Türkiye’nin Uygur Politikası neden değişti?

Türkiye, son yıllarda Çin’deki Uygur azınlığa karşı işlenen suçlarla ilgili ciddi bir tavır değişikliği gösteriyor
Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2009 yılında “soykırım” olarak tanımladığı Pekin’in Doğu Türkistan politikasına karşı bugüne kadar, Çin’deki Uygur azınlığın önde gelen savunucularından oldu.

Türkiye’nin bu tavrı son yıllarda Türk yetkililerin Çin’in Uygur politikalarını açıkça eleştirmeyi azaltmasıyla ve Türk hükümetinin Türkiye’deki Uygur aktivistlere baskı uygulamasıyla değişmeye başladı.

Kayıp aile üyeleriyle ilgili bilgi almak isteyen Türkiye’deki Uygurlar’ın, İstanbul’daki Çin Konsolosluğu önünde aylar süren protestolarından sonra Ocak ayında Türk yetkililer bu gösterileri güvenlik kaygıları ve Corona virüsü kısıtlamaları nedeniyle iptal etti.

Bunun üzerine bazı aktivistler eylemlerini Ankara’daki Çin Büyükelçiliği’nin önüne taşıyarak Şubat ayının başında burada birkaç gün süren gösteriler düzenledi.

Bu aktivistler arasındaki isimlerden biri de 2011’den bu yana İstanbul’da yaşayan 30 yaşındaki Cevlan Şirmemet’ti.

Şirmemet, Şincan (Doğu Türkistan) yönetimi yetkililerinden 57 yaşındaki annesi Suriye Tursun’la bağlantısının 2018 yılında koptuğunu söyledi ve “Annemin kaybolmasının ardından 2019’da Çin Büyükelçiliği’yle temas kurarak onu bulmama yardım etmelerini istedim. Ancak taleplerimi görmezden geliyorlar” dedi.

Şirmemet, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada polisin son olarak kendisini ve beraberindeki üç aktivisti beş saat boyunca gözaltında tuttuğunu, onlara ancak büyükelçilik önündeki gösterilerine son vermeleri durumunda serbest bırakılacaklarını söylediğini bildirdi.

Şirmemet’e göre gözaltılar Çin Büyükelçiliği’nin protestocuların yalan haber yaydığı şeklinde yaptığı Twitter paylaşımının ardından geldi.

Şirmemet beraberindeki aktivistlerin 23 Şubat’ta İstanbul’a, yolun büyük kısmında polis eskortuyla döndüklerini aktardı.

Kanada, 22 Şubat’ta ABD’nin ardından Çin’in Şincan özerk bölgesinde Uygurlar’a yönelik eylemlerini “soykırım” olarak tanıyan ikinci ülke oldu. Hollanda hükümeti de benzer bir tasarıyı 25 Şubat’ta kabul etti.

Erdoğan “soykırım” demişti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin’in Şincan’daki faaliyetlerini bundan on yıl kadar önce “soykırım” olarak nitelendirmiş olsa da Türk hükümeti hiçbir zaman konuya eğilmedi.

Sürgündeki en büyük Uygur aktivist grubu olan Dünya Uygur Kongresi, Türkiye’de 45 bin Uygur sığınmacı olduğunu tahmin ediyor. Bu da Uygurlar’ın sürgündeki en kalabalık diasporalardan biri olduğunu gösteriyor.

Türkiye’deki Uygurlar son dönemde uluslararası alanda yapılan soykırım tanıma açıklamalarının Ankara’ya Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri karşısında daha sert tavır takınması için baskı oluşturmak amacıyla yaptıkları eylemler konusunda kendilerini daha da cesaretlendirdiğini söyledi.

İstanbul’daki Uygur üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Megpiret Ablimit, protestoya katılmanın kendisi için sevdiklerinin hayatını kurtarmak anlamına geldiğini söylüyor.

Ablimit ağabeyinin ve iki amcasının Şincan’daki kamplarda tutulduğunu söyledi ve bu kamplar için “toplama kampı” ifadesini kullandı. Ablimit, Şincanlı yetkililerin hacca giden 63 yaşındaki büyükannesinin de iki yıl sonra böyle bir kampta hayatını kaybettiğini söyledi.

Ablimit, akrabalarına yapılan suçlamaların Türkiye’de kendisini ziyaret etmek ya da Hac ziyaretine gitmek olduğunu söyledi.



Türk yetkililer göstericileri eleştirdi

Çinli yetkililer Uygurlar’ın eşit haklara sahip olduğunu savunuyor ve amaçlarının Şincan’da terör, aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadele etmek olduğunu belirtiyor.

Ankara’daki Çin Büyükelçiliği sözcülerinden biri Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada Çin hükümetinin Şincanlı vatanseverlere yakınlarına ulaşmaları için yardım ettiğini söyledi. Büyükelçilik’ten yapılan açıklamada protestoların amacının Çin’i karalamak olduğu belirtildi.

Büyükelçilik sözcüsü Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada “Çin Büyükelçiliği yakınlarında bir protesto gösterisi yapıldığında, uygun önlemleri alarak koruma ve düzeni sağlamak Türk polisinin yasal sorumluluğu” diye konuştu.

Türk yetkililer de protestocuların bazı iddialarını kamuoyu önünde sorguladı.

Türk polisinin Uygur göstericileri Ankara’da engellemesinin ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 15 Şubat’ta yaptığı açıklamada Uygurlar’ın “okyanus ötesinden planlanan uluslararası çatışma vesilesi yapılmak istenmesine” karşı hassas olduklarını belirtti.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Sözcüsü Ömer Çelik ise 24 Şubat’ta yaptığı açıklamada hükümetinin Uygurlar’ın Çin’deki yaşam koşullarına karşı büyük hassasiyetleri olduğunu kaydetti.

Merkezi Washington’da bulunan Cato Enstitüsü uzmanlarından Mustafa Akyol, Soylu’nun bunun planlı uluslararası bir çatışma olduğu şeklindeki açıklamasının, yetkililerin Uygur sorununa Çin’le geniş kapsamlı rekabetinden dolayı ABD’yi dahil ettiklerini gösterdiğini söyledi.

Akyol, “Türkiye’nin duruşu ‘Evet, Uygurlar bazı zorluklarla karşılaşıyor, biz bunun için elimizden geleni sessizce yapacağız ancak Amerika’nın tezgahladığı bir oyunla karşı karşıya olan Çin’le de ters düşmeyeceğiz’ şeklinde” diye konuştu.

Uzmanlardan ‘ekonomik bağımlılık’ vurgusu

Diğer uzmanlar Türkiye’nin Uygurlar’a yönelik tavrındaki değişikliğin Türk ekonomisinin düşüşte olduğu yılların ardından ekonomik temelli olduğu görüşünde.

Merkezi Washington’da bulunan Brookings Enstitüsü uzmanlarından Kemal Kirişci’ye göre Türk hükümeti Çin’le yatırım ve ticaret ilişkilerinin Türk ekonomisini kurtarmasını umuyor.

Kirişci, Türkiye’nin Corona virüsü aşısını da Çin’den alarak yeni bir bağımlılık oluşturduğunu kaydetti.

Kirişci, Türk ekonomisinin erişebileceği fiyata istikrarlı aşı tedarikinin Ankara’nın Uygurlar konusunda büyük ölçüde sessiz kalmasını gerektirdiğini söyledi.
06 Mart 2021 12:05
DİĞER HABERLER