Türkiye'de Sağlık Bakanlığı'nın salgına dair ayrıntılı veri paylaşmaması, COVID-19'la ilgili bağımsız bilimsel araştırmaların yapılmasını engelliyor.
COVID-19’la ilgili dünyanın her yerinde sayısız bilimsel araştırma yapılıyor. Farklı uzmanlık dallarından on binlerce bilim insanı virüsü tanımak, çözmek, tedavi yöntemleri geliştirmek için çabalıyor. Türkiye’de de bilim insanları salgının başından itibaren çalışmaya koyuldu. Ancak önlerinde büyük bir engel olduğuna ve ayrıntılı verilere ulaşamadıklarına dikkat çekiyorlar. Türk Tabipleri Birliği'nin salgın boyunca yaptıkları açıklamalara göre, bazı hekimler, tedavi ettikleri hastaların test sonuçlarını bile göremiyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, her gün vaka sayılarını, yoğun bakımda yatan hasta, test ve iyileşen hasta sayıları gibi verileri açıklıyor. Ancak birçok hekimin eleştirdiği nokta, salgını analiz etmeye yarayacak verilerin açıklanmaması ve salgın yönetiminin şeffaf olmaması. Açıklanması istenen veriler içerisinde örneğin yaş, cinsiyet, bölge, kronik hastalık durumu gibi bilgiler yer alıyor. Bakanlık tarafından şimdiye kadar günlük veriler dışında sadece zaman zaman bölgelere ya da yaş gruplarına dair sınırlı bilgiler paylaşıldı.
Ve bu verilerin yokluğunda araştırma yapmanın zorluklarına dikkat çekiliyor. Bilim insanları yetersiz veriler nedeniyle araştırmalarını yapamadıklarını belirtiyor. Üstelik buna bir engel daha eklendi. Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir Değerlendirme Kurulu oluşturuldu. 28 Nisan’da yapılan düzenlemeyle, araştırma yapmak için bu kuruldan onay şartı getirildi. Peki bu ne anlama geliyor? Bağımsız araştırmacıların resmi verilere ulaşması engelleniyor mu? DW Türkçe, başvurusu reddedilen bilim insanlarıyla konuştu.
"Her yerden tonlarca onay almak zorunda kaldık"
Türk Toraks Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Nurdan Köktürk, yıllardır kronik akciğer hastalıkları konusunda çalışmalar yapan bir hekim ve bilim insanı. Pandeminin en yoğun yaşandığı günlerde hastalarını tedavi ederken bir yandan da araştırma projesi yazdığını anlatıyor.
Amacının, COVID-19 tanısıyla başvuranların ne kadarının zatürre (pnömoni) ya da ağır zatürre ne kadarının yoğun bakımda veya asemptomatik olduğu gibi bilgileri ortaya koymak, hastaların takip süreçlerini izleyip tedavilere iyi yanıtlar alıp almadıklarını tespit etmek ve bunları istatistiklere dönüştürmek olduğunu söylüyor.
DW Türkçe'ye konuşan Köktürk, Toraks Derneği’nin desteğiyle girişilen ve 100 araştırmacının yer aldığı projede 50 merkezden toplanacak verilerin değerlendirilmek istendiğini anlatıyor. Önce bilimsel araştırmalar için evrensel kural olan Etik Kurul başvurusu yapıldı. Ancak bu sırada Sağlık Bakanlığı bir genelge yayımlayarak Covid-19 araştırmaları için yeni bazı şartlar getirdi. Prof. Köktürk, sürecin yıpratıcı olduğunu söylüyor:
"Çok zorlandık, her yerden tonlarca onay almak zorunda kaldık. Bir araştırmayı planlamak bu kadar zor olmaz. Sonuçta deneysel bir çalışma yapmıyoruz, farklı bir ilaç denemiyoruz, sadece hastaya nasıl baktığımıza yönelik bir fotoğraf çekmek istiyoruz."
Köktürk, bu zorlu aşamayı geçtikten sonra üstüne bakanlıktan onay şartı getirilmesinden de yılmadığını ve başvurusunu yaptığını anlatıyor. Ancak şaşırtıcı bir soruyla karşılaştığını söylüyor:
"Çok ayrıntılı bir proje hazırlamıştık. Bakanlık bize dedi ki, multicenter bir araştırma içine girmek ister misiniz? Pek fazla bir açıklama yoktu ama anladığımız şu; bakanlığın kendisinin başlatacağı bir proje var, bu büyük projenin içinde yer almak ister miyiz diye soruyorlar. Hayal kırıklığına uğradık."
Bir araştırmayı yazarken verilerin sağlıklı toplandığından emin olarak, bildiği, güvendiği ekiple çalışmak istediğini anlatan bilim insanı, "Hiç bilmediğim bir şeye evet demem mümkün değildi. Ama sonra buna 'evet' demediğimiz için reddedildiğimizi anladık" yorumunu yapıyor.
