Şirmemet’e göre gözaltılar Çin Büyükelçiliği’nin protestocuların yalan haber yaydığı şeklinde yaptığı Twitter paylaşımının ardından geldi.
Şirmemet beraberindeki aktivistlerin 23 Şubat’ta İstanbul’a, yolun büyük kısmında polis eskortuyla döndüklerini aktardı.
Kanada, 22 Şubat’ta ABD’nin ardından Çin’in Şincan özerk bölgesinde Uygurlar’a yönelik eylemlerini “soykırım” olarak tanıyan ikinci ülke oldu. Hollanda hükümeti de benzer bir tasarıyı 25 Şubat’ta kabul etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin’in Şincan’daki faaliyetlerini bundan on yıl kadar önce “soykırım” olarak nitelendirmiş olsa da Türk hükümeti hiçbir zaman konuya eğilmedi.
Sürgündeki en büyük Uygur aktivist grubu olan Dünya Uygur Kongresi, Türkiye’de 45 bin Uygur sığınmacı olduğunu tahmin ediyor. Bu da Uygurlar’ın sürgündeki en kalabalık diasporalardan biri olduğunu gösteriyor.
Türkiye’deki Uygurlar son dönemde uluslararası alanda yapılan soykırım tanıma açıklamalarının Ankara’ya Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri karşısında daha sert tavır takınması için baskı oluşturmak amacıyla yaptıkları eylemler konusunda kendilerini daha da cesaretlendirdiğini söyledi.
İstanbul’daki Uygur üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Megpiret Ablimit, protestoya katılmanın kendisi için sevdiklerinin hayatını kurtarmak anlamına geldiğini söylüyor.
Ablimit ağabeyinin ve iki amcasının Şincan’daki kamplarda tutulduğunu söyledi ve bu kamplar için “toplama kampı” ifadesini kullandı. Ablimit, Şincanlı yetkililerin hacca giden 63 yaşındaki büyükannesinin de iki yıl sonra böyle bir kampta hayatını kaybettiğini söyledi.
Ablimit, akrabalarına yapılan suçlamaların Türkiye’de kendisini ziyaret etmek ya da Hac ziyaretine gitmek olduğunu söyledi.
Türk yetkililer göstericileri eleştirdi
Çinli yetkililer Uygurlar’ın eşit haklara sahip olduğunu savunuyor ve amaçlarının Şincan’da terör, aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadele etmek olduğunu belirtiyor.
Ankara’daki Çin Büyükelçiliği sözcülerinden biri Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada Çin hükümetinin Şincanlı vatanseverlere yakınlarına ulaşmaları için yardım ettiğini söyledi. Büyükelçilik’ten yapılan açıklamada protestoların amacının Çin’i karalamak olduğu belirtildi.
Büyükelçilik sözcüsü Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada “Çin Büyükelçiliği yakınlarında bir protesto gösterisi yapıldığında, uygun önlemleri alarak koruma ve düzeni sağlamak Türk polisinin yasal sorumluluğu” diye konuştu.
Türk yetkililer de protestocuların bazı iddialarını kamuoyu önünde sorguladı.
Türk polisinin Uygur göstericileri Ankara’da engellemesinin ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 15 Şubat’ta yaptığı açıklamada Uygurlar’ın “okyanus ötesinden planlanan uluslararası çatışma vesilesi yapılmak istenmesine” karşı hassas olduklarını belirtti.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Sözcüsü Ömer Çelik ise 24 Şubat’ta yaptığı açıklamada hükümetinin Uygurlar’ın Çin’deki yaşam koşullarına karşı büyük hassasiyetleri olduğunu kaydetti.
Merkezi Washington’da bulunan Cato Enstitüsü uzmanlarından Mustafa Akyol, Soylu’nun bunun planlı uluslararası bir çatışma olduğu şeklindeki açıklamasının, yetkililerin Uygur sorununa Çin’le geniş kapsamlı rekabetinden dolayı ABD’yi dahil ettiklerini gösterdiğini söyledi.
Akyol, “Türkiye’nin duruşu ‘Evet, Uygurlar bazı zorluklarla karşılaşıyor, biz bunun için elimizden geleni sessizce yapacağız ancak Amerika’nın tezgahladığı bir oyunla karşı karşıya olan Çin’le de ters düşmeyeceğiz’ şeklinde” diye konuştu.
Uzmanlardan ‘ekonomik bağımlılık’ vurgusu
Diğer uzmanlar Türkiye’nin Uygurlar’a yönelik tavrındaki değişikliğin Türk ekonomisinin düşüşte olduğu yılların ardından ekonomik temelli olduğu görüşünde.
Merkezi Washington’da bulunan Brookings Enstitüsü uzmanlarından Kemal Kirişci’ye göre Türk hükümeti Çin’le yatırım ve ticaret ilişkilerinin Türk ekonomisini kurtarmasını umuyor.
Kirişci, Türkiye’nin Corona virüsü aşısını da Çin’den alarak yeni bir bağımlılık oluşturduğunu kaydetti.
Kirişci, Türk ekonomisinin erişebileceği fiyata istikrarlı aşı tedarikinin Ankara’nın Uygurlar konusunda büyük ölçüde sessiz kalmasını gerektirdiğini söyledi.