereksinimlerini ve kadrolaşmasına müsaade etmişlerdi. 90’lı yıllardaki yapılanmasına geri dönen Ergenekon TSK’da istediği gibi at oynatıyordu artık...
Muhalif olmayan ve istediği zaman masadan kalkabilecek en büyük ortağı MHP’nin de mayasında olan mafya yönetim tarzı ülkücüler için de aranıp bulanamayacak bir formüldü. Onlarda çok beklemeden hemen hapishanedeki mafya lideri Alaaddin Çakıcı’ya gittiler ve oyunu kuralına göre oynama kararı aldılar. Düne kadar hırsız dedikleri adamla ülkeyi mafya tarzıyla yönetmeye başladılar. Böylece koca bir ülke mafya devleti haline geldi.
Halkın görmediği veya görmek istemediği bu gerçekleri bilen dünyadaki irili ufaklı suç şebekelerinin ve mafyaların cazibe merkezi oldu Türkiye. Nasıl ki bir ülke iş fırsatları sunarsa iş adamları oraya yatırım için sıraya girer, nasıl ki bir ülke gelişmiş ve modern eğitim-üniversite imkânı sunarsa öğrenciler oraya gitmek için sıraya girer, Türkiye’de hem yönetim tarzı hem de kara para ve yasa dışı işler için imkanlar sunan bir ülke olduğundan dünyadaki suç şebekeleri de İstanbul’da iş yapabilmek için sıraya girdiler. Nasıl olsa Türk vatandaşlığı ve pasaportunun değeri bir iki kilo uyuşturucu parasına veya bir daireye satılıyor.