Resmi açıklamalara göre Türkiye’de vaka sayısı 200 bine yaklaştı. Üstelik bu sayı, sadece PCR pozitif olguları kapsıyor, test yapılmayıp COVID-19 tedavisi görenlerle birlikte Bakanlığın elinde milyonları bulan veri tabanı var. Prof. Köktürk, kendi yapacakları projenin aslında Bakanlığın araştırmasına engel teşkil etmediğini belirtiyor.
"Araştırmacı fark yaratır, o fark hastanın hayatıdır"
Peki, verilere ulaşılabilseydi bunun nasıl etkileri olacaktı?
Köktürk'e göre bu sayede tedavide neyi iyi yapıp neyi iyi yapmadıklarını anlayabileceklerdi.
"Mesela 'Favipiravir’e erken başlamak bizim için bir avantaj olmuştur' gibi bir cümle var, bu cümle ne kadar doğru, bilmiyoruz. Bunu görseydik, diyecektik ki ne büyük bir başarı oldu, işe yaradı deme şansımız olurdu. Bizim yaptığımız şey kanıta dayalı yaklaşım. O zaman gerçekten fark yaratabiliyorsunuz. Yaratacağınız fark da o hastaya dokunur, zaman gelir o hastanın hayatıdır."
Köktürk, bilimsel araştırmaların yapılamamasının çok üzücü olduğu görüşünde.
"Zaman kaybettik. Bunlar önünde sonunda yapılacak. Başka metotla belki, yine yapılacak. Önemli olan, zaman kayboldu. Bütün bu verilerin bir istatistiğe dönüşmesi gerekiyordu. Bakın çok ayıp, çünkü Türkiye'den hiçbir klinik araştırma yok. Bu çok büyük bir ayıp! Görelim, hepimiz gururlanalım" diye konuşuyor.
28 Nisan’da getirilen düzenleme büyük tepki çekmiş, Bilim Akademisi ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) başta olmak üzere 26 uzmanlık derneği, bunu "siyasetin bilime müdahalesi" diye nitelemişti. Sağlık Bakanlığı ise tepkiler üzerine yaptığı açıklamada, araştırmaların engellenmediğini, aksine teşvik edildiğini savundu. 4 bin 637 başvuru yapıldığı ve yüzde 96'sına "çalışmalarına devam etmelerinin" söylendiği belirtildi. Ancak bilim insanları, bunun resmi verilerin araştırmacılarla paylaşıldığı anlamına gelmediğini savunuyor.
"Bilim bir pandemilik mesele değil"
Bilim Akademisi ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Önder Ergönül, geniş bir ekiple hazırladığı, on hastaneyi kapsayan projesi de reddedilenler arasında.
Türkiye'nin bilimsel yayınlar konusunda zaten geride olduğunu, Covid’de daha da geriye düştüğünü söyleyen Ergönül, bakanlığın, akademinin, YÖK’ün, her bir üniversite rektörünün bunu dert edinmesi gerektiği görüşünde.
Bilimsel çalışmanın “bir pandemilik mesele” olmadığını belirten Prof. Ergönül, sebebini şöyle açıklıyor:
"Biz bir kapasite inşa etme derdindeyiz. Bizim hastalarımız per perişan olmadı, yaşlılarımız sokaklarda, hastane kapılarında ölmedi. Bunlar gurur duyduğumuz şeyler. Ama bunu kendi kendimize söylememiz bir şey ifade etmez. Bağımsız gözlemcilerle, hakemli dergilerce hakkınızın teslim edilmesi gerekir. Biz bunu istedik, buna aday olduk."
Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi de olan Prof. Ergönül, başka ülkelerle kıyaslayınca Türkiye’de zaten bir dizi güçlük olduğunu hatırlatıyor. "Bir de bu bakanlık izni çıkarıldı. Niye? Çok merkezli çalışmalara girsin diye değil. Bilimsel çalışmaların en önemli özelliği karşılıklı rıza duygusuyla, memnuniyet duygusuyla yapılır bu işler. Zaten filiz bile olmayan bilimsel yayıncılığa, üretime ket vurmak gerçekten acı oldu" diye konuşuyor.
Bakanlık: Maddi teşvik ve veri akışı sağlanıyor
Değerlendirme Kurulu’na yapılan başvurularla ilgili DW Türkçe'nin yönelttiği sorulara Sağlık Bakanlığından gelen yanıtta, "Araştırmaların izne bağlandığı iddiaları asılsızdır. Komisyon maddi teşvik ve veri akışının sağlanması amacıyla oluşturuldu" dendi. Ancak Bakanlığın önerdiği çok merkezli araştırmalara katılmayı kabul etmeyenlere veri akışı sağlanmadığı öne sürülüyor.
Prof. Ergönül de bakanlıktan hiçbir şekilde veri desteği alamadıklarını savunuyor. Ergönül'e göre yine de getirilen kısıtlamalar sürdürülebilir değil: "Ne yapacaksınız, soruşturma mı açacaksınız? Namusuyla, ahlakıyla, etiğiyle yazın yapan grupların, üstelik ülkemizi öven grupların yazdığını mı saklayacaksınız? Bilime yakın olmak demek, gerçekleri örtmek değil, gerçeklere yakın olmak ve buradan çözüm yolları bulmaktır. Bilim budur özetle."